Güvenli, onurlu ve gönüllü geri dönüşün kritik bir bileşeni, geri dönüşün güvenli olup olmadığı hakkında güvenilir bilgiye erişimdir. Bu bilgi, yerinden edilmiş kişilerin geri dönüş koşullarının karşılanıp karşılanmadığını ve ilgili süreci anlamasına yardımcı olmaktadır. Güvenilir bilgiye erişim imkanı özellikle, mülteciler ve ÜİYOK’lerin taciz veya hedef alınma korkusu olmadan evlerine dönme noktasındaki yasal hakları ile dönüş süreci arasındaki tutarsızlıkları vurgulamaya yardımcı olabilir. Daha önce SACD tarafından yapılan araştırma, ankete katılan Suriyeli mültecilerin şaşırtıcı bir şekilde yüzde 87’lik bir kısmının, geri dönüş koşullarının menşe bölgelerinde karşılanıp karşılanmadığına karar vermek için gayri resmi kanallar aracılığıyla yeterli bilgiye sahip olduklarından emin olduklarını gösteriyor. Ana bilgi kaynakları aileleri ve medya gibi gayri resmi kaynaklardı. Bununla birlikte, daha ayrıntılı ankette, mültecilerin rejimin geri dönüş şartlarının kritik ve muhtemelen hayatlarını tehdit eden bileşenlerinden habersiz oldukları ortaya çıktı.  

 Rejimin, şimdi geri dönmeyi düşünen mültecileri ele alırken kullandığı kilit mekanizmalardan birinin daha yakından incelenmesi, sahadaki koşullar hakkında bilgi sahibi olma noktasındaki algılarının tamamen yanlış olduğunu gösteriyor. SACD anketleri, BMMYK dahil olmak üzere geri dönüş koşullarının tüm yönleri hakkında onları bilgilendirmesi gereken kişilerden potansiyel olarak tehlikeli bir gerçek bilgi eksikliği olduğunu ortaya çıkardı.  

 Birçok mültecide olduğu gibi Esad’ın kontrolündeki bölgelere dönmek isteyenlerin, özellikle de ülkeyi resmi belge veya izin almadan terk edenlerin geri dönmek için artık bir “uzlaşma belgesi” imzalaması gerekiyor. Geri dönmelerine izin verilmeden önce ev sahibi ülkedeki Suriye büyükelçiliğine sunulması gereken belgenin içeriği, “mevcut koşullar nedeniyle ülkeyi yasa dışı yollardan terk eden Suriyelilerin durumunun ele alınması ve (…) zorunlu askerlik ve diğer güvenlik sorunlarının, onları ayrılmaya zorlayan koşullar ne olursa olsun çözüme kavuşturulması” hakkında. Belgeyi imzalamak, ülkeyi terk ederek kanuna aykırı bir fiil işlediğini itiraf etmek anlamına geliyor.  

 SACD tarafından anket yapılan kişilerin yaklaşık yüzde 80’i bu belgenin içeriği hakkında anlamlı bir bilgiye sahip olmadıklarını belirtti. Bu konuda biraz bilgisi olan yüzde 20’lik kesimin çoğu, bunun devlete karşı suç işlemeyi kabul etmekle eşdeğer olduğuna inanıyordu. Böyle bir itirafın daha sonra kişisel bir dava açarak ya da bir kamu hakkı talebinde bulunarak- ceza davalarında aleyhlerinde kullanılabileceğini konusunda ne düşündükleri sorulduğunda, yaklaşık yüzde 54’ü uzlaşma belgesi kapsamında yargılanma olasılığının farkında olduklarını bildirdi. Yüzde 46’sı bu belgeye göre yargılanmanın mümkün olup olmadığını bilmediğini belirtti. 

 Geri dönmek isteyen katılımcılara uzlaşma belgesini imzalamaya ne kadar istekli oldukları soruldu ve geri dönmek isteyenlerin yüzde 98’i imzalamak istemediklerini ve bu belgenin geri dönüşlerine engel olacağını tasdik etti.  

 Bu uygulama, rejimin potansiyel geri dönenleri kendine boyun eğdirmeye devam etmesinin somut bir örneği olarak, geri dönüşün önündeki büyük bir engel olarak görülüyor. Uzlaşma süreciyle ilgili verilen yanıtlar, bir başka endişe verici eğilimin altını çiziyor. Geri dönüş ve geri dönüş koşulları hakkında yeterli bilgiye sahip olduğunu belirtenlerin oranı yüzde 87 iken, yaklaşık aynı yüzde “uzlaşma süreci” hakkında bilgi sahibi değildi. Anket sırasında bilgi verildiğinde, bunun geri dönmek için büyük bir engel teşkil edeceğini söylediler. Bu yanıtlar, mültecilerin ve ÜİYOK’lerin şu anda koşullar veya iade süreçleri ve bunların hem ÜİYOK hem de mülteci olarak haklarını ihlal etme ve gelecekte kişisel güvenliklerini ve özgürlüklerini riske atma potansiyelleri hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıklarını açıkça ortaya koymaktadır.  

BMMYK’nın, dönüşlerde karşılaşılan sorunlar ve bunlar için alınacak tedbirlere dair detaylı bilgi sağlamak üzere tasarlanmış olan raporlama araçlarından ise adeta eser yok. Üye devletlere ve bağışçılara yönelik olan aylık Güncel Faaliyet Raporu, “kendiliğinden geri dönüşler” de dahil olmak üzere çeşitli sayılardan, bağışçı güdümlü “etkileme” dilini kullanarak, kurumun mültecilere ve geri dönenlere yardım etmesinin farklı yollarından bahsetmekte; fakat geri dönüşün önündeki belirli engellerden veya zor yaşam koşulları veya ev sahibi ülkelerdeki mülteci karşıtı duygular nedeniyle geri dönmek zorunda kalanların karşılaştığı gerçekler hakkında tek bir söz bile etmemektedir.  

Altyapı ve hizmetlerdeki boşluklar hakkında bilgi vermek için topluluk düzeyinde bilgi toplamaktan ve Suriyelilerin geri dönüşü üzerinde etkisi olabilecek “diğer son gelişmelerden” söz edilmekte; fakat bu tür belgeler kamuya açık değil veya yerinden edilmiş Suriyeliler onlara erişememektedir. Bu durum Esad rejiminin sözde geri dönüşü “kolaylaştırmak” için çıkardığı yasaları derleyen böyle bir belgenin, bunların uygulanmasını veya mültecilerin istekleri üzerindeki etkisini göz önüne almadığını gösteriyor. Yerinden edilmiş Suriyelileri mülklerinden ve kullanım haklarından mahrum etmeyi amaçlayan 10 Sayılı Kanun veya 6 Sayılı Kanun gibi, rejim tarafından kabul edilen bir çok ayrımcı kanun ve kararnamelere ise değinmemektedir.  

