SACD’ın Suriye’de Güvenli Bir Ortam İçin Yol Haritası konusu üzerine yazılmış makalesinde özetlendiği gibi koşulların, Suriye’de güvenli bir ortam oluşturacağına ilişkin tartışmalarda bazı endişeler tekrar tekrar gündeme geldi. Bunların en dikkat çekenleri ise keyfi gözaltı, hapis ve işkence tehditleri oldu.
Suriye rejimi yargı kurumunu sayesinde kendine yarar sağlamış, onu siyasallaştırmış ve kendisine karşı halk hareketine katılan herkesi yargılamak için kullanmıştır. On binlerce masum insan hala işkence altında tutulurken, keyfi tutuklamalar ve zorla kaybolmalar Suriye rejimi tarafından her gün uygulanmaya devam ediyor. Bu, güvenli ve onurlu bir dönüşün önündeki en büyük engellerden biridir.
Suriye rejimi (ve gelecekteki herhangi bir Suriye hükümeti) tarafından kanunsuz ve yasa dışı olarak zulüm gören ve hedef alınan yüz binlerce Suriyelinin yasal ve güvenlik koşullarını düzenlemek için gerçek bir genel af kapsamında bazı yasal düzenleme ve önlemler derhal uygulanmalıdır. Bu genel affın tam olarak uygulanmasını denetlemek için uygun teminatlar ve izleme mekanizmaları gerekecektir. Suriye rejimi, siyasi ve halkla ilişkiler amaçlarıyla son birkaç yılda bazı sahte aflar çıkardı. Bu nedenle, önerilen affın başarısı, devletlerin siyasi süreci ve tüm Suriyeliler için güvenli bir ortamın uygulanmasını destekleyen ciddi taahhüdünü Suriye halkına işaret eden ilk anlamlı gerçek güven artırıcı önlemler olacaktır.
SACD tarafından organize edilen “Suriye’de Güvenli Bir Ortam İçin Yol Haritası” isimli konferansın Güvenli Ortam ve Adalet: Tutukluların Akıbeti, Zorla Kaybedilenler ve Güvenli Ortamın Temeli Olarak Kaçırılanlar başlıklı üçüncü oturumunda bu konuya değinildi. Moderatör, SACD medya ve iletişim yöneticisi Haya Atassi idi.
Oturumda Suriye rejiminin gözaltılarının dereceleri ele alındı ve rejimin zorla kaybedilmeleri bir silah olarak kullanması tartışıldı. Raporda, rejimin sözde aflarına rağmen gözaltıların nasıl hala devam ettiği tartışıldı. Oturumda ayrıca, tutukluların yeri ve statüsü hakkında bilgi edinmeye yönelik potansiyel bir mekanizma da dahil olmak üzere olası uluslararası eylemin kapsamı konuşuldu. Son olarak, Suriye’de güvenli bir ortamın varlığı düşünülmeden önce gerekli olacak yasal reformlar ve teminatlar ele alındı.
Suriye İnsan Hakları Ağı Başkanı ve Kurucusu Sayın Fadel Abdul Ghany, Suriye’deki mevcut insan hakları durumunu anlatarak oturumu başlattı. Geri dönenleri, Suriye’den hiç ayrılmayan Suriyelilerden ayırt etmek genellikle zor olsa da, SNHR’nin (Suriye İnsan Hakları Ağı) 2014’ten bu yana gözaltında tutulan yaklaşık 3100 geri dönen vaka kaydettiğini ve bunların yaklaşık 1800’ü sonunda serbest bırakılırken, yaklaşık 900’ünün (neredeyse üçte biri) ortadan kaybolduğunu ve açıklanmadığını ifade etti. Bir bölgede bombardıman ve savaş durduğunda gözaltıların da durduğuna dair yanlış bir kanı olduğunu belirtti. Bu kanı doğru değildir.
