Yazan Haya Atassi
21 Ağustos 2013’te, Suriye rejimi en ölümcül saldırılarından birini Şam’ın kırsal kesimlerindeki Doğu Guta’nın yoğun nüfuslu bölgelerinde başlattı. Sarin gazı içeren karadan karaya füzeleri, sabahın erken saatlerinde insanlar henüz uyurken fırlatıldı. Ölü sayısının 1.400[1]ila 1.700 kişi arasında değiştiği tahmin ediliyordu, bunun yanında yaklaşık 6.000 kişi solunum sıkıntıları yaşıyordu.[2] Bu, Saddam Hüseyin’in 1988’de Halepçe’de Iraklı Kürtlere yönelik kimyasal saldırısından bu yana dünyanın en ölümcül kimyasal saldırıydı.
BM Veri Toplama Misyonu, 2013 yılında Guta ‘da sivillere karşı büyük çaplı bir kimyasal saldırı olduğu ve faillerin Suriye ordusunun kimyasal silah stoklarına erişimleri olduğu sonucuna vardı. Ek olarak, BM İnsan Hakları Konseyi Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu da Guta ’da sarin gazının kullanıldığını doğruladı.
Bu iğrenç suç, Suriye saldırı sırasında Kimyasal Silahlar Konvansiyonu üyesi olmasa da açık bir uluslararası insani hukuk ihlali ve savaş suçudur. Guta’daki kimyasal saldırı, 1925 Cenova Protokolü uyarınca yasa dışıdır. Ek olarak, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi açıkça, “uluslararası toplulukta, kimyasal silah kullanımının silahlı iç çatışmalarda da yasaklanması ilkesi hakkında genel bir fikir birliği ortaya çıkmıştır,” [3] şeklinde hükmetmiştir.
Kimyasal silahların uluslararası olarak kınanması, rejimi Suriyelilere karşı daha fazla suç işlemekten alıkoymadı. Aslında, somut bir eylemin takip etmediği hiçbir uluslararası suçlama, rejimi Suriye halkına yönelik sistematik baskısını sürdürmekten caydırmadı.
Suriye rejimi ve müttefikleri Doğu Guta’yı yaklaşık 5 yıldır kuşatma altında tutuyor. Bu yıllar boyunca, rejim bölgenin teslim olması için açlık, tıbbi tahliye, kimyasal saldırılar, bombardıman ve topçu atışı dâhil tüm baskı yöntemlerini ve savaş suçlarını kullandı. Bu, Mart 2011’den Şubat 2018’e kadar Doğu Guta’da ve çevresinde 1.463 çocuk ve 1.127 kadın dâhil olmak üzere 12.783 sivilin hayatına mal oldu. [4] Mart 2018’den bu yana Doğu Guta’dan 90.000’den fazla insanın ayrıldığı, 50.000’den fazla kişinin kuzeye ve çoğunlukla İdlib’e göç ettiği tahmin ediliyor. [5]
Doğu Gutalılar mevcut durumda evlerine geri dönebilir mi? Hayır, dönemezler. Ve işte nedeni budur.
Doğu Guta, Suriye rejim güçlerinin ve müttefiklerinin şiddetli bombardımanı ve kuşatması altında yıkıldıktan sonra isyancılar teslim oldu ve 90.000 kadar insan Suriye rejiminin yönetimi altında yaşamaktansa bölgeyi terk etmeyi tercih etti.