 Daha da önemlisi, BMMYK’nin hem Güncel Faaliyet raporu hem de diğer resmi belgeleri Esad rejiminin hakim olduğu yerlerdeki evlerine dönen mültecileri bekleyen güvenlik risklerinden veya kurumun bunları denetleme ve raporlamada kendi karşılaştığı erişim sıkıntılarından bir kez olsun dahi bahsetmemektedir.  

 Yerinden edilmiş insanları Esad’ın elindeki bölgelerdeki gerçekler hakkında kendi kamuya açık iletişimi aracılığıyla bilgilendirme noktasındaki bu tutarlı başarısızlığa ek olarak, BMMYK’nın sosyal medya hesapları veya üst düzey yetkililerin açıklamaları gibi kendi iletişim varlıkları ile, geri dönmenin güvenli olduğu izlenimini veren karışık mesajlar gönderiyor. Bu nedenle, genellikle geri dönenlerin zulme ve acı çekmesine yol açan erken ve bilgisiz geri dönüşleri doğrudan teşvik ediyor. 

 BMMYK başkanı Filippo Grandi’nin Doğu Guta ziyareti veya Şam’daki Suriye rejimi yetkilileriyle yaptığı görüşmeler de dahil olmak üzere SACD tarafından bu tür bir dizi vaka rapor edilmişti. Potansiyel geri dönenlerin karşı karşıya olduğu güvenlik tehditlerini ele almakta sürekli olarak başarısız olan ve benzer vesilelerle tekrarlanan bu tür mesajlar, Suriye’deki gerçekliğin son derece yanıltıcı bir resmini çizen sistematik bir yaklaşıma işaret ediyor. Bu, BMMYK’nın, Suriyeli mültecilerin aşağıda sıralanan kilit alanlarda karşılaştıkları koşullar hakkında bilgi edinme hakkını yerine getirmedeki başarısızlığı ortaya koymaktadır:

  • Güvenlik tehditleri, keyfi tutuklamalar, zorla askere alma, taciz, haraç kesme, temel hizmetlerin eksikliği ve bugüne kadar Esad elindeki bölgelere dönen önemli sayıda mülteci ve yerinden edilmiş kişinin maruz kaldığı diğer suistimaller hakkında acil ve kapsamlı bir rapor düzenlenmemesi;  
  • BMMYK’nın olası geri dönüş bölgelerindeki koşulları veya Esad’ın elindeki bölgelerin büyük çoğunluğunda geri dönenlerin durumunu gözlememek için erişime sahip olmamasının şeffaf bir şekilde kayıt altına alınmayıp ilgili uluslararası organların bilgilendirilmemesi ve yerinden edilmiş Suriyelileri etkileyen konularda siyasi veya politik tartışma için uygun ortam sağlanmaması;  
  • Güncel Faaliyetler ve HNAP (İnsani İhtiyaçlar Değerlendirme Programı) Geri Dönenleri Değerlendirme gibi diğer BM raporlama araçları da dahil, kendi raporlarında koruma kriterleri hakkında kapsamlı, ayrıntılı ve bağlamsal olarak bilinçli bir raporlama yapılmamaktadır. Böylece, geri dönenleri bekleyen duruma ilişkin çarpık, yanıltıcı bir tablonun oluşmasına katkıda bulunulması ve geri dönme kararını vermeden önce Esad elindeki bölgelerdeki gerçekler hakkında temel bilgilere sahip olmayan birçok kişi için ciddi sonuçlara yol açılması; 
  • Geri dönenlerin rejim tarafından zulme uğramamasını sağlamanın hiçbir yolu olmadığının ilgili uluslararası kuruluşlara açıkça bildirilmemesi, ki bu da zaten yerinden edilenlerin geri dönüşüyle ilgili herhangi bir görüşme yapılmadan önceki en temel gerekliliktir. 

Bu bilgilerin ışığında, BMMYK ve diğer ilgili BM kuruluşları, geri dönenler için “güvenlik durumunun iyileştiği” yönündeki yanıltıcı mesajlara son vermeli ve mevcut koşulların ve geri dönüş prosedürlerinin haklarını nasıl etkilediğine dair bilgiler dahil olmak üzere geri dönüş kararlarını etkileyebilecek tüm faktörlerin ve koşulların farkında olmalarını sağlamak için, yerinden edilmiş Suriyelilere sunulan iletişim, bilgi ve rehberlik hizmetlerini iyileştirmeli ve bahse konu iletişim yaklaşımını ileride uygulayacakları medya kampanyalarının ayrılmaz bir parçası haline getirmelidir. 

Karşılanmayan koruma kriterlerinin açıklamalarının ayrıntılı dökümü hakkında daha fazla bilgi almak için burayı tıklayınız. 

  • BMMYK Koruma Kriterleri 1
  • BMMYK Koruma Kriterleri 2
  • BMMYK Koruma Kriterleri 3
  • BMMYK Koruma Kriterleri 4
  • BMMYK Koruma Kriterleri 5
  • BMMYK Koruma Kriterleri 6
  • BMMYK Koruma Kriterleri 7
  • BMMYK Koruma Kriterleri 8
  • BMMYK Koruma Kriterleri 9
  • BMMYK Koruma Kriterleri 10
  • - BMMYK Kapsamlı Koruma Çözümleri Stratejisi Koruma Kriterleri: Şiddet eylemlerinin belirgin ve kalıcı bir şekilde azaltılması

    Suriye  Vatandaşlık Onuru ve Hakları Derneği (SACD) tarafından 2021’de yayınlanan Korkunun Normalleşmesi raporu, Esad kontrolündeki bölgelerdeki katılımcıların yaklaşık yüzde 50’sinin, hemen ayrılmayanlar da dahil olmak üzere kendilerini güvende hissetmediğini ortaya koymuştur. Çoğu, güvenlik yetkililerinin uyguladığı baskıya, güvensizliğe ve yaygın şiddet olaylarına işaret etmiştir. İşlenen suçlar, kendini güvende hissetmemenin nedenlerinden biri olup Suriye dışından geri dönenlerin yüzde 67’si kendini güvende hissetmemektedir. Durumu en kötü olan grup ise yüzde 94’lük bir kısmının kendilerini güvende hissetmediklerini söylediği uzlaşma bölgelerinde yaşayanlar. Bu kişiler, güvenli bölge bulunmadığını belirttiler ve aynı otoritenin güvenlik politikaları doğrultusunda uygulanan güvenlik önlemleri, güvenliğin her yerde zayıf olduğunu göstermekte. 