Mültecilerin yükünü, sadece Türkiye, Lübnan ve diğer sınır ülkelerine yüklemek yerine, dünyadaki uluslar tarafından daha eşit bir şekilde paylaşılması gerektiğini bildirdi. Ancak bununla birlikte, eğer bu ülkeler, bahsedilen koşullar yerine getirilmediğinde tek taraflı olarak ‘güvenli bir ortam’ olduğunu iddia edip, ardından Suriyelileri güvensiz bir Suriye’ye geri göndermeleri durumunda, uluslararası hukuku açıkça ihlal edeceklerini belirtti.
Son olarak Abdul Ghany, Suriye rejiminin af kararnamelerine rağmen keyfi tutuklama ve işkence nedeniyle ölüm gibi ihlallerin hala devam ettiğini gösteren son SNHR raporlarını sundu.
Bu nedenle, Suriye rejiminin af kararnamelerinin yanıltıcı olduğunu ve sahadaki eylemlerinin güvensiz bir ortam oluşturmaya devam ettiğini söyledi. Son olarak Suriye’nin zorla kaybedilme ve işkence söz konusu olduğunda dünyanın en kötü ülkesi olduğunu ve 2011’den bu yana en az 111.907 kişinin zorla ortadan kaybedildiğini belirtti:
Suriye İngiliz Konsorsiyumu kıdemli müdürü Mazen Gharibe, muhalif sivil örgütlerin Suriye rejimine baskı yapmak için mültecilerin geri dönüşünü siyasallaştırdığı ve engellediği yönündeki ortak bir anlatıyı reddetti. Suriyelilerin, nesiller boyunca uzun vadeli demokratik bir geçişi mümkün kılabilecek türden sivil kuruluşlar ve sosyal sermaye inşa edebileceklerse geri dönmek istediklerini vurguladı. Suriye rejimi bunu biliyor ve bu nedenle Suriyelilerin geri dönüşleri konusunda hiç hevesli değil. Esad bunun yerine konuşmalarında “daha sağlıklı ve daha homojen bir toplumdan” bahsediyor.
Daha sonra mültecilerin çoğunun en büyük korkusu olan gözaltı ve zorunlu askerlik konularını ele aldı. Aynı şekilde, raporda ayrıntılı olarak belirtildiği gibi geri dönüş için ön koşulların, tüm tutukluların tamamen serbest bırakılmasını ve gelecekteki gözaltıları önleyecek insan haklarının garanti edilmesini içereceğini ifade etti. Buna ek olarak, el konulan mülklerin hak sahiplerine iade edilmesi, olağanüstü ve terör mahkemelerinin feshedilmesi ve Suriye’den hukuka aykırı çıkışın yasaklanması gibi yasaların iptalini de içereceğini söyledi.
Son olarak Gharibe, mültecilerin tek bir kısım olmadığını yineledi: Bu reformlar bazı mültecilerin geri dönmesi için yeterli olabilir. Fakat diğer mülteciler özellikle de Avrupa’da sığınma statüsüne sahip olanlar bulundukları yerde kalmak isteyebilirler.
Ardından, kendisi de eski bir tutuklu olan Sednaya Hapishanesi’ndeki Tutuklular ve Kayıp Kişiler Derneği‘nden Riyad Alvar konuşmalarını yaptı. 2011 öncesinde Suriye’de zorla alıkonulmaların son derece yaygın olmasına rağmen, o zamandan bu yana ölçeğin olağanüstü düzeyde büyüdüğünü ve belki de dünyanın en büyük zorla alıkonulma oranına sahip olduğunu açıkladı. 2011 ile 2020 yılları arasında yaklaşık 35.000 kişinin Sednaya Hapishanesi’ne girdiğini, yaklaşık 5.000 kişinin serbest bırakıldığını ve çok sayıda kişinin nerede olduğunun bilinmediğini belirtti. Alvar, kendisinin ve örgütünün üzerinde çalıştığı bir konu olan birçok toplu mezarın tespit edildiğini açıkladı. Rejim yetkililerinin bu tür eylemlerden haberdar olduklarını inkâr etmelerine rağmen, emirlerin yukarıdan, Esad’ın kendisinden ve genelkurmay başkanı aracılığıyla geldiğini de ifade etti.
