Suriye rejimi ve Rusya, acımasız kuşatmalar, tahliye planları ve Suriye şehir ve kasabalarına yönelik amansız saldırılarından sonra, uzlaşma alanlarını yerinden edilmiş Suriyelilerin dönüşü için güvenli ve uygun bölgeler olarak tanıtmaya hevesli. İşin garip yanı, Suriye rejimi ve Rus güçleri, Suriyelilerin yerinden edilmesinin ardındaki ana itici güçlerdi ve öyle olmaya da devam ediyorlar. Çabalarının odak noktası, uluslararası topluma, uzlaşma alanlarının tüm Suriye’de uygulanacak ideal modeller olduğunu ve sözde istikrarın sağlanmasına yol açacağını ve yerinden edilmiş insanların geri dönüşüne ortam hazırlayacağını kanıtlamaktır. Aslında bu, rejimle normalleşmeyi ve yeniden yapılanma sürecinin başlamasını teşvik etmek için kullandıkları bir kart.
Rusya, barışın garantörü olabileceğini iddia etmeye devam etse de Suriye’deki saldırgan taraflardan biri olmaya devam ediyor ve sözde uzlaşma anlaşmalarının uygulanmasını garanti etmekten açık bir şekilde kaçınıyor. Suriye rejimi de anlaşmaları ihlal etti ve yerleşim anlaşmaları imzalayanlar da dahil olmak üzere birçok sivili taciz etmeye ve keyfi olarak gözaltına almaya, kovuşturmaya ve gençleri zorla ordusuna almaya devam etti. Dera ve Doğu Guta gibi uzlaşı bölgeleri, yaşam ve güvenlik koşulları açısından en kötü bölgeler olmaya devam ediyor.
Kötüleşen koşullar, Dera’dan Suriye’nin kuzeyine doğru sessiz göç dalgalarının devam etmesine neden oldu ve bu da yerinden edilmiş Suriyelilerin güvenli, gönüllü ve onurlu bir şekilde geri dönmelerinin imkansız olduğunu teyit ediyor. Bugün Dera, Suriyelilere karşı cinayet ve zorla yerinden edilme suçlarını işleyen Rusya’nın Suriye’de hiçbir şekilde barış ve istikrarın garantörü olamayacağının çarpıcı bir örneği olarak karşımızda duruyor.
Rusya’nın kendi sunduğu garantiler altında aracılık ettiği uzlaşma anlaşmaları, Suriye rejimine anlaşmaların kapsadığı alanlarda muhaliflerini tasfiye etmek için altın bir fırsat verdi. Baskın kampanyaları, tutuklamalar ve suikastlar her gün devam ediyor ve bu durum, Rusya’nın uzlaşma modelinin istikrar getirdiği ve güvenliği artırdığı yönündeki tüm iddialarını yalanlıyor.
Suriye rejimi, akdedilen anlaşmalarda söz verildiği gibi, yönetim bölgelerine verilen hizmetleri artırmak yerine keserek bir tür toplu cezalandırma yöntemi kullandı. Dera’nın uzlaşma anlaşmasına girmesinden bu yana şehirde baskı hakim oldu ve halkın güvensizlik duygusu var olmaya devam etti. SACD’ın Korkunun Normalleşmesi adlı raporuna göre, uzlaşma bölgelerindeki insanların yüzde 94’ü kendilerini güvende hissetmediklerini dile getirmekte.
Mart ayının başlarında rejim güçleri Dera’da 33 sivili ve muhalif savaşçıyı öldürdü. Kurbanlar arasında rejimin cezaevlerinde işkence altında öldürülen bir çocuk, bir kadın ve bir genç bulunurken, 28 kişi de doğrudan ateş edilerek öldürüldü.
Ayrıca Dera’da kimliği henüz tespit edilemeyen bir “gizli katil” ortaya çıktı. Bahse konu katil eski militanları, sivilleri, medya ve insan hakları savunucularını hedef alan bir dizi suikast gerçekleştirdi ve aynı zamanda bölgede adam kaçırma olayları yaygınlaştı.
Muhalif grupların eski bir üyesi olan Haider Abdullah Al-Salamat adlı genç, Dera’nın doğusundaki Al-Harak şehrinde kimliği belirsiz kişiler tarafından birkaç el ateş ile öldürüldü. Al-Salamat, rejim güçlerinin 2018’de bölgeyi kontrol altına almasının ardından bir uzlaşma anlaşması imzalamıştı. Neredeyse iki yıl önce, bir suikast girişimi nedeniyle ciddi bir şekilde yaralandı.
Kusay Hüseyin El-Zoubi de Dera’nın batısındaki el-Yadouda kasabasında kimliği belirsiz kişilerce öldürüldü. El-Zoubi, muhalefet gruplarının eski bir üyesiydi. Yerleşim kartı almış ve rejim veya Rus güçlerine katılmamıştı.
4 yıl önce Sednaya Hapishanesinde tutuklu bulunan Yasin Gazi Ebu Rukba’nın cenazesi birkaç gün önce rejim güçleri tarafından ailesine teslim edildi. Abu Rukba, Suriye rejim güçlerinden ayrıldı ve Beşar Esad’ın askeri sığınmacıları ‘affetmek’ için çıkardığı genel aftan yararlanmak için 2018’de teslim oldu. Bu olay, bölgede barış ve istikrarı pekiştirmede Rus garantilerinin etkisizliğinin açık bir göstergesi olan pek çok örnekten sadece birisidir.
Suriye İnsan Hakları Ağı’na (SNHR) göre, on sekiz yaşındaki bir sivil olan Ammar Amin al Aboud, 24 Mayıs 2022’de Suriye rejim güçlerinin kontrolünde bulunan Dera vilayetinin doğu banliyölerindeki al N’eima köyünde kimliği belirsiz kişilerce vurulmak suretiyle katledildi.
2022’nin başından Mayıs ayına kadar, bir kadın ve bir erkeğin işkence altında öldürülmesinin yanı sıra suikastlar, tutuklamalar ve zorla kaybetmeler, üçü çocuk 100’den fazla kişinin ölümüne neden oldu. Ayrıca Dera Şehitleri Belgeleme Ofisi en az 65 kişinin kaçırıldığını belgeledi.
Tutuklamalara, şu dağılıma göre dört güvenlik gücü unsuru müdahil oldu: 29 kişi Kriminal Güvenlik Şubesi’nde, 17 kişi Askeri İstihbarat Şubesi’nde, 11 kişi Siyasi Güvenlik Şubesi’nde ve 8 kişi Hava Kuvvetleri İstihbarat Şubesi’nde tutuklandı.
Suikastlar, Ekim 2020’de öldürülen Adham al-Karad gibi muhalif gruplarının en önde gelen liderlerini hedef almaya devam etti. Al-Karad, istihkam ve füze taburunun komutanı ve Rus komutanlarla Dera el-Balad şehri için görüşme yürütülmesi için oluşturulan müzakere komitesinin bir üyesiydi. Bir uzlaşma anlaşması imzaladı, ancak Suriye rejimi veya Rusya ile bağlantılı herhangi bir gruba katılmayı reddetti.
9 Aralık 2021’de Dara’nın batı bölgesi komite üyesi Tel Şehab kasabasından Şeyh Ahmed el-Baqirat ve 14 Temmuz 2020 tarihinde Abu Bekir el-Hasan lakaplı Yasser al-Dneifat dahil olmak üzere sivil müzakere komiteleri de hedef alınanlar arasındaydı. Ebu Bekir el-Hasan Suriye’nin güneyinde faaliyet gösteren en büyük eski muhalefet gruplarından biri olan Devrim Ordusu’nun “Jaish Al-thawra” Sözcülüğü’nü yürütüyordu.
25 Mayıs 2020’de Merkez Müzakere Komitesi üyeleri, Ruslarla bir toplantıdan dönerken Dera’nın batısında pusuya düşürüldü. Pusu, eski muhalefetin liderleri olan Komite’nin üç üyesinin öldürülmesi ve muhalefet lideri ve Komite’nin en önde gelen üyesi olan Mahmoud al-Bardan Abu Murshid ve Rusya’nın Beşinci Kolordu’ya bağlı bir alt birim olarak kurduğu ve eski isyancılardan oluşan birlikleri saflarına dahil ettiği Rusya’nın Sekizinci Tugayı mensubu Abu Ali Mustafa dahil olmak üzere üç kişinin de yaralanmasıyla sonuçlandı.
Yalnızca 2021 yılında Dera Şehitleri Belgeleme Ofisi, 329 kişinin ölümüne ve 135 kişinin yaralanmasına neden olan 508 suikast girişimi ve operasyonunu belgelerken, 44 kişi de suikast girişiminden sağ kurtuldu. Bu, rejimin verdiği sözleri tutmadığını, uzlaşma anlaşmalarına ne derece ciddiyet gösterdiğini ve taahhütlerini yerine getiremediğini gösteriyor. Bu nedenle, son suikastlar sadece istisnai durumlardan ibaret değil, aksine rejimin kontrolü altındaki bölgelerdeki acımasız gerçeklik örüntüsünün tipik birer örnekleridir.