     SACD araştırmasına göre, ankete katılanların yüzde 79’u hukukun üstünlüğünün yokluğu ve güvenlik hizmetinin aşırı derecede bozulması karşısında duydukları kırgınlığı ifade etti.

    SNHR (Suriye İnsan Hakları Ağı) tarafından 15 Mart 2022’de yayınlanan yıllık rapor, 14.664’ü işkenceyle olmak üzere 228.647 Suriyeli Sivilin Öldürüldüğünü, 151.462’sinin keyfi olarak gözaltına alındığını/zorla kaybedildiğini ve 14 milyon kişinin Yerinden Edildiğini belgeledi. 

     SNHR tarafından yayınlanan son rapor kapsamında elde edilen bilgilere göre, 2022 yılının Mart ayında Suriye’deki çatışmalara katılan taraflar ve belirli bir bölgeyi kontrolü altında tutan güçler tarafından 20’si çocuk ve üçü kadın olmak üzere 67 sivil öldürüldü. Bunlar içerisinden birisi çocuk olmak üzere yedi sivil Suriye rejim güçleri tarafından katledildi. Heyet Tahrir el-Şam (Şam Kurtuluş Heyeti) bir kadını öldürürken, İŞİD tarafından bir sivil öldürüldü. Raporda ayrıca Kürt grupların liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri tarafından 5 sivilin öldürüldüğü kaydedildi. Bahse konu rapora göre, 19’u çocuk ve ikisi kadın olmak üzere 53 sivil diğer gruplar tarafından öldürüldü. 

     Aynı raporun veri analizi, askeri operasyonların yıllar önce durduğu bir uzlaşma bölgesi olması beklenen Dera şehrinde Mart 2022’de belgelenen mağdurların sayısının yaklaşık %40’ı ile diğer vilayetleri geride bıraktığını ve Dera’yı yaklaşık %21 ile Deyrizor ilinin takip ettiğini göstermiştir. Halep ise yaklaşık %16 can kaybı ile üçüncü sırada yer almıştır. 

     Tıpkı çatışmaların azaltılması birkaç kişiyi öldürmek anlamına gelmediği gibi, şiddet eylemleri sadece top ateşi, bombardıman, muharebe gibi askeri eylemler anlamına gelmemekte olup tutuklamalar, zorla kaybettirmeler, bölgelerin tasfiye edilmesi ve diğer suçlar da Suriye rejiminin Suriye halkına yönelik yürüttüğü düşmanca eylemler arasında yer almaktadır. Suriye halkının rejimin kontrolünde olmasından ziyade, çatışmaların tamamen ve kalıcı olarak durdurulması gereklidir. 2021’de 75 kişinin ölümüne neden olan Suriye Demokratik Güçleri ve Suriye halkını hedef alan diğer askeri güçlerin yürüttüğü tasfiye ve öldürme operasyonlarına ek olarak, Suriye rejimi ve onun İranlı ve Rus müttefikleri 326 kişiyi katletmiştir. 2021 yılı içerisinde 23 kadın ve 19 çocuk dahil olmak üzere Suriye rejimi 1032 kişiyi tutuklamıştır. 

     SACD, ayrıca Şam kırsalı, Dera ve kuzeydoğu Suriye bölgelerindeki askeri güçler tarafından gerçekleştirilen adam kaçırma ve tutuklama gibi 520 vakayı belgeledi. 

     Bu istatistikler ve diğer veriler, Suriye halkına yönelik düşmanlıkların durmadığının, kesintisiz bir biçimde ve gerileme göstermeksizin amansızca devam ettiğinin bir göstergesidir. 

     SACD’nin araştırmasında ayrıca, çatışmaların başlangıcından bu yana katılımcılar arasında tutukluların oranının yüksek olduğu tespit edildi. Bununla birlikte, rejimin 2018’de İdlib ve Halep’e büyük çaplı askeri saldırılar başlatmasına ve daha fazla toprak kazanmasına rağmen, 2019 ve 2020’de Eylül ayına kadar 2018’e kıyasla gözle görülür bir artış olduğu için bahse konu eğilimin hala devam ettiğini doğruluyor.

     

  • - BMMYK Kapsamlı Koruma Çözümleri Stratejisi Koruma Kriterleri: Hükümet, ev sahipliği yapan ülkeler ve gerektiğinde diğer aktörlerle birlikte geri dönenlerin kabul edilmesi için resmi bir anlaşmanın imzalanması

    SACD araştırmasına göre, kendilerini güvensiz hisseden katılımcıların yüzde 94’ü, genel “uzlaşma anlaşması”nın bir parçası olarak Kişisel Hukuki Statü Anlaşmalarını kabul edenlerdir. Öte yandan geri döndükten sonra tutuklananların yüzde 72’si rejimin iddia edilen af kararnameleri kapsamındaydı ve/veya uzlaşma bölgelerinde kaldıktan sonra Kişisel Kişisel Anlaşmaları imzalamışlardı.

    2022 yılına kadar Şam’da mültecilere geri dönüş çağrısında bulunmak için birden fazla konferans düzenlenmesine rağmen, Suriyeli mültecilere ev sahipliği yapan hiçbir ülke, Suriye rejimi ile mültecilerin dönüşü konusunda bir anlaşma imzalamamıştır. Yine de bazı ev sahibi ülkeler, bu mültecilerin böyle bir geri dönüşten sonra karşılaşacakları tehlikeleri açıklamalarına rağmen, Suriyeli mültecileri güvenli olmayan ve zamanından önce geri dönüşe zorlayan politikalar izliyor.  

