Suriye’de güvenli bir ortamın sağlanması için alınması gereken tedbirler ve atılması gereken adımlar, yerlerinden edilmiş Suriyeliler tarafından Güvenli Bir Ortam İçin Yol Haritası’nda tanımlandığı şekliyle sadece arzulanan değil, aynı zamanda güvenli ve onurlu bir geri dönüşün organizesinin mümkün olabilmesi için zaman içinde oluşturulması gereken gerçekçi asgari koşullardır. Suriye’deki çatışmalara dahil olan bazı bölgesel ve uluslararası tarafların izleniminin aksine Suriye’deki mevcut durum, koşullar değişmediği takdirde sürdürülebilir veya kontrol altına alınabilir olmaktan çok uzaktır. Çünkü güvenlik ve yaşam koşulları ülkenin birçok bölgesinde kötüleşmeye devam ediyor ve Suriye’nin fiili olarak parçalanması daha da derinleşiyor. Suriye’deki mevcut durumun yansımaları komşu ülkelerde ve Avrupa’da hissediliyor ve etkilerinin ağırlaşması imkân dahilindedir.

Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Türkiye dahil olmak üzere kilit rol oynayan ülkeler, Suriye’de güvenli, gönüllü ve onurlu bir geri dönüşü mümkün kılacak güvenli ortamın oluşturulması konusunda siyasi süreci yeniden başlatmak için iş birliği yapmaya davet edilmelidirler. Bu sebeple şu anda Suriye içindeki bazı kurum ve kuruluşlar tarafından benimsenen geçici, kısmi geri dönüş yaklaşımları, yerinden edilmiş Suriyelilerin refahı ve çıkarları için tehlikeli olarak kabul edilerek terk edilmelidir. Bu yaklaşımların yerini, mevcut gerçekliği şeffaf bir şekilde ortaya koyan ve Suriye genelinde geri dönüş için asgari koşulların oluşturulması konusunda samimi bir çaba almalıdır. Bu konuda yerinden edilmiş Suriyelilere danışılmalı ve Suriyeliler, kendileri tarafından tanımlanan ve sağlam bir uluslararası aktör tarafından garanti edilen güvenli ortamın uygulanmasına yönelik somut adımların tasarlanması sürecine dahil edilmelidirler. Suriye krizi için güvenli ve onurlu bir geri dönüşün ve sürdürülebilir bir çözümün temelini teşkil eden esas işte budur.

Cenevre Konferansından:

Suriye muhalefetinin ABD eski büyükelçisi ve Uluslararası Geçiş Dönemi Adaleti Merkezi'nin şu anki Suriye Üyesi Qutaiba Idilbi, SACD'den Dr. Yasser Aleiti, Suriye Amerikan Konseyi'nden Dr. Talal Sunbulli ve Avrupa Barış Enstitüsü'nden Sayın Paul Seils.

SACD tarafından yakın tarihte düzenlenen Cenevre Konferansı’nın dördüncü oturumunda, Suriye’de ve siyasette güvenli ortam: siyasi süreçteki tıkanıklığı çözme başlığı altında, mevcut durgunluğun nasıl aşılacağı ve uluslararası aktörlerin Suriye ile yeniden ilişki kurmasının nasıl sağlanabileceği sorularına odaklanıldı.

Genel olarak tartışmayı uluslararası aktörlerin çıkarlarına hizmet edebilecek bir çözüm açısından ele almak gerektiği konusunda fikir birliği vardı. Panelde, Suriye ile ilişki kurmada başarısız olmanın sonuçları ve genel küresel etkileri tartışıldı. Son olarak Suriyelilerin daha büyük bir siyasi eylem için birleşmesi ve seferber olması gerektiği konusunda anlaşmaya varıldı.

İlk konuşmacı, Suriye muhalefetinin ABD’deki eski büyük elçisi ve Uluslararası Geçiş Dönemi Adaleti Merkezi’nin şu anki Suriye Üyesi olan Qutaiba İdilbi idi. İdilbi; ABD ve Avrupa’nın, COVID-19, Ukrayna ve mevcut ekonomik durum gibi diğer önceliklerin kendini göstermesi nedeniyle Suriye ile ilişkisini büyük ölçüde kestiğini açıklayarak konuşmasına başladı. Ukrayna işgalinin, İran’ın JCPOA’ya (İran Nükleer Anlaşması) yeniden katılmayı reddetmesinin ve hatta Çin’in saldırganlığının bile bir ölçüde ABD’nin Suriye’den ve genel olarak Orta Doğu’dan çekilmesinin bir sonucu olduğunu dile getirdi. Ayrıca, ABD’nin Suriye ile nihayet yeniden ilişki kurması için çıkarlarının çok büyük bir kısmını göz ardı etmesi gerekebileceğini söyledi.

