Yazan: Baraa Khurfan

Suriye rejimi “tarım arazilerine yatırım” adıyla İdlib ve Hama‘ya ait kırsal bölgelerde son aylarda duyurusu yapılan birtakım genel müzayede ve ihale başlattı. Bu topraklar, rejimin son İdlib saldırılarında ele geçirip, nüfusun büyük çoğunluğunun yerinden edilmesine sebep olduğu bölgelerde yer alıyor. Öte yandan ihaleye çıkarılan bu arazi ve mülkler çoğunlukla İdlib’te rejim kontrolünde olmayan bölgelere kaçmış yerlerinden edilen insanlara aittir.

Zorla yerinden edilen bu insanların mülklerine el konularak geri dönüşlerinin neredeyse imkansız hale getirilmeye çalışılması Suriye rejimi tarafından sürdürülen uygulamaların ilk örneğini olmayıp, 10 Sayılı Yasa ve benzerleri gibi yerinden edilenlerin mülkiyet haklarının aleyhine kanun ve kararnamelerle nam salmış sistemik bir ihlal modelinin parçası olarak ortaya çıkmaktadır. Taktik her zaman aynı: yerel halkı topraklarından sürüp yerinden etmek için gelişigüzel saldırı ve terör unsurları kullan, kontrol vazifesini kalanlara baskı uygulayacak ve yerlerinden edilen kişilerin güven içinde geri dönmelerini engelleyecek güvenlik güçlerine ve milislere devret, ardından çıkarılacak yasa ve kararlarla mülkleri asıl sahiplerinden alarak rejim yanlısı iş adamlarına veya rejim güçlerine tahsis et.  Bu kararnameler ve yasalar her zaman “yeniden teşkilatlanma” veya yeniden yapılanma bahaneleriyle çıkarılmaktadır, ancak Hama’nın kırsal bölgelerinde açıkça görüldüğü gibi, rejimin amacı yerinden edilmelerle demografik yapının değişimini perçinlemektir.

İdlib’de rejim kontrolündeki birçok bölgede “Tarım Derneği” tarafından bir dizi halka açık ihale yapılacağı açıklandı.

Ağustos 2020’de rejimin Askeri ve Güvenlik Komitesi Hama Başkanı Tümgeneral Ramadan Ramadan tarafından İdari Tertip Komitesi adına, “silahlı terörist grupların” kontrolündeki yerlerde yerinden edilmeye zorlanan kişilere ait topraklara el konulmasına yönelik birtakım kararlar yayınladı. Kullanılan ifadelerde, bölgedeki silahlı grupların işlemekte oldukları suçlar göz önünde bulundurularak yerinden edilen kişilerin mülkiyetlerini haklarını kaybettikleri ve bu arazilerin rejim tarafından kullanılmak üzere el konulduğu bildirilmekteydi. Kararlar, el Latamina, Latamin, Kafr Zita, el Zaka’daki fıstık ağaçlarının olduğu arazilerdeki gibi, meyve bahçeleri içeren arazilere “yatırım” ihalesi olarak verilen diğer birçok kararla birleştiğinden, içerik ve tahsis mekanizması açısından farklılık gösteriyordu. Bu da yıl boyunca bu topraklarda çalıştığı halde rejim sebebiyle hasattan evvel yerinden edilen insanların emeklerini ve hasılatlarını sömürmenin oldukça acı bir şeklidir. Benzer uygulama el Gab bölgesindeki zeytin hasadı için de yapıldı.

Suriye Kardeşlik Sosyalleşme ve Yardımlaşma Derneği ve Suriye Özgür Hukukçular Birliği Konseyi üyesi Hamalı Avukat Fahd Al-Mousa, rejimin Hama ve İdlib kırsalında yerinden edilenlerin topraklarını ele geçirme çabasının işleyişini ve bu gaspın “yatırım sağlamayı” amaçlayan açık artırmalar olarak sunulmasını anlattı. “Rejim tarafından bu müzayede ve ihaleler konusunda herhangi bir tebligatta bulunulmamasına rağmen Masyaf kırsalı Mahrusah köyünden Tümgeneral Ramadan Ramadan’ın başkanlığındaki Hama Güvenlik Komitesi’nin bir kararıyla bu arazi ve evlere el konuldu. Bu el konma işlemi Baas Partisi Şubesi ve Şebbiha Komiteleri ve Milli Savunma Komiteleri ile birlikte gerçekleştirildi. Söz konusu yerinden edilen mülk sahipleri durumu sosyal medya kanalıyla Baas Partisi’nin Mahrada Bölgesi Facebook sayfasından ya da halen rejim bölgelerinde ikamet etmekte olan yakınlarından öğrendiler. Bu bölgelerden göç edenlerin ve mültecilerin çoğu, Esad rejiminin istihbarat servisleri, hükümet güçleri ve Hizbullah gibi mezhepçi ve İranlı milisler tarafından aranma, işkence, istismar, infaz ve suikast gibi muamelelere maruz kalacakları için şehirlerine, kasabalarına ve evlerine dönememektedirler.”