Sahte yargıç olarak görev yapan askeri yetkililer yoluyla insanların nasıl birdenbire gözaltına alınıp askeri mahkemelere getirildiğini, ardından aileleri veya arkadaşlarına nerede oldukları bildirilmeden hüküm giydirilip hapsedildiğini anlattı. Sonunda Alvar, Sednaya Hapishanesi’nde edindiği deneyimleri ve hapishanenin etkilerinden bahsederek konuşmasını sonlandırdı:
Gönüllü çalışma, gönüllü yapılan bir şey değildi. Çoğunlukla ceset taşımaya zorlanıyorduk. Öyle bir vakit geldi ki çok fazla ceset biriktiği için mahkumlar cesetlerin üzerinde uyumak zorunda kaldı. Tabi ki her zaman evime dönmenin hayalini kuruyordum. Köyde bir ağacın altında uzandığımı düşlüyordum. Tabi ki hepimiz ülkemize geri dönmeyi istiyorduk.
Hiç kimse istediği için veya eğlence için yabancı bir ülkede kalmaz. Konuyla ilgili 2011 ile 2021 yılları arasında kaydedilmiş bir rapor vardı. Suriye rejimine bağlı bir kara para aklama ağı vardı. birçok yetkili, birçok taklitçi hepsi rejime bağlıydı. Ayrıca 900 milyon dolardan fazla aldılar. Bazı aileleri tutuklular hakkında doğru bilgiler vereceklerini söyleyerek ikna etmeye çalıştılar. Pek çok insan sadece sevdikleri hakkında biraz bilgi sahibi alabilmek için evlerini satıp tüm paralarını verdi. Bu delilik, bu kabul edilemez bir şey, bu yasa dışı. Bugün Sydney bölgesinde, bu korkunç yerde geçirdiğiniz her gün bir yılmış gibi geliyor. Bir kapının açıldığını duyduğunuz her saniye bir memurun geleceğini ya da amacı sadece size zarar verme olan silahlı bir adamın geleceğini düşünüyorsunuz. İnsanlar birer hayvan gibi cellatlara teslim ediliyordu. Bu hapishanedeki cellatlar en az 5 kişiyi birden öldürüyordu. Bu yüzden bu sorunları gerçekten çözmek zorundayız. Bu sorunlar çözülmedikçe ülkemize dönebilmemiz mümkün olmayacak.
Daha sonra Sezar Dosyaları Grubundan Ussama Osman, Suriye rejiminin suçlarına dair kanıtları kaçıran askeri fotoğrafçı Sezar’ın yürüttüğü kapsamlı belgelere rağmen herhangi bir işlem yapılmadığını belirtti. ABD tarafından çıkarılan ve ABD çıkarlarına hizmet eden bir siyasi politika olan Sezar dosyaları ile Sezar Yaptırımları arasındaki farktan bahsetti. Son olarak, bu fotoğrafların yayınlanmasının ardından dokümantasyon dışında hiçbir somut adım atılmadığını belirtti.
Son konuşmacı olan Özgür Suriye Avukatlar Birliği mensubu Silja Aebersold, mağdurları adalet sürecine doğrudan dahil etmenin, sadece röportaj veya tartışmalardan ziyade önemli bir konu olduğunu vurguladı. Mağdurlar bu sürece dahil olduklarında, sonuçlardan daha memnun olduklarını açıkladı. İkinci olarak, kabul edilebilirlik standartlarını karşılayan ve Suriye üzerinde yargı yetkisine sahip yeni ceza mahkemelerinin kurulması durumunda kullanılabilecek yüksek kaliteli yasal belgelere duyulan ihtiyacın altını çizdi.