    Uluslararası Af Örgütü’nün Eylül 2021’de “Eceline gidiyorsun: Suriye’ye dönen Suriyeli mültecilere yönelik ihlaller” başlıklı raporunda, Suriye istihbarat birimlerinin Suriye’ye dönen kadınları, çocukları ve erkekleri yasa dışı veya keyfi olarak gözaltına aldıkları, işkence ve tecavüz, cinsel şiddet ve zorla kaybettirme dahil olmak üzere diğer kötü muamelelere maruz bıraktıkları vurgulandı. Tüm geri dönenler, hayatlarını ağır bir şekilde tehlikeye atan muhalif gruplarla bağlantılı oldukları iddialarıyla karşı karşıya kalmaktalar. Uluslararası Af Örgütü, yukarıda zikredilen bulgulara dayanarak, Suriye’de başkent Şam veya çevresi de dahil olmak üzere mültecilerin geri dönebilecekleri güvenli bir bölge olmadığı ve çatışmaların patlak vermesinden günümüze kadar Suriye’yi terk eden insanların geri dönmeleri halinde gerçek bir zulüm riski ile karşı karşıya olacakları sonucuna vardı. Raporda, Lübnanlı yetkililerin 2019’un ortası ile 2020’nin sonu arasında yaklaşık 6.000 Suriye vatandaşını sınır dışı ettiği ve bunun da esasen geri göndermeme ilkesini ihlal ettiği belirtildi. 

  • - BMMYK Kapsamlı Koruma Çözümleri Stratejisi Koruma Kriterleri: Geri dönüş bölgesini kontrol eden hükümet güçleri/aktörler, geri dönenlerin daha önce veya şu anda çatışmanın başka bir tarafının fiili kontrolü altında olan bir bölgeden gelmeleri, Suriye’yi yasa dışı yollardan terk etmeleri, yurt dışında sığınma talebinde bulunmaları, veya herhangi bir (şahsi veya ailevi) farklı karakteristikleri nedeniyle taciz, ayrımcılık, keyfi gözaltı, fiziksel tehdit veya kovuşturma ile karşılaşmamalarını temin edecek olan hakiki garantiler sağlamaktadır

    SACD’nin düzenlediği anketlerden birinde, görüşülen kişilerin üçte ikisi, kontrol noktalarını tutan güvenlik birimleri ve çeşitli milisler tarafından, özellikle de “uzlaşma anlaşmaları” kapsamındaki alanlarda bulunan veya buralardan gelenlerin sürekli olarak tutuklanma veya taciz edilme korkusu altında yaşadıklarını belirtti. Milisler, geri dönenleri ve “uzlaşma anlaşmalarını” kabul edenleri belirleyerek hedef almak için muhbir ağından yararlanıyorlar. İnsanlar, bu noktalarda kendilerinden veya ailelerinden zorla para almak için bu gruplar tarafından keyfi olarak durduruluyor, taciz ediliyor, tehdit ediliyor veya tutuklanıyor.

    Rejim ve milisler tarafından yapılan yolsuzluklar ve haraç alma uygulamaları, geri dönenlerin hayatlarını her yönden etkiliyor. Görüşülen kişiler, bir belge almak veya mallarını pazara götürmek gibi en basit faaliyetleri bile gerçekleştirmek için rüşvet ödemek zorunda kaldıklarını bildirdiler. Bu bölgelerdeki neredeyse tüm endüstriyel ve diğer ekonomik faaliyetler durmuş durumda, bu nedenle yegane gelir kaynağı çoğunlukla çiftçilik. Rejim, “uzlaşma anlaşmaları” kapsamında yerel bölgelerin dışına mal ve ürün gönderilmesini yasaklayıp geri dönenleri ürünlerini rejim yanlısı satıcılara satmaya zorlayarak bu durumu suistimal ediyor.  

    Geri dönenlerin üçte ikisi eski gelir kaynaklarını kaybettikleri için şimdi ya işsizler ya da ailelerine asgari bir yaşam standardı sağlayamayan amelelik gibi geçici işlerde çalışıyorlar.  

    Aynı ankete göre, katılımcıların yüzde 48’i, kendilerinin veya aile üyelerinin rejim karşıtı sivil faaliyetlerde bulundukları, hatta rejim karşıtı duygulara sahip olmaları gerekçesiyle rejimin güvenlik güçleri tarafından arandıklarını belirtti.  

    Tutuklananların yüzde 72’si rejimin sözde 13 Sayılı Af Kararı kapsamındaydı ve/veya uzlaşma anlaşmalarından sonra bu bölgelerde kaldıktan sonra Kişisel Anlaşmaları kabul etmişlerdi.

    Hiç yerlerinden ayrılmayan ikametgah sahibi kişilerin yüzde 45’ine nazaran, geri dönenlerin yüzde 55’i zorla evlerinden edildi.

    Ankete katılanların yüzde 61’i vatana ihanet ve ülkeyi bozguna uğratma suçlamasıyla gözaltına alınmakla tehdit edilmenin yanı sıra, rejim kontrol noktalarında kadınlara sözlü ve cinsel taciz de dahil olmak üzere en az bir kez tacize uğradığını bildirdi. Bu olumsuz uygulamalar, bölge sakinlerini ve geri dönenleri farklı şekilde hedef alıyor gibi görünüyor.

    SACD’nın araştırması, hiç ayrılmamış olanlar da dahil olmak üzere Esad kontrolündeki bölgelerde yaşayan insanların yaklaşık %50’sinin kendilerini güvende hissetmediklerini bildirdi. Suriye dışından geri dönenlerin %67’sinin kendilerini güvende hissetmiyorlar. Durumu en kötü olanlar ise uzlaşma bölgelerinde yaşayanlar, çünkü %94’ü kendilerini güvende hissetmediklerini söylüyor.  

  • - BMMYK Kapsamlı Koruma Çözümleri Stratejisi Koruma Kriterleri: Her bireyin geri dönme kararı, herhangi bir zorlama olmaksızın, bilinçli ve gerçekten gönüllü bir şekilde gerçekleşmektedir

    Suriye’deki gerçek şu ki, Suriyeliler, ister ülke içinde ister ev sahibi ülkelerde olsun, yerinden edilme nedeniyle acı çekiyor olsalar bile hala geri dönmek istemiyorlar. Bunun başlıca nedeni, yerinden edilmelere neden olan koşulların hala mevcut ve aktif olması ve rejimin kontrol ettiği alanları baskı altına almaya devam etmesidir. Suriye’de güvenli bir ortamın varlığı konusunda Suriyelileri yanıltmanın neden olacağı tehlikeleri vurgulamak gerekir. Erken dönüş hiçbir çözümle sonuçlanmayacak, hayatlarını bozacak, kalıcı istikrarsızlığa katkıda bulunacak ve yerinden edilme dalgaları devam edecek. 

