Dün Kayseri, bölgedeki Suriyeli mültecilerin mülklerini zarar veren şiddet ve yıkım olaylarına sahne olmuştur. Bu üzücü olaylar, Suriyeli bir gencin Suriyeli bir kız çocuğuna karşı uyguladığı söylenen taciz olayının ardından yaşanmış ve meçhul taraflarca kışkırtılan bazı ırkçı kişilerin şiddetli tepkisine yol açmıştır.

Kayseri’de Suriyeli mültecileri hedef alan şiddet eylemlerini ve vandalizmi şiddetle kınıyoruz. Masum insanlara şiddet uygulanması ve mülklerine zarar verilmesi hiçbir şekilde kabul edilebilir bir davranış değildir.

Mülteci konusunun bazı taraflarca siyasi istismar vesilesi olarak kullanılması ve Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar başta olmak üzere, çeşitli sebeplerle Suriyelilere yönelik zaman zaman meydana gelen ihlalleri sınırlandıracak olan yeni mevzuatın çıkarılması konusunda ihmaller olduğu da ortaya çıkmıştır. Bu durum, dün Kayseri’deki yetkililerin “tacizci” Suriyeliden hesap soracaklarını teyit eden açıklamalarında da açıkça görülmektedir. Suriyeli mültecileri kötülemeden önce, şiddet uygulayan ve kargaşa çıkaranlardan ve Türk halkına yönelik bu tehlikeli kışkırtmanın arkasında bulunanlardan hesap sorulacağını hiçbir şekilde ifade etmemişlerdir.

Türk yetkilileri, bu şiddet ve vandalizmin faillerinin hesap vermesi için gerekli tedbirleri almaya ve Türk devletinin “himayesi” altında oldukları sürece uyrukları ve kökenleri ne olursa olsun tüm insanları korumaya çağırıyoruz. Ayrıca her türlü ırkçı davranışla kararlı bir şekilde mücadele edilmesinin, herkes için güvenli ve istikrarlı bir ortam sağlanmasının gerekliliğini de vurguluyoruz.

Aynı zamanda, eğer suçlamalar doğruysa taciz olayına karışan kişiyi, şahsını veya ailesini sınır dışı etmekle tehdit etmeden ve tüm ailenin hayatını tehlikeye atmadan sorumlu tutmanın gerekli olduğunu ve bu tür bireysel eylemlerin Suriyeli mültecilerin tamamına mal edilemeyeceğini vurguluyoruz.

SACD olarak biz, Türk hükûmetinin bu ihlallerin nedenlerini ortadan kaldıracak bir yasayı hızla yürürlüğe koymasını, öncelikle Türkiye’yi kötüleyenleri cezalandırmasını ve Türk toplumuna mültecilerle ilişkilerinde sahip olduğu gerçek konukseverlik ve nezaket imajını geri kazandırmasını ümit ediyoruz. Bu, hem Türkiye’nin hem de Suriyelilerin çıkarınadır. Zira Türkiye’yi fitnelerin içine çekmeyi amaçlayan düşmanca bir planın varlığı açıkça ortaya çıkmıştır. Mültecilerin haklarını koruyan ve Türk toplumunun güvenliğini sağlayan katı yasalar çıkarılmaksızın bu durumun önüne geçilemeyecektir.

Ayrıca, mülteciler ve ev sahibi toplum arasında anlayışı ve barış içinde bir arada yaşamayı teşvik etmek için farkındalık kampanyaları düzenleyerek toplumsal anlayışı artırmanın önemini de vurguluyoruz.

Zorla yerinden edilmeyi reddettiğimizi vurguluyor ve koşullar uygun olduğunda Suriyeli mültecilerin ana vatanlarına onurlu ve güvenli bir şekilde geri dönmelerini sağlamak için çalışıyoruz.

Uluslararası topluma, insani yardım ve insan hakları kuruluşlarına, nerede olurlarsa olsunlar Suriyeli mültecilerin haklarının korunması konusunda müdahil olmaları, mültecilere yardımcı olmaları ve bu tür zorluklarla yüzleşebilmeleri için gerekli desteği sağlama çağrısında bulunuyoruz.

İş birliği ve karşılıklı anlayışın, birlik içinde ve hoşgörülü bir toplum inşa etmenin tek yolu olduğuna inanıyoruz. Herkes için daha iyi bir gelecek için birlikte çalışmaya devam edelim.