Mazen Gharibe, daha sonra Suriyeli tutukluların akıbetini belirlemek için uluslararası mekanizmaların kurulması konusunda bazı ön tartışmalar olduğunu söyledi. Tutukluların ailelerinin, durumu açıkça anlamaları gerektiğini belirtti: serbest bırakma olmasa da yalnızca bilgi verme. Suriyeli sivil toplum örgütlerinin katılımının olmaması da dahil olmak üzere bazı engelleri de ele alarak onları dahil etmek için lobi çabalarının olması gerektiğini ekledi. Fadel Abdul Ghany daha sonra bu uluslararası mekanizmaların hala tartışma aşamasında olduğunu belirtti ve beklentileri azaltma gereğini onayladı.
Ussama Osman’a Sezar dosyalarının potansiyel faydası soruldu. İlk olarak, belgelerinin ailelerin tutuklu akrabalarına ne olduğunu anlamalarını sağladığını söyledi. Bunun evlilikler veya miraslar dahil yasal etkileri de olabilir. Ek olarak, belki de yasanın şu anda Esad’a veya üst düzey yetkililere dokunamayacağını, ancak suçların ve suistimallerin alt düzey askerler veya yetkililer tarafından gerçekleştirildiğini ve bir gün hesaba çekileceklerini anlamaları gerektiğini belirtti. Ayrıca eğer Suriye toplumsal barış ve uyumu sağlayacaksa, insanların komşusu olan bu suçluların bir gün yargılanması gerektiğini ifade etti.
Son olarak, Silja Aebersold, Esad rejiminin aflarının şu ana kadar çok düşük bir güvenilirliğe sahip olduğuna dikkat çekerek, sadece genel aftan bahsedilmesi konusuna dikkat çekti. Rejimde, sistemlerinde ve keyfi gözaltı uygulamalarında bir değişiklik olmazsa çok az şeyin değişeceğini belirtti. Bu nedenle, daha kapsamlı ve uzun vadeli bir yaklaşımın yanı sıra tutukluların yeri ve durumu hakkında bilgi toplamak da önemli konula arasında yer almakta.
Daha sonra sorular ve yorumlar kısmına geçildi. Soru soranlar konuşmacılara bilgi toplama konusundaki çabalarından dolayı teşekkür ettiler. Sorular genel olarak Suriye rejiminin tek taraflı af kavramına yönelik şüpheler ile ilgiliydi. Çoğu kişi nihayetinde gerçekten bağımsız bir yargı oluşturan, uluslararası teminatlarla desteklenen daha geniş bir siyasi anlaşma çağrısında bulundu.
Beklentilerin sınırlandırılması gerektiği iddiasını bir miktar sorgulandı. Bunun yerine uluslararası toplumu Esad rejimini tutukluları serbest bırakmaya zorlamak için harekete geçmeye çağırdılar. Bazı katılımcılar, BM ve uluslararası toplumun, Ukrayna örneğinde olduğu gibi, şimdiye kadar yaptıklarından çok daha fazla baskı uygulayabildiğini ve daha sert eylemlerde bulunabileceğini de belirtti.
Sn. Fadel Abdul Ghany, daha fazla adalet sağlanması ve tutukluların serbest bırakılması için baskı yapmaya devam edeceğini ve hepsi serbest bırakılıncaya kadar asla durmayacağını belirten sorulara katıldı. Mazen Gharibe de benzer duyguları yineleyerek, “1.000 tutuklunun serbest bırakılmasını sağlayabilirsek, derhal geri dönüp, “peki ya diğer 199.000 ne olacak?“ diye soracağız dedi. Suriyelilerin elindeki tüm mekanizmaları kullanmaları gerektiğini ve güvenli bir ortam için çaba sarf etmenin gerekli ve önemli olmasıyla birlikte, tutuklular hakkında bilgi elde etmeye yönelik bu potansiyel mekanizmaların da çok önemli olduğunu de sözlerine ekledi. Nihayetinde, tüm alanlarda, tüm kapılarda ve tüm mekanizmalarda devam eden eyleme duyulan ihtiyaç konusunda anlaşmaya varıldı.