Bu, Suriyelilerin rejime güvenmediğini açıkça gösteriyor. Suriye Vatandaşlık Onuru Derneği’nin (SACD) yakın tarihli “Biz Suriye’yiz” raporunda Suriye rejiminin kontrolündeki bölgelere dönüp dönmeyecekleri sorulduğunda ankete katılan göç etmek durumunda kalmış Suriyelilerin % 81’i dönüşleri için temel şartın mevcut rejimin gidişi olduğunu belirtti(güvenlik aygıtının işletilmesi ve suistimali ile ilgili rakamlar ve rejim bünyesinde gelişen yolsuzluk ağları dâhil). [6]
Bu durum, Suriye rejiminin Doğu Guta için “uzlaşma anlaşması” gibi zorunlu askerlik hizmetinin askıya alınmasını garantileyen anlaşmaların hükümlerini yerine getirememesiyle açıklanıyor. Aksine, Suriye rejimi baskıcı uygulamalarını sürdürdü ve kontrolünü geri kazandığı alanlarda güvenlik duygusu aşılamadı. Geri dönüş için en önemli koşullar sorulduğunda, göç etmek durumunda kalan Suriyelilerin %58’i zorunlu askerliğin her şekliyle kaldırılmasının geri dönüş için temel şart olduğunu belirtti. Buna ek olarak, yaklaşık % 80’i muhalefet, rejim karşıtı faaliyetler veya fikirler ile suçlanan tüm tutukluların tamamen ve koşulsuz salıverilmesini istedi, ayrıca devlet eliyle kaybolan kişilerin akıbetinin açıklanması ve serbest bırakılması veya cezaevinde ölenlerin cesetlerinin ailelerine teslim edilmesi çağrısında bulundu. Daha da önemlisi, geri dönmek isteyen Suriyelilerin %83’ü, mevcut güvenlik güçlerinin tamamen dağıtılmasını ve “yalnızca vatandaşların güvenliğini sağlayıp onları koruyacak şekilde iç güvenliğe odaklı çalışmalarını garanti edecek yasalar uyarınca devlet kurumları ve devletin toplum yapısındaki rolü üzerinde hiçbir ayrıcalığa sahip olmaksızın reform edilmesini tercih etmektedir. [7]”
Nedenini anlamak zor değildir. Suriye savaşının patlak vermesinden bu yana, Suriye rejimi, Suriye halkına her türlü ihlali ve baskıyı uyguladı ve böylece nüfusun yarısından fazlasını ülke içinde ve dışında zorla göç ettirildi. Suriye rejiminin herhangi bir reform niyeti göstermemiş olması, hatta kuvvetlerinin suç teşkil eden uygulamalar kullanmaya başlamış olması, Suriyelilerin evlerine onurlu ve gönüllü olarak geri dönmeleri için güvenli bir ortam olmadığını göstermektedir.
7 yıl önce Doğu Guta’da gerçekleştirilen kimyasal saldırı, Suriye rejiminin bölgenin kontrolünü kazanmak için insani bedeli ne olursa olsun tüm araçları kullanmaya ne kadar hazır olduğunun bir göstergesiydi. Bu tür suçları işleyen güvenlik aygıtı sorumlu tutulup dağıtılmaması, göç etmek durumunda kalan Suriyelilerin evlerine geri dönememelerinin ana nedenlerinden biridir. SACD raporuna katılan göç etmek durumunda kalmış Suriyelilerin %83’ünün bir kısmı, Suriye’deki güvenlik aygıtının dağıtılmasının ve yeniden oluşturulmasının eve geri dönüş için ön koşul olduğunu belirtmiştir. Bu, rejimin Suriyelilere hissettirdiği güvensizlik ve emniyetsizlik ile doğrudan etkilidir.
Dahası, rejim yıllar içinde ve çeşitli şekillerde göçün temel itici gücü oldu. Rejim ülkenin çoğunun kontrolünü ele geçirdikten ve Doğu Guta’daki gibi( baskı, tutuklama ve tacizi durduramadı, şiddet döngüsü yenilendi) sözde “uzlaşma anlaşmaları” gerçekleştikten sonra bile zorunlu göç devam ettiği için bu özellikle önemlidir.
SACD raporundaki görüşmecilerin çoğunluğu (% 56), Suriye rejiminin kontrolü altındaki bölgelerden göç etmiş veya savaş sırasında bu bölgeler rejim güçleri tarafından ele geçirilirken kaçmıştır. Bu sayı, rejimin askeri ve güvenlik aygıtlarının hâkim olduğu bölgelerde evlerinden edilenlerin yanı sıra muhalif gruplar ile Suriye rejim güçleri arasında Aralık 2016’da Halep’te, Mayıs 2017’de Şam’da, Nisan 2017’den Mart 2018’e kadar birçok dalgada Şam kırsalında, 2014’ten 2018’e birçok dalgada Humus ’ta ve 2018’de Dara’da sözde zorunlu yer değiştirme anlaşmaları imzalandıktan sonra evlerini terk etmek zorunda kalan kişileri de içermektedir.