    Ev sahibi ülkelerin kendi içlerinde gelişimleri kesinlikle mültecilerin siyasallaştırılmasıyla sağlanamayacaktır. Aksine, bu sadece insanlıktan çıkaran söylem ve davranışlara neden olacak olup, daha fazla sorun oluşturacaktır. Ve Suriye’deki asıl meseleden uzaklaşmak: Güvenli bir ortama odaklanarak siyasi süreci ilerletmek ve yerinden edilmiş Suriyelilerin tanımladığı gibi gerçek güvenli, gönüllü ve onurlu bir geri dönüş için koşulları güvence altına almak. 

    SACD tarafından yürütülen araştırma sonuçları, rejim kontrolündeki bölgelere geri dönenlerin yüzde 62’sinin hayal kırıklığı yaşadıklarını ifade ettikleri için geri dönenlerin birçoğunun geri döndükten sonra hayal kırıklığına uğradığını gösteriyor. Bazıları geri dönüşlerinin “aptalca bir karar” olduğunu söylüyor ve rejimin durumun istikrara girdiği yönündeki propagandasına inandıkları için kendilerini kandırılmış hissediyorlardı. Ayrıca, rejimin zorla ele geçirdiği bölgelerde görüşülen kişilerin yüzde 73’ü oradan ayrılmak istiyor. Bu ayrılma isteği, o bölgelerde vatandaşların sıklıkla maruz kaldıkları suistimal ve ihlallere karşı duyulan kırgınlığı yansıtmaktadır. Yüzde 84’ü diğerlerine rejim kontrolündeki bölgelere dönmelerini tavsiye etmiyor.

    SACD’nin “Çekiç ve Örs Arasında” isimli anket raporuna göre, rejim kontrolündeki bölgelere geri dönenlerin yüzde 48’i, güvenlik ve yaşam koşulları söz konusu olduğunda rejimin elindeki bölgelerde gerçeklik şokunu yaşadıkları için bir kez daha ülkeyi terk etti. Yüzde 68’i geri dönme kararlarından memnun değil. Geri dönenlerin yüzde 65’i, ya rejim bölgelerinde hüküm süren kötü yaşam ve ekonomik koşullarda sıkışıp kaldıkları, tacize, keyfi tutuklamalara maruz kaldıkları ya da Esad’ın ordusuna katılmak üzere zorla askere alınmaktan korktukları için geri dönerek hiçbir şey elde etmediklerini belirtti.

    Daha önce Danimarka, Şam şehrinin güvenli bir yer haline geldiğini ve mültecilerin buraya iade edilebileceğini belirten bir rapor yayınladı. Fakat Uluslararası Af Örgütü, Aralık 2021’de, Danimarka makamlarına son raporlarında “bazı yanlış beyanlarda bulunduğunu” bildirdi. Uluslararası Af Örgütü mektubunda, “Akıl almaz bir yaklaşım” olarak nitelendirdiği bu kararı eleştirdi ve “Suriye yetkililerinin durumu çözme yönündeki anlaşmayı kabulünün, bireyleri keyfi gözaltına alınmaktan koruyacağının garantisi olmadığı” uyarısında bulundu. 

    Suriyeli mültecilerin bilinçli geri dönüş kararları alabilecekleri güvenilir bilgi ağlarının olmaması ve insani yardım kuruluşlarının yeterli erişime sahip olmaması yüzünden Suriye’de gönüllü geri dönüş ve dönenlerin yeniden entegrasyon durumlarını izleyememesi nedeniyle, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Suriyeli mültecilere ev sahipliği yapan tüm ülkelere Suriye’nin geri dönüş için güvenli olmadığı savını kabul etmeleri yönünde çağrıda bulunuyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), uluslararası bağış yapan hükümetlerin, geri göndermeme yükümlülüğünün ihlali anlamına gelecek, Suriye’ye zorla geri gönderme ve acil sınır dışı etme gibi uygulamalara karşı koymak için sahip oldukları nüfuzu kullanmaları gerektiğini vurgulamakta. 

    SACD’nin Yardımın Silahlandırılması raporu, Suriye rejiminin insani yardımları nasıl silaha dönüştürdüğünü ve rejimin elindeki bölgelerdeki nüfuslara sağlanan yardımı nasıl kontrol ettiğini açıklıyor. Raporun anket sonuçları, ankete katılanların yaklaşık yüzde 58’inin rejim kontrolündeki bölgelerde faaliyet gösteren uluslararası ve yerel insani yardım kuruluşlarındaki yolsuzluk düzeylerini orta ila çok yüksek arasında tanımladığını göstermiştir. Katılımcıların yaklaşık %44’ü Suriye rejimi tarafından kontrol edilen bölgelere tahsis edilen insani yardımın %25’inden fazlasının askeri birimlere ve milis güçlere aktarıldığını düşünürken, %16’sı gerçek oranın daha da fazla %50 ila %75 arasında olduğuna inanıyor.  

    Rejim bölgelerinde yaşayanların yüzde 75’i Suriye rejiminin davranışlarından memnun değil ve ankete katılanların yüzde 89’u, güvenlik, hizmet sunumu veya ekonomik açıdan olsun, rejiminin kontrolü altındaki alanlardaki bütün yaşam koşullarından duydukları memnuniyetsizliklerini dile getirdi. Katılımcıların neredeyse yarısı bu bölgelerden ayrılmak istemekteler.

  • - BMMYK Kapsamlı Koruma Çözümleri Stratejisi Koruma Kriterleri: Geri dönenlerin özgürce gidecekleri ve ikamet edecekleri yerleri tercih edebilmesi ve hareket özgürlüğü hakkının bu geri dönüş bölgelerini kontrol eden devlet veya kurumları tarafından kabul edilmesi

    Suriye rejimi, yıkılan bölgeleri yeniden inşa etmek için idari yasalar çıkarıyor. Fakat bu kararların dile getirilmeyen asıl amacı, mültecilerin kendi evlerine dönüşünü engellemektir. Bu kanunlardan biri de 2018 tarihli 10 Sayılı Kanun olup, idari birimlerin genel organizasyon şeması içerisinde bir veya birden fazla idari alanın oluşturulabileceğini öngörmektedir. Bir diğer temel sorun, yasanın zaman çerçevesidir, çünkü bir yerel makam henüz gerçekleşmemiş olan bir yeniden geliştirme planı açıkladığında, insanların mülkiyet sahibi olduklarını kanıtlayan belgeleri yetkililere sunmaları için 30 günleri olacaktır. Aksi takdirde kendilerine tazminat ödenmeyecek ve mülkiyet hakkı, mülkün bulunduğu kasaba veya ilçe veya şehre aktarılacaktır. 