İdilbi, bu ilişkilerin kurulması için Suriyelilerin bizzat yardımcı olabilecekleri yolları tartışarak atılabilecek bazı adımların ana hatlarını çizdi. İlk olarak, Esad’dan sonra Suriye’nin nasıl olması gerektiğini göstermeye yardımcı olmak adına Suriyelilerin, Kuzey Suriye’deki topraklarını, uluslararası desteklerini ve beşeri sermayelerini güçlendirmeleri gerektiğini ifade etti. Ek olarak, Suriyelilerin, sahada hayatlarını iyileştirecek pratik adımlar talep eden Adım Adım süreci gibi süregelen müzakerelere yalnızca tepki vermek yerine siyasi taleplerini belirlemede proaktif olmaları ve rejimin bu tür anlaşmalara uymasını sağlamak için hesap verebilirlik mekanizmaları talep etmeleri gerektiğini belirtti.

Daha sonra SACD’dan Yasser Aleiti, Suriye halkının Adım Adım sürecine olan güvensizliğine ek olarak ülkelerin Esad rejimiyle ilişkilerini normalleştirme meylinin tehlikesini de anlattı. Amjad Youssef adlı bir Suriye istihbarat görevlisinin sivilleri bir deliğe atıp infaz ettiğini gösteren 2013 Tadamon Katliamı görüntülerinin 2022’nin başlarında nasıl yayınlandığını anlattı. Bu olaylarda toplamda 41 sivil öldürülmüştü. The Guardian’da yayınlanan bir habere göre Amjad Youssef hala rejim için çalışıyor ve o zamandan beri birçok katliam daha gerçekleştirdi. Son olarak Aleiti, bu tür suçlular iktidarda kaldığı ve benzer suçların görüntüleri medyada dönmeye devam ettiği sürece Suriyelilerin Suriye’ye dönemeyeceğini dile getirdi.

Bir sonraki konuşmacı Suriye Amerikan Konseyi’nden Dr. Talal Sunbulli idi. Dr. Sunbulli, Suriye rejiminin Suriye halkında öğrenilmiş bir çaresizlik duygusu meydana getirdiğini ve onlara bu rejimden başka alternatifleri yokmuş gibi hissettirdiğini ifade etti. Suriyeliler ayağa kalkar, Suriye rejimi aleyhine konuşur ve bir alternatif dile getirirse işte o zaman tüm dünyanın onları dinlemek zorunda kalacağını açıkladı. Son olarak da tüm dinleyicileri, Yol Haritası’nı dünyanın her yerinden tanıdıkları tüm Suriyelilere içtenlikle anlatarak onları harekete geçirmeye davet etti:

Bu, biz Suriyeliler ve biz savunucular olarak bir eylem planına sahip olmamız ve bu planı hayata geçirmemiz için büyük bir fırsat. Bunu ciddiye almalıyız. Hep beraber, bunu tek bir çıkış yolu olarak değerlendirmeliyiz. Kendinizi sorumlu olarak görmelisiniz. Başka sorumlu yok. Bundan siz sorumlusunuz. Ben, siz, herkes, hepimiz sorumluyuz. Herkesle konuşmalıyız. Şu andan itibaren başlamalı, oturmalı, hesaplamalı, bir eylem planı belirlemeli ve kendimize karşı (eksikliklerimizle, yeteneklerimizle) samimi olmalı ve durumun mümkün olan en iyi çıkış yolunu bulmalıyız. Ardından Suriye’deki ve her yerdeki kardeşlerimizle konuşmaya başlamalıyız. Onlarla Cenevre’de konuşmayacaksınız.

Onlarla Kuzey Suriye’de, Türkiye’nin güneyinde, Ürdün’de, Lübnan’da, Mısır’da, Suudi Arabistan’da, İngiltere’de, Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Almanya’da, her yerde konuşmalısınız. Onlara bu raporu verin. Elinizde olan bu. Onlara bu raporu gösterin. Onlara “İşte çıkış yolumuz bu.” diyin ve sadece anlatmayın, gösterin. Onlara samimiyetinizi gösterin! Başarıları dışında başka bir isteğiniz yok. Başkan olmak istemiyorsunuz. Başbakan olmak istemiyorsunuz, bakan olmak istemiyorsunuz, sadece sürecin bir parçası olmanın onurunu ve gururunu istiyorsunuz. Sürecin bir parçası olabilmek başlı başına büyük bir onurdur, hepimiz için. Hepimizin sadece konuşarak değil icraata da geçerek bunun bir parçası olmasını diliyor ve umut ediyorum. Bu akşam ve umarım yarın, oturup bunu nasıl yapacağımıza karar vereceğiz. Ve her birimiz bunun bir parçası olacağız ve her birimiz bir konudan sorumlu olacağız. Sanki bir şehri savunuyormuşsunuz gibi, her biriniz şehrin bir bölgesini savunacaksınız. O görevden alınmak istemezsiniz. Çok teşekkür ediyorum.