Üstelik Suriyeliler, Suriye rejimine ve onun kurumlarına güvenmiyor, güvenilirliğini sorguluyor ve samimiyetinden şüphe ediyor. Suriye rejimi, sivillere yönelik devam eden saldırılarıyla, göç etmek durumunda kalmış Suriyelilerin yaklaşık% 81’inin göç etmesinde itici güç oldu. [8] İşlenen suçlar için adalet ve hesap verebilirlik elde etmenin ufukta olmadığı gerçeği göz önüne alındığında, bu korkunç saldırıların failleri hala ülkenin kontrolünde olduğu sürece Suriyelilerin Suriye’deki evlerine geri dönmeyi düşünmeleri bile imkânsız.
Daha da önemlisi, göç ettirildikten sonra rejimin elindeki bölgelere geri dönmek zorunda kalan insanlar bile, diğer komşu ülkeler ve Avrupa’da güvenliğe ulaşmak için kaçakçılık şebekelerini kullanarak yeniden kaçıyor. Daha önceki araştırmamız bunu göstermektedir. SACD’nin “ İki Ateş Arasında” isimli raporuna göre, Suriye’ye geri dönenlerin %68’i diğer göç etmek durumunda kalmış Suriyelilere dönmemelerini tavsiye etmektedir. Rapor, Suriye rejimine karşı çıkan hiçbir gruba bağlı olmayan kişilerin bile geri döndüklerinde tutuklamalara, güvenlik ihlallerine ve mali gasplara maruz kaldığını belgelemiştir. [9]
Deutsche Welle’in haberi, Nour’un öyküsü Şam’da yaşanan gerçekliğe ters düşmektedir. Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR), Mayıs ayında Şam ve çevresinde en az 25 keyfi tutuklama belgeledi, Haziran’da ise bu sayı 112 tutukluya ulaştı. Tüm vakalar kuruma ulaşmadığı için, bunlar muhtemelen gerçek sayılardan daha düşüktür. Şam kırsalındaki Duma şehrinde “Al Hijaria” ve “Abd al-Raouf” mahallerindeki evlere rejim güçleri tarafından 40’tan fazla baskın düzenlendi, bu baskınlarda rejim ordusu saflarına katılmayan yaklaşık 30 genç erkek tutuklandı. Benzer baskınlar başka yerlerde de düzenlenmiştir.
SNHR’ye göre, rejim Şam’ın banliyölerinde yaşayanlar dâhil olmak üzere kendisi ile sözde “uzlaşma anlaşması” imzalayan bölgelerde güvenilir bulunan kişileri takip etmeye devam etmektedir. [10] SNHR ve diğer insan hakları örgütleri, bu yılın başından beri Şam ve çevresinde 684 keyfi tutuklama vakası belgelemiştir. [11]
Tüm bunlar açıkça göstermektedir ki Suriye’de sivillere yönelik gerçekleştirilen ölümcül kimyasal saldırıdan 7 yıl sonra, göç etmek durumunda kalan Doğu Gutalılar maruz kaldıkları korkunç suçlar için adaletin sağlanmasından ve evlerine güvenli, gönüllü ve onurlu bir şekilde dönmekten hala uzaktır. Bu yıldönümü, böylesi bir geri dönüş için asgari koşullara ulaşmak için önümüzde yatan mücadelenin ve Suriye’de sürdürülebilir bir barışa ulaşılması için uluslararası toplumun kendi yasalarını ve kurallarını koruma sorumluluğunu hatırlatmaktadır.
[1] https://www.theweek.co.uk/world-news/syria-uprising/54759/syria-gas-attack-death-toll-1400-worst-halabja
[2] http://www.dailystar.com.lb/News/Middle-East/2013/Aug-22/228268-bodies-still-being-found-after-alleged-syria-chemical-attack-opposition.ashx
[3] https://www.hrw.org/sites/default/files/reports/syria_cw0913_web_1.pdf
[4] http://sn4hr.org/wp-content/pdf/english/The_ongoing_massacre_en.pdf
[5] https://reliefweb.int/report/syrian-arab-republic/situation-update-displacement-eastern-ghouta-3-april-2018
[6] http://syacd.org/wp-content/uploads/2020/07/SACD_WE_ARE_SYRIA_EN.pdf
[9] http://syacd.org/wp-content/uploads/2020/05/SACD_Between_Hammer_and_Anvil_EN.pdf
[10] http://sn4hr.org/wp-content/pdf/english/At_least_147_Cases_of_Arbitrary_Arrests..10_Children_and_4_Women_en.pdf
[11] http://www.shaam.org/news/syria-news/ميليشيات-النظام-تنفذ-حملة-اعتقال-هي-الأضخم-جنوب-العاصمة-دمشق.html