Çekiç ve örs arasında

Al-Mousa devam ederek, Hama’da yerlerinden edilen Suriyelilerin büyük çoğunluğunun karşı karşıya kaldığı durumu şöyle dile getiriyor: Rejimin kontrolündeki bölgelere geri dönecek olurlarsa ciddi tehlikelere maruz kalacaklar, şayet dönmezlerse tüm varlıklarını kaybetme riskini göze alacaklar. Bu insanlara hiçbir zaman evlerine veya arazilerine ne olacağı konusunda bir bildirimde bulunulmadı, durumu sadece sosyal medya aracılığıyla öğrendiler. Mülklerini talep etmek veya bu gaspı yasal yollardan engellemek istediklerinde rejimin kasıtlı politikalarını yansıtan gerçeklerle yüzleşerek çok geç kaldıklarını fark ettiler. Yerinden edilenlerin bu topraklara geri dönmeleri veya herhangi bir yasal işlem yapmaları için son tarih verilmedi. Al-Mousa şunları ekledi: “Rejim, yerinden edilen bu insanları ve mültecileri yaşadıkları yerler sebebiyle terörist kabul ettiğinden, onların mülklerine el koymak suretiyle cezalandırılmaları gerektiği kanaatine sahip.”

Bu kişilerden bazıları akrabaları aracılıyla topraklarının nemalanılması veya açık artırmaya çıkarılması gibi girişimleri durdurmaya çalıştı.  Maaret el Numan’dan zorla yerinden edilen Malak Zafer Al-Saad, çok sayıda kişinin böyle bir teşebbüste bulunduğunu ancak hiçbir sonuç alamadığını, üstelik müdahale etmeye çalışan akrabalarının da saldırı ve tutuklamalarla karşı karşıya kaldığını ifade etti. Al- Mousa şu sözlerle aynı fikirde olduğunu belirtti: “Yerinden edilen arazi ve ev sahiplerinin adına müdahale etmeye veya mahsullerini hasat etmeye çalışan bazı akrabaları, askeri güvenlik güçleri tarafından çağırılarak ele geçirilen topraklarda tekrar bulunmaları halinde güvenlik komitesi tarafından tutuklanacakları ifadeleriyle tehdit edildi.”

13-10-2020 tarihinde Hama’da Askeri ve Güvenlik Komitesi Başkanı tarafından yayınlanan İdari Düzen Komitesi’nin açık artırmalara ilişkin duyuruları

Hama örneğiyle resmedilen ve rejimin mal varlıklarını gasp etme politikasının kurbanı olan yerinden edilmiş Suriyelilerin karşı karşıya olduğu bu açmaz, SACD’ın 2019’da yayınlanan “Çekiç ve Örs Arasında: Esad Denetimindeki Bölgelere Dönmeye Zorlanan Suriyelilerin Dönüş Sebepleri ve Deneyimleri” adlı raporuna ait tespitleri doğruluyor. Raporda, yerinden edilen az sayıda Suriyelinin ciddi güvenlik risklerine rağmen Esad rejiminin kontrolünde bulunan topraklarına geri dönmeye karar verdiği ve bunların yaklaşık yüzde 25’inin rejim tarafından mülklerine el konulacağı korkusuyla hareket etmekte olduğu belirlendi. Söz konusu durum, büyük çoğunluğu Şam’daki kırsal bölgelerden olmak üzere (%42) rejimin ele geçirdiği topraklarda demografik yapı değişikliğini sağlamlaştırmak amacıyla mülkiyet haklarının ihlalini meşrulaştıran 10 Sayılı Yasa ve diğer “gayrimenkul geliştirme” yasalarına yönelik endişelerin bir göstergesidir. Bu istatistik, rejim güçlerinin tam kontrolü ele geçirmesi ve 10 Sayılı Yasa gibi kararnameler çıkarmaya başlamasının ardından, güvenliklerini tehlikeye atma riskine rağmen geri dönmeye çalışan insanların sayısındaki artışa işaret ettiğinden önemlidir. Bu, aynı zamanda yapılan özel mülkiyet ihlallerinden sonra Hama ve İdlib’e ait kırsal bölgelerde, insanların sözde güvenlik garantisi içinde hayatlarını riske atma pahasına geri dönmek veya rüzgarda savururcasına tüm mal varlıklarını heba etmek arasında seçim yapmak zorunda kalacakları, son derece tehlikeli bir takım senaryoların tekrarlanma ihtimaline işaret etmektedir. Bir diğeri, çaresizlik içinde topraklarını kurtarmak için umutsuzca bir adım atmaya karar veren bu insanların maruz kaldığı keyfi tutuklamalar, cebri kısıtlamalar ve zorunlu askerlik uygulamaları gibi tehlikeli ve emniyetten uzak koşullarını belgeleyen “İntikam, Baskı ve Korku: Esad’ın Yerinden Edilmiş Suriyelilere Verdiği Vaatlerin Arkasındaki Gerçek” adlı raporumuzdur.