Daha sonra Avrupa Barış Enstitüsü’nden Paul Seils, uzun süredir durgun olan siyasi durumun “tıkanıklığını giderme” olasılıklarından bahsetti. En son 2015’te gerçekleşen büyük mülteci dalgasından beri mülteci sorununun Avrupa siyasetinin merkezinde yer aldığından söz etti. Avrupa’nın, komşu ülkelerin bu kadar büyük mülteci nüfusunu süresiz olarak tutma kapasitesine sahip olduğu konusunda kesin bir görüşe sahip olduğunu fakat bu varsayımın artık geçerli olmadığını belirtti. Yeni bir mülteci dalgasının Avrupa için felaket olacağını ve Avrupa’daki birkaç hükümet için varoluşsal bir tehdit oluşturabileceğini söyledi.

Bu nedenle Seils, sorunla ilgilenmek ve sorunu ele almak için yeni yollar geliştirmek gerektiğinin altını çizdi. Konferansın konusu olan ve en çok etkilenen insanların deneyimlerine ve ihtiyaçlarına dayalı pratik ve somut adımlar sunan Yol Haritası raporunun bu yollardan biri olduğunu belirtti. Son olarak böyle bir raporun mültecilere Suriye’ye dönmeleri için yeterli güveni verecek çerçeveyi sağlayabileceğini ve böyle bir yaklaşımın nihayetinde Avrupa ülkeleri ve diğer uluslararası gözlemcilerin çıkarına olacağını ifade etti.

13 milyon Suriyeli mülteci ve yerinden edilmiş kişinin, bu tür tartışmalarda neden büyük ölçüde görmezden gelindiği sorulduğunda Seils bazı faktörleri açıkladı. Mülteci veya ÜİYOK sayılmanın, bireylerin çevrelerinden zorla ayrılmaları ve yavaş yavaş ötekileştirilip susturularak sosyal sermayelerini kaybetmeleriyle gerçekleştiğini anlattı. Ayrıca ABD ve Avrupa’nın nihayetinde Ukrayna ile daha ciddi ilişkiler kurmaya meyilli olduğunu ancak 2014’te Kırım’ın ilhakı ve Donetsk ve Luhansk’ın işgali de dahil olmak üzere bazı olayları görmezden gelmeye de büyük ölçüde istekli olduklarını ifade etti. Dolayısıyla Suriye’nin bugüne kadar onlar için yeterli bir stratejik çıkarı temsil etmediğini ifade etti.

Dr. Talal Sunbulli, sorunlardan birinin de rejimin, bölgede El-Kaide ve Daeş’i (IŞİD) güçlendirmek ve dolayısıyla tüm Suriyelileri aşırılık yanlısı olarak resmetmek için İran ve Rusya ile birlikte çalışması olduğunu sözlerine ekledi. Bu nedenle çok sayıda Suriyeli, mülteci olarak yerlerinden edildiğinde, etraflarında bir şüphe atmosferi oluştuğunu ve ülkelerin onları kabul etmeye veya onlara yardım sağlamaya isteksiz olduğunu ifade etti.

Daha sonra sorular ve yorumlar kısmına geçildi. Soru soranlar Avrupa ile işbirliğinin ve bunu mümkün kılmak için ortak çıkarlar belirlemenin önemini büyük ölçüde vurguladılar. Ayrıca Yol Haritası raporunun uluslararası aktörlere, Suriyeli mülteciler ve ÜİYOK’ler konusunda potansiyel anlaşma alanlarını belirlemede yardımcı olmasının önemine dikkat çektiler. Ayrıca yabancı aktörlerin geri çekilmesini ve bu tür ülkelerin Suriye ihtilafıyla yeniden ilişki kurmasının önemini eleştirdiler. Birçok kişi Türkiye’nin çok sayıda mülteciye ev sahipliği yaparak oynadığı role ve Türkiye’nin herhangi bir çözüme dahil olmasının kesinlikle önemli olduğuna dikkat çekti.

Yasser Aleiti daha fazla sorumluluk alınması gerektiği konusunda hemfikirdi ve özellikle uluslararası toplumun rejim üzerindeki baskıyı hafifletmek adına adımlar atmaması gerektiğini, aksine mevcut baskıyı artırması ve baskı uygulamak için yeni mekanizmalar bulması gerektiğini özellikle savundu.

Qutaiba İdilbi, Suriyelilerin bu süreci hızlandırmak için atabilecekleri pratik ve somut adımları anlattı. Suriyelilerin sivil toplum örgütleri oluşturmada çok başarılı olmalarına rağmen siyasi örgütlenme konusunda özellikle Suriyeli kadınların daha çok çalışmaları gerektiğini savundu. Daha sonra ABD ve AB’nin bölgeyle başa çıkmak için uzun vadeli bir makro strateji geliştirmesinin ve uzun vadede mülteciler için potansiyel planlamanın önemini ele aldı. Son olarak Adım Adım sürecinin rejim ile uluslararası toplum arasındaki ilişkiye odaklanan şeffaf olmayan bir süreç olmaya devam edip etmediği konusunu ele aldı. Eğer bu şekilde devam ederse rejimin bunu askeri olarak başaramadığı siyasi hedeflere ulaşmada bir fırsat olarak kullanacağına değinildi.

“Bu arada Esad rejimi, İran ve Rusya, askeri olarak kazanamadıklarını siyaset yoluyla kazanmaya çalışıyor. Dolayısıyla İran ve Rusya; Türkiye ile yapılan anlaşmalar ve kendisine düşman olduğu düşünülen büyük bir nüfusu içeri almayı gerektireceği için güvenlik açısından, tüm cephe hattı projelerinde, özellikle kuzeybatıda askeri olarak ilerlemeye hevesli değil. Bu, özellikle bölge çevresindeki Suriyeli mülteciler için daha çok geçerli. Dolayısıyla bu yoldan hareket ederek rejimin, mültecileri Suriye’ye geri döndürme sürecine dahil olmaya istekli olmayacağını kesin olarak biliyoruz.”

“…adım adım süreç, rejim-uluslararası toplum veya rejim-ABD ilişkisine odaklandığı sürece bu, rejimin siyasi süreci engellemek için kullanacağı bir köprü olacaktır ve rejim askeri olarak alamadıklarını bu süreçten yararlanarak uluslararası toplumdan almaya odaklanacaktır.”

Paul Seils mültecilerin insanlıktan çıkarılmasıyla ilgili bir noktayı, sadece Suriye çatışmasından çok, daha genel bir sorun olarak ele aldı. Kariyerine 1993 yılında bir mülteci ve sığınmacı avukatı olarak başladığını ve o zamandan beri mültecilere şüpheyle veya gayrimeşrulaştırılarak bakıldığına dair tekrarlanan bir yaklaşım gördüğünü ifade etti. Buna ek olarak Seils, çatışmaya herhangi bir çözümün, nihayetinde insani olmaktan çok siyasi olması gerekeceğinden, Suriyeliler tarafından daha fazla birlik ve siyasi örgütlenme gerektiği konusunda diğer konuşmacılarla hemfikirdi. Bu konferansın ve genel olarak SACD’ın çabalarının buna bir örnek olduğunu belirtti.

Seils, Ukrayna çatışmasının ve Rusya’nın zayıflayan konumunun çözüm umutlarını nasıl etkileyeceğinin henüz belli olmadığını söyledi. Rejimle herhangi bir siyasi müzakere başlatmanın birden fazla ve bazen öngörülemeyen sonuçları olacağını, bu nedenle de Adım Adım süreci gibi herhangi bir sürece son derece emin ve dikkatli bir şekilde yaklaşılması gerektiğini belirtti.

Son olarak Dr. Talal Sunbulli, her Suriyeliye bir çözüm bulmak için ellerinden gelenin en iyisini yapmaları yönündeki çağrısını tekrarladı. Suriyelilerin küçük adımlarla yetinmemesi ve adalet talep etmeye devam etmesi gerektiğini ifade etti. Son olarak Suriyelileri, siyasi sürecin tıkanıklığını çözecek ve Suriye’de güvenli bir ortam oluşturulması mücadelesinde yerinden edilmiş Suriyelilerin güçlü sesi olacak bir harekette bir araya gelmek için mevcut fırsatı değerlendirmeye davet etti.

Bu bir fırsat. Bu fırsatın gelecekte bizim olacağından emin değilim. Allah korusun, sizin çocuklarınızın veya torunlarınızın olabilir ama bu fırsatı şimdi değerlendirip harekete geçmezsek, sıranın ne bana ne de size geleceğini sanmıyorum.

Güvenli Ortam raporunun tüm ilgili etkinliklerini ve materyallerini burada bulabilirsiniz: