Güvenlik Durumu - Güvende Hissetme
Güvenlik algısı, rejimin bölgeye yönelik tehdidine doğrudan bağlı olduğundan çok sayıda Suriyeli kendini güvensiz hissediyor
Mart 2020 itibariyle, Suriye rejimi Rusya ve İran'ın desteğiyle ülke topraklarının yaklaşık yüzde 60'ını kontrolü altına aldı. Halep, Dera, Doğu Guta, Şam'ın güneyi, Humus ve Hama'da daha önce muhalif grupların elinde bulunan bölgelerin çoğunun kontrolünü rejim yeniden ele geçirdi. Ancak bu ilerleme, istikrar ve güvenin arttığı anlamına gelmiyor. Dera, güvenlik yetersizliğinin ve rejim politikalarının başarısızlığının en iyi örneğidir.[1] Suriyeliler, rejimin ele geçirdiği hemen hemen her bölgeden kaçtığından rejim yönetimi altındaki nüfus, kontrolü altındaki toprakların genişlemesine rağmen artmadı. 13 milyondan fazla Suriyeli (savaş öncesi nüfusun yüzde 54'ü) şu anda ülke dışında ve rejim kontrolü dışındaki bölgelerde yerinden edilmiş durumda.
Ancak Suriye rejimi ve Rusya, Suriye'de hayatın “normale döndüğüne” ve rejim kontrolündeki bölgelerin güvenli olduğuna dair yanlış algı yaratmak için bir normalleşme söylemi yayıyor. Bu samimiyetsiz söylem, yerinden edilmiş Suriyelilerin vakitsiz geri dönüşünü sağlamak amacıyla bir çağrı olarak kullanılarak, bununla rejimin kontrolü altındaki bölgeleri yeniden inşa etmesi ve temel hizmetlerin restorasyonunu finanse etmesi için uluslararası topluma baskı yaratmak amaçlanıyor.
Rejim, “güvenli ortamı” askeri saldırı ve tam kapsamlı operasyonların olmaması olarak tanımlıyor. Fakat gerçekten güvenli bir ortam, tüm Suriyelilere sağlanması gereken çok daha geniş konuları, koşulları ve hakları kapsamaktadır. Tüm bu etkenler, yerinden edilmiş insanların geri dönüşü ve Suriye'de kapsamlı ve sürdürülebilir bir siyasi çözüm için gerekli ön koşullardır.
Suriye rejimi ve müttefikleri, 2019-2020 döneminde Suriye'deki sivil bölgelere tam kapsamlı askeri saldırılar düzenleyen tek taraftı. Hama, İdlib ve Halep'teki rejim saldırıları, kendi "güvenli ortam" tanımını çürüterek, bu dönemde 1,3 milyon daha ÜİYOK vakası gerçekleşmesine sebep oldu. Suriye rejimi ve müttefiklerinin böyle bir söylem yürütmeleri şaşırtmazken, bazı Batı devletlerinin Suriye'de "güvenli ortam" olduğuna dair benzer bir tanım kullanmaya başlaması oldukça endişe vericidir. Bu rapor, kapsamlı bir anket ve analiz aracılığıyla Suriyelilerin bu ortamla ilgili güvenlik hisleri ve görüşlerine ışık tutmaktadır. Yakında yayınlanacak bir belgede, SACD, Suriyelilerin kendileri tarafından tanımlanan güvenli bir ortam için gereken koşulları ayrıntılı olarak ortaya koyacaktır.
Ankete katılanların güvensizlik duygusunun en çok uzlaşma bölgelerinde kötü yönde etkilendiği görülüyor. SACD'ın 2019 anketine katılanların yüzde 74'ü, bölgelerinde kendilerini güvende hissetmediklerini bildirirken, bu sayı 2020 anketinde yüzde 94'e yükseldi. Aynı sonuç şaşırtıcı bir şekilde 2011'den bu yana rejim tarafından kontrol edilen bölgelerde de gözlendi. Bu bölgelerde güvensizlik algısı 2019'da yüzde 39 iken, 2020'de yüzde 51'e yükseldi. Bu sayılar, uzlaşma bölgelerinin vatandaşlara güvenlik sağlamadığını, rejimin güvenlik politikalarının ve genel uygulamalarının Suriyeliler arasındaki güvenlik duygusunu azalttığını açıkça göstermektedir.
Son 10 yılda kendisi veya bir akrabası tutuklanan Suriyelilerin genel oranı 2019'da yüzde 53 iken 2020'de yüzde 40'a düşse de bu dönemde uzlaşma bölgelerinde oran, yüzde 64'ten yüzde 89'a kadar yükseldi. Bu da uzlaşma anlaşmalarının başarısızlığının bir diğer bariz göstergesidir. Tutuklanan kişilerin yüzdesi iki ana sebepten dolayı düştü: Birincisi, örneklem büyüklüğü arttı ve bazıları Lazkiye gibi rejimin güvenlik politikalarından daha az etkilenen, daha geniş illeri kapsıyordu. İkincisi, rejim 2019 yılına kadar kontrolü altındaki bölgelerdeki muhaliflerin çoğunu zaten hedef almış veya onları yerinden etmeye zorlamıştı.