Suikast operasyonları ve girişimlerinin dağılımı şu şekildedir: Batı Dera’da suikast ve suikast girişimleri %62,5 oranında artarak 317’ye ulaştı, Doğu Dera’da bu sayı 150’ye vardı yani %29.5’lik bir artış görüldü ve Dera kentinde %8 artarak 41’e yükseldi. Çoğu suikast operasyonu ve girişimi, doğrudan ateş yoluyla işlenen 401 suikast operasyonu ve girişimleri de dahil olmak üzere hafif silahlar kullanılarak gerçekleştirildi. 31 tanesi doğrudan sahada infaz yoluyla gerçekleştirilirken, 56 operasyonun el yapımı patlayıcı ve patlayıcı cisimler kullanılarak, 20 operasyonun ise el bombalı saldırı ile işlendiği belgelenmiştir.
Ayrıca Dera Şehitleri Belgeleme Dairesi, rejim güçleri tarafından yıl içinde 359 kişinin tutuklandığını bunlardan 144 tutuklunun daha sonra serbest bırakıldığını 2 kişinin ise işkence altında öldüğü belgeledi. Bahse konu operasyonlar, 2021 yılı boyunca rejim güçleri tarafından aralıksız olarak gerçekleştirilen, güvenlik ve emniyetten yoksun olan uzlaşma anlaşmalarının geçerli olduğu alanlarında yaşayan hem sivilleri hem de eski muhalif savaşçıları etkileyen en belirgin ihlallerinden birini oluşturmuş olup rejimin vaatlerinin yalandan ibaret olduğunun en büyük kanıtı olmuşlardır.
Devletin hukuki anlamda hesap verebilirliği, güvence altına alacak etkin ve tarafsız bir yargı sisteminin olmaması nedeniyle, bahse konu kötüleşen koşullar tüm güney bölgesine yayılarak halkın güvenlik ve istikrar içinde yaşamasını engellemiştir. Elbette ki Suriye rejimi, en baştan neden olduğu koşulları iyileştirmeye çalışmayacaktır. Rusya da aynı şekilde, onların yerinden edilmesi ve hayatlarını tehlikeye atma noktasında büyük bir rol oynadığı bir dönemde yerinden edilmiş Suriyelilerin geri dönüşleri için gerekli olan güvenli ortamı oluşturmak için hiçbir çaba göstermeyecektir.
Özellikle uluslararası sağlam garantilere sahip güvenli bir ortamın yokluğunda, yerinden edilmiş kişilerin geri dönmeyi düşünmesini engelleyen temel bir neden var ortada.
Bunun ardında yatan neden çoğunlukla rejimin kontrol ettiği tüm alanlarda neredeyse aynı özellikler gösteren güvenlik politikaları ve uygulamalarıdır.
Suriye rejimi tarafından kontrol edilen bölgelerde yaşayan insanlara “güvenlik ve emniyet algıları”nın nasıl olduğu sorulduğunda, Korkunun Normalleşmesi adlı raporumuzda yanıt verenlerin yüzde 57’si, güvenlik güçlerinin hakimiyetinin kendilerini güvende hissetmeme nedenlerinden biri olduğunu belirtti. Bu sayı uzlaşma alanlarında yüzde 90’a çıkıyor. Bu da uzlaşma anlaşmalarının başarısızlığının bir diğer bariz göstergesidir.
Suriyelileri evlerini terk etmeye zorlayan sebepler ortadan kaldırılmadıkça bu güvensizlik duygusu kaybolmayacaktır. Suriye rejimi ve müttefikleri, özellikle de Rus müttefiki, Suriye’de işledikleri ve işlemeye devam ettikleri tüm suçlar için kanun önünde hesap vermediği sürece, Suriye’nin hiçbir yeri geri dönmek için güvenli olmayacaktır.
Suriye’de güvenli bir ortam oluşturmak için gerekli olan temel sütunlarından biri, failleri işledikleri suçlarından ve ihlallerinden ötürü sorumlu tutmaktır. Suriye rejimi ve Rusya, politikalarını hız kesmeden sürdürmeye devam ettiği sürece, yerinden edilmiş Suriyelilerin geri dönüşü, güvenli bir ortamın oluşturulması veya kapsamlı bir siyasi çözüme varılması konusunda verimli görüşmeler yapılamayacaktır. Rusya’yı Ukrayna’da saldırgan taraf olarak gören dünyanın, aynı ülkeyi Suriye’deki herhangi bir barış çabasının garantörü olarak göz önüne alması bile akıl almaz bir şey. Rusya işlediği suçlardan sorumlu tutulmadığı sürece Suriye ve Ukrayna’da yaptıklarından geri durmayacak, aksine nüfuzu diğer bölgelere de yayılacak.