    10 Sayılı Kanuna ek olarak, Suriye rejimi krizden bu yana 45’ten fazla konut, arazi ve mülkiyet kanunu çıkarmıştır. Suriye rejiminin yıkımları kullandığı ve böylece sivillerin geri dönüşünü engellediği başlıca yollardan biri, doğal veya doğal olmayan nedenlerle veya kanun hükümleri gereği yıkılmaları gereken hasar gören binaların yıkıntılarının kaldırılmasına ilişkin 2018 tarihli ve 3 Sayılı Kanun’dur. 

    SACD’nin araştırması, geri dönenlerin yüzde 40’ının, kısmen veya tamamen tahrip olduğu için ya da geri dönüşü engelleyen güvenlik önlemleri nedeniyle kendi evlerine tekrar yerleşemediğini göstermiştir. Geri dönenlerin sadece yüzde 60’ı daha önce yaşadıkları ikametgahlarına dönebildi. Yüzde 24’ü aynı mahalleye dönebildi ama evlerine dönemedi. Yüzde 18’i ise mahallelerine ya da kasabalarına dönemeyip başka bölgelere gittiler. Suriyelilere, geleceklerini belirleyecek siyasi tartışmalarda gerçek ve etkili bir söz hakkı tanınması gerekmektedir, çünkü güvenli bir ortamın tanımlanmasında veya uygulanmasında yapılacak herhangi bir hata, muhtemelen hayatlarına ve onurlarına mal olacaktır.

  • - BMMYK Kapsamlı Koruma Çözümleri Stratejisi Koruma Kriterleri: Mültecilerin ve geri dönenlerin fiziksel, hukuki ve maddi açıdan güvenliği sağlanmaktadır

    Daha önce de belirtildiği gibi, Suriye nüfusunun yarısından fazlası, ezici bir çoğunlukla Suriye rejimi ve müttefikleri tarafından Suriyelilere karşı işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı suçların doğrudan bir sonucu olarak yerinden edilmiştir. İstismarın en yıkıcı örneği, güvenlik güçlerinin ayrım gözetmeksizin ve hiçbir suçlama olmadan gözaltı ve tutuklamalar gerçekleştirilmesidir. Başlıca korkular arasında keyfi tutuklamalar, zorla askere alma, taciz ve zorla kaybedilmeyi sayabiliriz; ayrıca silahlı kuvvetlerin ve çeşitli milis güçlerin mevcudiyetinden kaynaklanan kaotik bir güvenlik durumu söz konusudur.    

    SACD anketleri, görüşülenlerin dörtte birinden fazlasının gözaltına alındığını veya bir aile üyesinin keyfi olarak tutuklandığını göstermiştir. Ankete katılanların yüzde 75’i son 18 ay içinde tutuklandı. Tutuklananların yüzde 70’inden fazlası serbest kalabilmek için rüşvet vermek zorunda kaldı.  Gözaltında darp ve işkence uygulamaları oldukça yaygın. Görüşülen bazı kişilerin akrabaları bilinmeyen yerlere götürüldü, ardından onlardan bir daha haber alınamadı. Bu çalışmaya katılanların %65’i (görüşülen erkeklerin %68’i ve kadınların %59’u) rejimin kontrolündeki alanlarda kendilerini güvende hissetmediklerini kabul etti.

    Uzlaşma anlaşmalarının, bölge sakinlerinin kendilerini daha az güvende hissetmelerine neden olduğu görülüyor. Uzlaşma anlaşmaları yoluyla rejimin düzenlemeler yaptığı bölgelerdeki katılımcıların yüzde 74’ü, bu tür anlaşmaların olmadığı bölgelerdeki kişilerin yüzde 64’üne kıyasla kendilerini daha fazla güvensiz hissediyor

  • - BMMYK Kapsamlı Koruma Çözümleri Stratejisi Koruma Kriterleri: Sürgünden önce veya sürgün sırasında işlenen ağır uluslararası insan hukuku ihlalleri, insanlığa karşı işlenen suçlar, ağır insan hakları ihlallerine sebebiyet veren suçlar ve ölüme ya da ağır bedensel zarara sebebiyet veren suçlarla itham edilenler dışında; geri dönenler Suriye’deki aftan tam olarak yararlanıyorlar. Zorunlu askerlik hizmeti veya yedek askerlik hizmetinden kaçan, silahlı kuvvetlerden firar eden, devlet dışı silahlı bir gruba katılan ve Suriye’yi yasa dışı yollardan terk eden ve/veya yurt dışına sığınma talebinde bulunan kişiler de aftan yararlanmaktadır

    Suriye rejimi, yerinden edilmiş Suriyelileri, on binlerce tutukluyu keyfi olarak gözaltına almaya devam ettiği güvenli olmayan bir Suriye’ye geri dönmeye ikna etmek için af kararlarını kullanıyor. On yıldan fazla bir süredir rejim, medya makinesini kamuoyunu manipüle etmek ve insanlarını amansızca öldürdükten, işkence ettikten, hapsettikten, aç bıraktıktan ve yerinden ettikten sonra suçlarını ve uygulamalarını af kararlarıyla örtbas etmek için kullanıyor. Tadamon mahallesi katliamının dünyaya ifşa edilmesinin ardından Suriye rejimi, itibarını kurtarmak için af kararnamesine başvurdu. 

    SACD anketleri kapsamında görüşülen kişilerin yaklaşık yüzde 68’inin kendileri veya akrabaları güvenlik güçleri ya da Esad’ın ordusu tarafından tutuklanmak üzere aranıyor. Esad güçleri adına zorla askere alınma gittikçe yaygınlaşıyor, özellikle de “uzlaşma anlaşmaları” kapsamında entegre edilen bölgelerde kendileriyle görüşülenlerin neredeyse yüzde 75’inin kendileri veya aile üyeleri askere alınmak istendi. Askere alınan savaşçıların neredeyse tamamı en tehlikeli cephe hatlarına gönderiliyor. Bunların birçoğu, özellikle genç erkekler, ya savaşta ya da şüpheli koşullar altında öldürüldü. Güvenlik birimleri tarafından “Esad karşıtı” olarak görüldükleri için arananların çoğu zorla askere alınıyor, gözaltından sonra doğrudan cepheye gönderiliyor ve bir daha asla onlardan haber alınamıyor.

    Anket raporu ayrıca, ankete katılanların yarısının, güvensizlik duygularının sebebinin, rejime karşı oldukları için kendilerinin veya bir aile üyelerinin tutuklanma tehlikesi olduğunu söylediklerini ortaya koydu(tutuklanma korkusu). 

    Ayrıca, geri dönenlerle yaptığımız anketler, toplam yanıt verenlerin yüzde 1’inin af nedeniyle geri döndüğünü gösterdi ve bu düşük yüzde, geri dönenlerin af kararlarına karşı güvensizliğini yansıtıyor. Geri dönenlerin yüzde 37’si veya akrabalarından biri güvenlik güçleri tarafından aranmış ve yerinden edilme veya sığınma bölgelerindeki yaşama koşullarına dayanamadıkları için geri dönmeye cesaret etmişti.

    SACD bulguları, tutuklamaların yüzde 19’unun, daha önce rejim tarafından çıkarılan af yasalarından ve kararnamelerinden biri kapsamında olan kişilere karşı yapıldığını doğruladığını ve yüzde 26’sının uzlaşma anlaşmaları imzaladığını gösterdi.

    Yakınları teoride çıkarılan af kararnameleri kapsamında olması gereken katılımcıların %79′ bu kararlardan yararlanmamıştır. Mensubu oldukları topluluklar arasında af yasalarıyla serbest bırakılan olmadı. Ankete katılanların geri kalanı, af kararlarının bu kararların gerçek değeri üzerindeki olumlu etkilerinden bahsedenlerin yüzde 21’i arasında bölünmüştü. Bunlardan sadece %12’si bu kararnamelerin faydalarının gerçek olduğuna inanıyordu. Geri kalanlar şunları ifade etmektedir: Aftan yararlananlar ya cezalarını tamamlamışlardı ya da kanunlar çıkarılmadan kısa bir süre önce sebep gösterilmeden tutuklanmışlardı. 

    Rejim güçleri, Halep, Şam kırsalı ve Dera vilayetlerinde yoğunlaşan ve kendisi ile daha önce yerleşim anlaşmaları imzalayan bölgelerde güvenlik durumlarını garantiye alanları takip etmeye ve tutuklamaya devam etti. 2020’den önce, güvenlik durumlarını garantiye alan kişilere karşı en az 307 tutuklama yapıldı. 

    Başkentin Sesi ekibinin belgelerine göre, Şam’ın doğu ve batı kırsalından rejim güçleri ve milislerinin saflarında yer alan 200’den fazla “gönüllü” olduğu iddia edilen ve yerleşim anlaşmaları imzalayan kişi 2019’un başından bu yana Suriye’nin kuzeyindeki savaş cephelerinde öldürüldü. Ayrıca Başkentin Sesi 2019 yılında, Esad rejimi istihbarat birimleri ve Şam ve çevresindeki askeri kontrol noktaları tarafından çeşitli yerleşim birimleri ve zorunlu ve yedek askerlik için arananlar da dahil olmak üzere 1200’den fazla tutuklama vakasını belgeledi. Askerlik hizmetinin yanı sıra birçok kadın, rejim tarafından aranan kişilerle telefonla temasa geçmek suçlamasıyla göz altına alındı. Birkaç genç ise “rejim istihbaratının” “terörizm” ile bağlantılı olduklarını söylediği gerekçesiyle tutuklandı. 

  • - BMMYK Kapsamlı Koruma Çözümleri Stratejisi Koruma Kriterleri: Hükümet, konut, arazi ve mülkiyet konularını ele almak ve uluslararası hukuka uygun olarak mülkiyet iadesi ve tazminat ödenmesi için verimli, erişilebilir ve uygun maliyetli düzenlemeler yapmaktadır. Evin geçiminden sorumlu geri dönen kadınların ve geçici olarak mültecilerin mülkünde oturanların haklarına bilhassa özen gösterilmelidir

    Suriye rejimi, 10 Sayılı Kanun ve benzeri yasalar aracılığıyla, geri dönüşlerini daha zor hale getirmek için yerinden edilmiş Suriyelilerin mallarına el koymaya çalışıyor. Bu mülklerin asıl sahiplerini çıkarmak ve buraları rejim dostu iş adamlarına veya rejim güçlerinin üyelerine yeniden tahsis etmeyi amaçlayan sistematik bir ihlal modelinin parçasıdır. Bu kararnameler ve kanunlar her zaman “yeniden düzenleme” veya yeniden yapılanma kisvesi altında yapılır, ancak yerinden edilmeyi güçlendirmeyi amaçlamakta ve nihayetinde demografik değişimle sonuçlanmakta.  

    SACD anket raporu, rejimin “kentsel imar yasaları” kapsamındaki bölgelerden görüşülen kişilerin çoğunun, ayrımcı yasalardan ve tahrip edilen bölgeler hakkındaki kararnamelerden etkilendiğini ortaya koydu. Özellikle rejimin güç kullanarak kontrolü ele geçirdiği bölgelerde, insanlar misilleme yoluyla açık ve sistematik bir şekilde mülkiyet haklarından yoksun bırakılıyor.  

    Ankete katılanların üçte ikisinden fazlası (yüzde 70) çatışmayla ilgili çeşitli nedenlerle ikamet yerlerine erişimin engellendiğini bildirdi. Bu oran, rejimin askeri harekatıyla yeniden kontrol altına alınan ve uzlaşma anlaşmaları yapılmayan bölgelerde yanıt verenler arasında daha yüksekti (yüzde 93).  

    Çalışma, insanların mülklerini resmi olarak talep etmek ve onları kaybetmemek için rejim kontrolündeki bölgelere dönerek güvenliklerini riske attığını gösteriyor. Guta’da görüşülen bazı kişiler, tutuklanma riski altındaki vatandaşların, yaşlı akrabalarını kendi adlarına devlet dairelerine gönderebildiklerini ama bu sefer de akrabalarının güvenliğinin tehlikeye girdiğini belirtti. Eve dönmeye veya mülklerini kontrol etmeye çalışan mülk sahipleri, hükümetin sözde yeniden inşa etme çabasında olduğuna yönelik geniş çaplı hukuki çerçeveyi destekleyecek neredeyse hiçbir delil bulamadı. Ülkenin başka bölgelerinde yaşayan yerinden edilmiş Suriyelilerin, eski evlerini ziyaret etmeyi bırakın, evlerini onarmak için bile geri dönmeleri engellendiğinden, gelecekte ne olacağı hakkında bir fikirleri yok. 

    Milisler, evleri işgal ederek ev sahiplerinin evlere geri dönmesini engelliyor ve evlerdeki eşyalar ile iş yerlerindeki makineleri çalıyor. Ayrıca, yıkılan evlerini yeniden inşa eden vatandaşları inşa etmelerini engellemekle tehdit ederek zorla para alıyorlar. Bunların yanı sıra, araştırmaya katılanlar, mülklerini piyasa değerinin yüzde 20’sinden daha azına satmaları için rejim yanlısı militanların emlakçılara baskı yaptığını ve muhalif bölgelerden dönen mülk sahipleri ile muhalif savaşçıların akrabalarını sömürdüklerini belirttiler. 

     SACD Bilgi İzleme Birimi, rejimin güvenlik güçleri tarafından aranan ve Suriye hudutları içerisinde ve dışında -aslen Deyrizor kırsalındaki Mohassan şehrinden gelen- rejimin kontrolü altındaki alanlar dışında yaşamakta olan Suriye vatandaşlarına ait çeşitli büyüklüklerde ve toplam 1500 hektardan fazla araziyi kapsayan yeni listenin bir kopyasını elde etti. Deyrizor Valisi Fadıl Najjar’ın imzaladığı listeye göre, valilik oluşturulan komiteler aracılığıyla bu arazileri yatırım faaliyetlerine tahsis etti. 

    El konulan araziler ihaleler yoluyla 2021-2022 yılları arasında yatırıma açıldı. Yatırımcı kartı sahipleri (kart, karmaşık güvenlik onayı prosedürleri dışında çıkarılmamakta) arazi yatırımı için başvuruda bulunma hakkına sahipler. 

    Dahası, SACD araştırması, geri dönenlerin yüzde 40’ının, kısmen veya tamamen tahrip olduğu için ya da geri dönüşü engelleyen güvenlik önlemleri nedeniyle kendi evlerine tekrar yerleşemediğini göstermiştir.  

  • - BMMYK Kapsamlı Koruma Çözümleri Stratejisi Koruma Kriterleri: Suriye vatandaşı olmayan ama geçiminden sorumlu olunan kişilere geri dönme ve kalma hakkı da dahil olmak üzere, aile birliği ilkesi desteklenmektedir

    Aile birimi Suriye toplumunun bel kemiğidir ve aile üyelerinin yerinden edilerek dağılması, gözaltına alınması veya öldürülmesiyle çatışmalardan çarpıcı biçimde etkilenmiştir. Ailenin yeniden bir araya gelmesi, geri dönüş için bir koşul olarak önemli bir rol oynamakta. Bu, zorla yerinden edilmenin sosyal etkisini ve Suriye’de ortak bir geri dönüş sağlanması için gerekli olan sosyal ihtiyaçları anlama noktasında temel bir odak noktasıdır. 

    SACD’nin araştırması, geri dönenlerin yüzde 33’ünün bu dönüş aracılığıyla ailelerine kavuşma hedeflerine ulaşamadığını, bunun da geri dönüş deneyimi için “yanlış ve hayal kırıklığına sebep olan bir karar” ifadelerini kullanmalarına neden olduğunu ortaya koydu.  

    Araştırmaya katılanların üçte biri, diğer aile bireylerinin güvenlik güçleri tarafından aranmaları veya zorunlu askerlik hizmeti nedeniyle geri dönememeleri gibi çeşitli nedenlerle döndükten sonra ailelerine kavuşamadı. Dolayısıyla geri dönüş konusu bireysel düzeyde ele alınamaz; kapsamlı bir çözüm mekanizması ve organize bir kolektif, gönüllü, güvenli ve onurlu geri dönüş yoluyla ele alınmalıdır. 

  • - BMMYK Kapsamlı Koruma Çözümleri Stratejisi Koruma Kriterleri: Geri dönenler, kolluk kuvvetlerine, hukuk mahkemelerine, yetkili idari makamlara ve diğer ilgili kuruluşlara özgürce başvurma hakkına sahiptir

    Vatandaşların sınırlı geçim kaynaklarından pay alan ve güvenlik prosedürü zorunluluğu gibi aslı olmayan iddialarla rüşvet ödenmesini dayatan rejimin güvenlik güçleri ve askeri kontrol noktaları, resmi haraç toplama merkezlerine dönüşmüştür. Rejim kontrolündeki bölgelere geri dönenler, özellikle de rejimin Suriye vatandaşlarını korumak için tasarladığını iddia ettiği yasalara uymaması nedeniyle hayal kırıklığına uğradılar.  

    SACD anketleri, görüşülen kişilerin yüzde 79’unun hukukun üstünlüğünün yokluğu ve güvenlik hizmetlerinin aşırı derecede bozulmasından dolayı duydukları kırgınlığı ortaya koydu. Yüzde 97’si yolsuzluğun sivil yaşamın her alanında farklı düzeylere yayılmasından duydukları hayal kırıklığını dile getirdi. Yüzde 71’i medeni haklarının ihlal edildiğini bildirdi.

    Esad’ın elindeki bölgelerde yaşayan Suriyelilerle yapılan SACD anketleri, tutuklanan katılımcıların akrabalarının yüzde 53’ünün bilinmeyen yerlerde tutulduğunu ortaya koydu. Onları ziyaret etmek mümkün değil, davaları veya tutuklanma nedenleri hakkında bilgi alınamıyor, bu şekilde uluslararası hukuk ve haklarını güvence altına alan sözleşme hükümleri ihlal ediliyor. Yüzde 52’si yolsuzluğun rapor edilmesinin yararsız olduğuna inandıklarını çünkü yolsuzluğun işletme yöneticilerinin ve yetkililerinin inayeti ve gözetimi ile gerçekleştiğine ve sistemin yolsuzlukla mücadele konusunda gerçekçi bir ilgi göstermediğine inandıklarını söyledi.