Yerinden edilmeye veya “uzlaşma” yoluyla rejim kontrolüne geri dönmeye mecbur bırakılan insanlar, günlük yaşamlarında önemli ölçüde daha yüksek korku seviyelerine sahip oldukları için kendilerini güvende hissetmiyorlar. Nitekim bu güvensizlik duygusu, doğrudan tanık oldukları ya da deneyimledikleri olaylar sebebiyle ortaya çıkmaktadır. Hiç ayrılmamış olanlar da dahil, Esad kontrolündeki bölgelerdeki insanların yaklaşık %50'si, Suriye dışından geri dönenlerin %67'si ve en yüksek korkuya sahip uzlaşı bölgelerindekilerin %94'ü kendilerini güvende hissetmediklerini ifade ediyor. Çoğu kişi, güvenlik makamlarının tutumu ile önlenemeyen güvenlik sorunları ve suçlardan duydukları korku sebebiyle güvende hissetmiyor. Bunun yanı sıra, aynı otoritenin güvenlik politikaları ve pratikteki bazı güvenlik uygulamaları nedeniyle hiçbir bölgenin güvenli olmadığı görülüyor.
Güvende Hissetme
Ankete katılanların sadece yarısı rejim kontrolündeki bölgelerdeki mevcut konumlarında “kendilerini güvende hissettiklerini” belirttiler (Şekil 6). Bu analiz, katılımcıların “güvende hissetme” kavramını şu kriterlere göre sınıflandırmaktadır: Rejim kontrolündeki bölgelere taşınmadan önceki koşullara bağlı beklentileri; her bir katılımcının mevcut yerinden edilme durumu ve geçmişi ile en son yaşadıkları bölge; bu duygunun algılayış şekillerine veya deneyimlerine dayalı olup olmaması.
Güvende hissetme duyguları, yerinden edilme durumuna ve yerinden edilmenin kaynağına bağlı olarak önemli derecede değişiklik göstermektedir (Şekil 7). Kendilerini en az güvende hissedenler, yurt dışından rejim kontrolündeki bölgelere dönen mülteciler oluyor: Mültecilerin yüzde 67'si kendini güvende hissetmiyor ve kendileri veya aileleri adına korkuyor. Suriye'nin başka bir bölgesinden dönenlerin yüzde 62'si de kendilerini güvende hissetmiyor.
Rejim kontrolündeki bölgeler arasında yer değiştiren ÜİYOK'ler kendilerini en güvende hissedenler, onların ardından da çatışmanın başlangıcından bu yana menşe bölgelerinden ayrılmamış olanlar geliyor. Rejiimin elindeki bölgelerde kalan Suriyeliler ya kaçmalarına sebep olacak kadar tehditle karşı karşıya kalmadılar ya da imkanlarının olmayışı onları kalmaya zorladı.
Rejim bölgelerinde kalan katılımcıların güvenlik duygusu, yaşadıkları kademeli uyum ve adaptasyondan büyük ölçüde etkilendi. Bu da onları karşılaştıkları güvenlik ve yasal tehditlerin farkına varmalarını sağlamış ve onlarla baş etmek için stratejiler geliştirmeye zorlamıştır. Kuşkusuz gerçek hayatta, güvenlik durumu hepsi için aynı derecede tehlikeli.
Rejim kontrolündeki bölgelere (ve ülkenin birçok yerine) geri dönmeyi düşünen mülteciler ve yerinden edilmiş kişiler, güvenlik ve yaşam koşulları hakkında güvenilir ve tarafsız kaynaklardan yeterli bilgi alamıyor. Dolayısıyla sınırlı ve dar kapsamlı ya da eksik ve yanıltıcı bilgilere dayanmak zorunda kalıyorlar.
Bölgeye göre güvende hissetme
En az güvende hissedenler, uzlaşma bölgelerinde yaşayanlar: Bu bölgelerde yaşayanların yüzde 94'ü kendilerini güvensiz hissettiklerini bildiriyor (Şekil 8). Bu da uzlaşma bölgelerindeki güvenlik durumunun zayıf olduğunu göstererek, başarılı bir “uzlaşma” modeli olduğu efsanesini çürütüyor. Ayrıca bu modeli ülkenin başka yerlerinde de gerçekleştirmenin uygulanabilirliği hakkında şüpheler uyandırıyor.