Yerinden edilen Suriyelilerin çoğu bu faaliyetleri bu yerinden edilmelerini kalıcı hale getirmek için rejim tarafından gerçekleştirilen son hamle şeklinde yorumluyor. Görünen o ki rejim uyguladığı çeşitli politikalar ve vatanlarına dönmek arzusunda olan bu yerinden edilmiş insanların son umutlarını da yok etmek suretiyle geri dönememelerini istismar etmeye çalışıyor. Al-Mousa: “Yerlerinden edilenlerin mülklerinin yağmalanması Ulusal Savunma Komitelerinin de iştirakiyle Rejim güçleri tarafından, muhalif veya taraftar ayrımı gözetmeksizin bölgedeki tüm evlerin, meyve bahçelerinin, bağların ve hasat mahsullerinin talan edilmesi ve yağmalama bitinceye kadar buraların yasak askeri bölge ilan edilmesi suretiyle gerçekleştirildi. Tüm bunlar bölge ahalisine yapılan çok sert uygulamalardı.” şeklinde konuştu.

Bosna deneyimi rehberliğinde umuda yolculuk

Bilinen bir gerçek olmasına rağmen bu metinde de vurguladığımız üzere Suriye rejiminin zorla yerinden etme ve kalıcı demografik değişim politikasının bir parçası olarak ayrımcı nitelikteki yasama ve yürütme uygulamaları konusunda uluslararası toplumun ve yerinden edilmeye zorlanan bu insanların farkına varması gereken şey, bu topraklarda bir istikrar ve barış umudu yeşertebilmek için güç kullanımı ve ayrımcılık üzerine bina edilen bu hakikatin tersine çevirilmesi gerektiğidir. Bunun için her yerde uluslararası hukuk sisteminin teminatı altında olan bu yerlerinden edilmiş insanların mülkiyet haklarının korunması güvencesinden ve emsal teşkil edecek uygulamalar konusunda benzer politikaların uygulandığı Bosna ve Hersek’ten istifade edebiliriz. Bosnalı Sırp yönetimi Sırpların ele geçirdiği bölgelerde yaşayan Bosnalı Müslümanlara ve Hırvatlara oldukça benzer bir şekilde mülklere el koyma ve gasp etme politikası uyguladı. Hemen hemen Suriye modeline benzer uygulamalarla el konulan arazi ve mülklerin Sırp savaşçılara ve ileri gelenlere dağıtılması için yasalar çıkarıldı. Ancak, Dayton Barış Anlaşması ile bu politikalar, yerinden edilmiş Boşnakların haklarına vurgu yapan Ek 7 kapsamında, lehlerine olacak şekilde değiştirildi. Bu bağlamda, yerinden edilmiş kişilerin mallarına el konulduğu veya gasp uygulandığı durumlarda özel olarak bu mülkiyet taleplerini çözümlemek için Yerinden Edilmiş Kişiler ve Mülteciler Komisyonu kuruldu.

Komisyon, Bosna-Hersek’te herhangi bir gayrimenkul ile ilgili talebi, savaş başlamadan önce mülkün gönüllü olarak satılmadığı veya devredilmediği ve mal sahibinin savaş sonunda mülk sahibi olarak gözükmediği durumlarda kabul etme ve karara bağlama yetkisine sahiptir. Komisyon, Suriye rejimiyle benzerlik addeden ve hak sahipleri lehine çevirmeye çalıştığı bu politikaları uygulamak için yetkisi dahilinde gayret göstermektedir. Başvurularda bulunulan bu Komisyona, iade talebiyle müracaat eden birinin mülkün yasal sahibi olduğu tespit edildi takdirde, o mülkü geri iade etme yetkisi verildi. Geri dönmek yerine tazminat talebinde bulunan ve Komisyon tarafından mülkün gerçek sahibi olduğu tespit edilen herhangi bir kişiye, adil bir şekilde tazminat ödenmesi de karara bağlandı. Daha da önemlisi Komisyon, Suriye rejiminin uyguladığı demografik değişim politikasına bir nevi ayna tutarak, bir mülkün yasal sahibinin belirlenmesi sürecinde yürürlükteki herhangi bir yasa dışı mülk işlemini ya da baskı altında çıkış izni ve belgeler mukabilinde yapılan yahut da bir şekilde “etnik temizlik” ile bağlantılı görülen hiçbir devir işleminin geçerliliğini kabul etmedi.

Bosna örneği, yerlerinden edilmiş Suriyelilerin haklarını garanti edecek güvenli, gönüllü ve onurlu bir geri dönüş için hayati öneme sahip bir ön koşul olarak kapsamlı bir siyasi çözümün gerekliliğini göstermektedir. Bu, asıl önceliği haklarının herhangi bir siyasi çözümün merkezinde olmasını sağlamak olan yerinden edilmiş tüm Suriyelilerin hedefi olmalıdır. Suriye örneğinde görüldüğü gibi özel mülkiyetin gasp edilmesini meşru kılan, ihlal içerikli tüm politikalar ancak o zaman tersine çevrilecek ve geçersiz hale gelecektir.

Kapak Fotoğrafı: Hama kırsalındaki tarım arazileri yerinden edilmiş insanların elinden alınıyor