Bu güvensizlik duygusu, rejimin güvenlik ve zorunlu askerlik konusundaki uzlaşma anlaşmalarının şartlarını sürekli olarak ihlal etmesinden ve sürekli gerçekleşen suikast ve keyfi tutuklamalardan kaynaklanmaktadır. Çok sayıda rapor, bu bölgelerin ve orada yaşayanların rejim açısından bir sorun olmaya devam ettiğini, bu kişilerin sürekli hizmetlere erişimlerinin engellendiğini ve diğer bölgelere göre çok daha yüksek oranlarda güvenlik baskınları yapılıp, hareket özgürlüklerinin kısıtlandığını gösteriyor. Çatışmanın başlangıcından bu yana rejim kontrolündeki bölgelerde kalan katılımcıların yarısından fazlası (yüzde 52) kendilerini güvende hissetmiyorken şu an rejimin zorla ele geçirdiği bölgelerde yaşayanların yaklaşık üçte biri (yüzde 29) kendini güvende hissetmiyor. Yüzdenin düşük olması, rejimin ele geçirdiği bölgelere taşınan Suriyelilerin çoğunlukla kendilerini sadık olarak görmeleri ve rejimin güvenlik güçleri tarafından hedef alınmayacaklarını düşünmelerinden (ya da neredeyse emin olmalarından) kaynaklanmaktadır. Bu kişiler normalde herhangi bir faaliyette yer almayanlar ya da rejim karşıtı duygularını açıkça ifade etmeyenler oluyor. Rejime karşı çıkanların (veya karşı çıkan aile üyelerine sahip olanların) çoğu bu bölgeleri terk etmek zorunda kaldı.
Bölge Türüne Göre, Kanıta veya Oluşturulan Algıya Dayalı Güvensizlik
Suriyelilerin güvensizlik duygusu kanıta dayalıdır. Güvensiz hissettiğini bildiren katılımcıların çoğu, bunun doğrudan kendilerinin veya ailelerinden ya da toplumdan başka birilerinin karşılaştıkları hak ihlalleri, suistimaller ve gasplardan kaynaklandığını söyledi. Doğrudan ihlallere tanık olan kişilerin yüzdesi tüm bölgelerde tutarlıydı (Şekil 9).
Her ne kadar rejim kontrolündeki farklı bölgelerde “güvende hissetme" farklılık gösterse de tüm bölgelerdeki insanlar benzer düzeyde hak ihlallerine maruz kalıp güvensiz hissediyor. Bu da rejimin elindeki tüm bölgelerde benzer güvenlik politikalarının ve tehditlerinin var olduğunu ve bu nedenle hiçbir bölgenin mülteci dönüşleri için güvenli olmadığını doğrulamaktadır.
Kendini Güvende Hissetmeme Nedenleri
Nasıl ele geçirildiklerinin önemi olmadan, rejim kontrolündeki tüm bölgelerde neredeyse aynı olan rejime ait güvenlik politikaları ve uygulamaları, güvensizliğin ana kaynağı olmaya devam ediyor. Güvensizlik duygusuna neden olan bir diğer önemli faktör, ankete katılanların yüzde 65'i tarafından ifade edildiği üzere adam kaçırma, gasp ve cinayet gibi organize suçların artmasıdır (Şekil 10). Bu tür suçlardaki artış, ekonominin çöküşü ve rejimin güvenlik güçlerine tam maaş ödeyememesi yüzünden bu kişilerin savunmasız sivilleri, özellikle de yerinden edilmiş insanları hedef alan organize suçlarla işbirliği yapmasıyla bağlantılı görünüyor.
Bölgeye Göre Güvende Hissetmeme Nedenleri
Güvensizliğin bazı nedenleri farklı bölge türleri arasında değişiklik gösterse de tüm bölgelerde en yaygın ve tutarlı sebep hala güvenlik güçlerinden duyulan korkuya dayanmaktadır (Şekil 11). 2011'den bu yana rejim tarafından kontrol edilen bölgelerde bile, ankete katılanların yüksek bir yüzdesi (yüzde 57) kendilerini güvende hissetmeme nedenlerinden birinin güvenlik güçleri olduğunu bildirdi. Bu sayı, uzlaşma bölgelerinde ise yüzde 90'a çıkıyor. Bu sonuçlar bize güvenlik güçlerinin istikrar ve düzen sağlayarak güvenlik duygusu kazandırmak yerine, vatandaşları korkutmak ve onlara boyun eğdirmek için kullanıldığını göstermektedir.
Kuşkusuz kötüye giden ekonominin güvenlik durumu üzerinde gözle görülür bir etkisi var. Dolayısıyla, uzlaşma bölgelerinden yanıt verenlerin yüzde 88'i ve tamamiyle rejim kontrolü altındaki bölgelerden yanıt verenlerin yüzde 67'si, suç artışının kötü ekonomik koşullardan kaynaklandığını vurguladı.
Hem uzlaşma bölgelerinden hem de her zaman rejim kontrolü altında olan bölgelerden yanıt verenlerin yaklaşık olarak yarısı rejime bağlı milislerden korkuyor. Bu grupların rolü, yetkileri ve emir komuta zincirleri bilinmemektedir. Suriyeliler onlarla nasıl başa çıkacaklarından veya bu milislerin ne tür bir güç ve yetkiye sahip olduklarından emin değiller. Bu milislerin sivillere büyük zarar verip korkuya sebep olduklarına şüphe yok.
Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz: