18 Ocak’ta Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nin Evrensel Periyodik İnceleme Çalışma Grubu, Lübnan’ın insan hakları raporunu görüşecek. Süreç, Lübnan hükümetinin, önceki rapordaki tavsiyelerin uygulanmasındaki ilerleme konusunda İHK’ya bilgilendirmesi ve sivil toplum kuruluşları ve diğer devletlerden gelen bildirilere yanıt vermesiyle ilerleyecektir. Lübnan hükümetinin[1] ulusal raporunda ele alınan çeşitli konular arasında ülkedeki Suriyeli mültecilerin haklarına ayrılmış bir bölüm de var. Lübnan devletinin Suriyeli mültecilere yönelik politikalarına dayanan farklı idari kararların sıralanmasının yanı sıra, bu üç paragraf Lübnanlı yetkililerin ülkedeki Suriyeli mültecilerin durumuna ilişkin görüşlerini yansıtıyor:
“Yerinden edilmiş Suriyelilerin yaşam koşullarının güvence altına alınması
203. Çok sayıda yerinden edilmiş Suriyelilerin gelişiyle, dünya nüfus yoğunluğuna oranla en fazla yerinden edilmiş kişiye ev sahipliği yapan ülkenin Lübnan olması sebebiyle, Lübnan Devleti 2017-2020 aşaması halen devam etmekte olan Lübnan Kriz Müdahale Planını uygulamak için bağışçılar ve uluslararası kuruluşlarla sürekli işbirliği yapmaktadır. Bu plan, öncelikle en savunmasız gruplara odaklanarak, yerinden edilmiş Suriyelilerin artan insani ihtiyaçlarını ve ev sahibi toplulukların kalkınma ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlamaktadır.
204. Milli Eğitim ve Yüksek Öğrenim Bakanlığı, “Eğitimle Tüm Çocuklara Ulaşma” programını başlattı. İki aşamadan oluşan program, yerinden edilmiş Suriyelilere özel belgeler gerektirmeden ücretsiz eğitim hizmetleri sağlamayı ve Lübnanlı öğrencilerle eşit koşullarda resmi olarak ortaokul ve lise diplomaları alma imkanı vermeyi amaçlamaktadır. Devlet okullarının kapasitesi üzerindeki baskı, Eğitim ve Yüksek Öğrenim Bakanlığı’nın çift vardiyalı öğretim uygulamasına ve bu da eğitim hizmetlerinden yararlanan yerinden edilmiş Suriyelilerin sayısında kademeli bir artışa yol açmıştır: 2012’deki 30.000 olan sayı, 2019’da 210.000’e ulaşmıştır.
205. Lübnan, yerinden edilmiş Suriyelilerin yaşam koşullarını devam ettirmek için uluslararası kuruluşlar tarafından yürütülen programlara yönelik fonların azalması riskine ilişkin endişelerini sürekli dile getirmektedir. Suriye’de yerinden edilme krizine kalıcı çözümler bulmak ve yerinden edilmiş kişilerin kendi ülkelerindeki güvenli bölgelere kademeli olarak geri dönüşlerini kolaylaştırmak için, Lübnan devleti uluslararası toplumla işbirliği yapmaya devam etmektedir.”
Lübnan’daki Suriyeli mültecilerle ilgili gerçek, kesinlikle üstünkörü anlatılan bu üç paragraftan farklıdır. Mültecilerin Lübnan’da gördükleri muamele, temel insan haklarını ve onurlarını korunması konusunda sistematik ve ciddi bir başarısızlığa işaret ediyor. Bu analizdeki başlıca konuları özetlemeye çalıştık.
Saldırıların normalleştirilmesi
27 Aralık 2020 akşamı, Beyrut’un yaklaşık 100 kilometre kuzeyindeki Miniyeh kasabasından bir grup Lübnanlı, Suriyeli mültecilerin barındığı Bhanine kampına gelerek kamptaki elektrik kablolarını kesti ve havaya ateş edip tüm kampı yakmaya başladı. Aralarında 50’den fazla çocuğun da bulunduğu 300 kadar Suriyeli, hayatlarını kurtarmak için korku içinde kaçıştılar. Suriye’deki dehşetten kaçtıklarında yanlarına aldıkları çok az eşya ve barındıkları çadırlar da yangında yok oldu. Bu yangında bir kısmında yanıklar oluştu ve kimsenin elinde bir eşyası dahi kalmadı. Geçici barınaklarını ve tüm mallarını yangında kaybettiler. Olay, Lübnanlı bir aile ile kamptan gelen bazı mülteciler arasında çıkan bir tartışmanın ardından meydana geldi; ancak yerel halkın sert ve şiddetli gerginliği neticesinde kamp yerle bir oldu. Tüm dünyayı sarsarak Lübnanlılar [2]ve Suriyeliler arasında ve sosyal medyada geniş çaplı bir tepkiye yol açtı.
Miniyeh’teki olay şiddet içermesi sebebiyle küresel medyanın dikkatini çekerken, ne yazık ki Lübnan’daki Suriyeli mültecilerin durumunu yakınen gözlemleyen hiç kimse için sürpriz değildi. Ne yazık ki, bu yaşananlar münferit bir vaka veya bir grup yerlinin mültecilere karşı ırkçılık beslediği sıra dışı eylemler olarak değerlendirilemez. Bu daha ziyade, Lübnan’daki Suriyeli mültecilerin karşı karşıya olduğu korkunç durumun genel bağlamında ele alınmalıdır.
Bhanine kampının yakılmasını, Lübnan’daki Suriyeli mültecilerin durumunun nasıl tehlikeli seviyelere geldiğini gösteren başka olaylar[3] takip etti. Medyada ve siyasi söylemde sistemli olarak mültecileri insandışılaştırmaya yönelik ifadeler, artık herhangi bir münakaşada Suriyelilerin toplu olarak hedef alınacağı ve herhangi bir gerçek sebep olmadan en şiddetli şekillerde uygulanan bir toplu cezalandırma olacağının göstergesidir.
Hem mültecilerin hem de Lübnanlıların muzdarip olduğu ülkenin giderek kötüleşen durumundan Suriyeli mültecileri sorumlu gösteren politikacılar, onları sürekli siyasi bir kart olarak kullanıyor. Lübnan, COVID-19 ve korkunç Beyrut Limanı patlaması nedeniyle daha da kötüleşen ciddi bir ekonomik krizden etkilenmeye devam ederken, Suriyeli mülteciler genellikle hükümetin giderek büyüyen krizle başa çıkamamasının sebebi olarak günah keçisi gibi gösteriliyor. Lübnan Cumhurbaşkanı Michael Aoun’un Suriyeli mültecilerin varlığını birçok kez pandemiyle kıyaslayan açıklamaları, Suriyeli mültecileri hedef alıp insandışılaştırılmalarına dair söylemlerin en bariz göstergesidir. Bu söylem de Suriyeli mültecilerin zaten sürekli insandışılaştırılmasını daha da körükleyen, onları Lübnan halkına bir tehdit olarak gösteren ve nihayetinde ayrımcı politikalarda veya Miniyeh’te tanık olunan şiddet olaylarında ortaya çıkmasına sebep olan bu tür ifadelerin muhtemelen en hafifi olabilir.
Suriye Kardeşlik, Sosyalleşme ve Yardımlaşma Derneği, son olarak 30 Lübnanlı, Suriyeli ve uluslararası örgütün katıldığı bir bildiride [4]de olduğu gibi, Lübnan’daki Suriyeli mültecilerin içinde bulunduğu korkunç koşullara defalarca işaret etti. Geçen yıl Mayıs ayında “Covid-19’un Lübnan’daki Suriyeli Mülteciler Üzerindeki Etkisi” başlıklı bir rapor yayınlayıp, Lübnan’ın pandemiye müdahalesi kapsamında mültecilerin karşılaştığı birtakım ayrımcı önlemi belgeledi.”[5].
Lübnan’daki Suriyeli mültecilerin durumunun Koronavirüs pandemisinin patlak vermesiyle daha da kötüleştiğine dair bariz işaretler vardı. Virüsün yayılmasını kontrol altına almak için alınan önlemler çoğunlukla mültecileri doğrudan hedef almak için kullanıldı, bunun örneği de 21 belediyenin Suriyeli mültecilere ayrımcı kısıtlamalar getirmesiydi.[6] Bazı bölgelerde hareket ve toplanma yasakları Lübnanlılardan önce Suriyelilere uygulanmaktaydı ve çoğu belediye kampta yaşayanların ihtiyaçlarını karşılamak için yalnızca bir kişiyi görevlendirerek, onun dışarı çıkmasına izin veriyordu.
Tıp alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları, kendilerine uygulanan kısıtlamalar ve engellemeler nedeniyle yararlanıcı sayısının %80 oranında azaldığını açıkladı.[7] Başlıca güçlü yerel isimler, Suriyelilerin yaşamları ve onlarla ilgili meseleler üzerinde tam kontrole sahip olduklarını açıkladılar. Virüsle mücadelede görevli resmi kurumların yerini aşiretler, siyasi parti yetkilileri ve diğer güç otoritelerinin alması, mültecilere yönelik mezhepçilik ve siyasi konuma dayalı ayrımcılığı artırdı.[8]
İnsan Hakları İzleme Örgütü, “Covid-19 Müdahalesinde Risk Altındaki Mülteciler” başlıklı raporunda şunları kaydetti: Bazı belediyeler tarafından Suriyeli mültecilere yönelik yürütülen birtakım ayrımcı politika, uygulama ve önlem gözlemlendi. “Suriyeli mültecilerin üçte birinin yaşadığı Lübnan’daki Bekaa Vadisi’nde bulunan en az 18 belediye, sokağa çıkma yasağı dışında yalnızca mülteci gruplarını hedef alan kısıtlamalar getirdi.”[9]
Rapor, tedbirlerin getirdiği ciddi kısıtlamaların özellikle de mültecileri hedef aldığını ve bunların bireysel veya tesadüf olmaktan ziyade sistematik olduğuna dair endişeleri artırdığını ortaya koydu: “Bazı belediyeler Ocak 2020’den itibaren Suriyelilere en az 330 sokağa çıkma yasağı uygulamıştır“.
Zaten Suriyeli mültecilerin çoğunun içinde bulunduğu korkunç bir durumun ortasındayken, bir de onları hedef alan ayrımcı önlemler ortaya çıktı. Suriyeli mültecilerin çoğu yüksek maliyetli olması nedeniyle oturma izni alamadığından, Lübnan’daki Suriyelilerin çoğunun yasal bir oturum belgesi bulunmamaktadır. (2018’in sonunda bu oran %74 )[10]. %1’den daha azının[11] ise çalışma izni yok ve çalışma iznine sahip olmaları halinde Lübnan Çalışma Bakanlığı’nca yalnızca tarım, inşaat ve çevre/temizlik sektörlerindeki işlerle alanları sınırlandırılmıştır. Salgının yayılması ve son olaylar sonucunda Lübnan’daki güvenlik durumunda artan gerilim nedeniyle, mültecilerin yasal statüsü herzamankinden daha önemli hale geldi. Bu tür belgelere duyulan ihtiyaç, hastaneye gitme, yardım kuruluşlarını takip etme ve bir yerden başka bir yere taşınma sebebiyle eskiye nazaran daha da artırıyor. Fakat bu kriz, ülkede yasal statüye sahip olma olasılığını çok daha zor hale getirdi. Çoğu mülteci, gözaltı veya sınır dışı edilme korkusuyla hastaneler de dahil olmak üzere resmi kurumlara başvurmaktan çekiniyor. Lübnan hükümetinin sağlık sorunlarına sahip kişilerin sınır dışı edilmesini durdurma kararı almasına rağmen bu olaylar gerçekleşti; fakat kararname uygulamaya geçmedi çünkü birkaç Suriyeli aile ağrı kesici gibi basit ilaçlar almak için eczanelere gittiklerinde sınır dışı edildi.[12]
İnsan Haklarına Erişim Merkezi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Bekaa bölgesindeki farklı kasabalardaki en az dokuz kamp, yasal hiçbir gerekçe gösterilmeden çeşitli güvenlik kurumları tarafından neredeyse her gün baskınlara uğrayarak kayıt belgeleri, BMMYK ve yasal oturum belgeleri üzerinden kontrol ediliyor.[13] Şam kırsalından yerinden edilen Siham: “Kampımıza yakın olan bazı yerliler tarafından ciddi şekilde kısıtlanmaya maruz kalıyoruz. Temel yaşam malzemelerini bile almak için kamptan ayrılmamızı engelliyorlardı. Durum böyle devam ederse, Suriye’de olanları bilmemize rağmen oraya dönmekten başka çaremiz yok.”[14] Dera kırsalından gelen ve şu anda Arsal’da yaşayan Samia, “Taşınmaya veya hastaneye gitmeye korkuyoruz, ne olacağını bilmiyoruz.” Çocuklarım için korkuyorum ve yapabileceğim bir şey yok, çaresiz hissediyorum.”
Maruz kaldıklar baskı ve insandışılaştırmanın Lübnan’daki Suriyeli mültecileri çaresizliğe sürüklemesini en açık şekilde gösteren şey intihar vakalarındaki artışlardır. Buna benzer son vaka, Kasım 2020’de Beyrut’un Bir Hassan bölgesindeki BMMYK ofisinin önünde[15] bir mültecinin kendini ateşe vermesi olarak kaydedildi. Sebebi ise hasta kızının tedavisini karşılayamamasıydı.
Geniş çağlı gönderilme tehlikesi
19 Kasım 2020’de Avrupa Adalet Divanı (AAD), Suriye’de askerlik yapmayı reddetmenin mülteci olarak kabul edilme hakkı tanıdığına karar verdi. Suriye rejimi adına askerlik yapmayı reddedenlerin rejime muhalif olarak algılanabilecekleri ve bu nedenle geri döndüklerinde zulüm korkusuyla karşılaşabileceklerine dayanarak bu karar verildi. Ancak Lübnan Genel Güvenlik Güçleri’nin Suriye ordusundan Lübnan’a kaçan erkekleri, Suriyeli mevkidaşlarına teslim etme vakalarında endişe verici bir artış var. Buna birçok raporda yer aldığı üzere[16], son olarak Ocak 2021 tarihinde Baalbek’te tutuklanan ve Esad’ın güvenliğine teslim edilen Hüseyin Cuma vakası da dahildir. el Modon gazetesine göre Lübnanlı yetkililer, Suriyeli erkeklerin durumundan haberdar olmalarına ve ailelerinin onların geri dönmelerinin yaşamlarını ciddi bir tehlikeye atacağı konusunda yetkililere bilgi vermesine rağmen, daha önce de böyle şeyler yapmışlardı. [17] “İnsan Haklarına Erişim Merkezi” Müdürü Muhammed Hassan, el Modon’a şunları söyledi: “Bazı güvenlik teşkilatlarının zorla sınır dışı etme operasyonları yapması konusunda çok endişeliyiz. Özel kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre, özellikle rejim karşıtı Suriyeli mültecilere olmak üzere, teslim etme operasyonları Beyrut’taki Suriye büyükelçiliği aracılığıyla koordine edilmektedir.” Lübnan yetkilileri, asker kaçaklarını teslim ettiklerini yalanlayıp, Lübnan’a yasadışı yollardan giren tüm Suriyelilerin, Yüksek Savunma Konseyi’nin Nisan 2019’daki kararı uyarınca Suriye’ye geri gönderilecekleri konusunda ısrar ettiler. Bu karar, işkenceye ve diğer zalimane, gayriinsani veya küçük düşürücü muamele veya cezaya karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 3. maddesine aykırıdır.”1. Hiçbir Taraf Devlet, işkenceye maruz kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağına dair önemli nedenler bulunan bir kişiyi, başka bir Devlete sınır dışı etmeyecek, geri göndermeyecek veya iade etmeyecektir.[18]” Temel ilkesi geri göndermeme olan 1951 Mülteci Sözleşmesine göre, “bir mülteci, yaşamına veya özgürlüğüne yönelik ciddi tehditlerle karşı karşıya kalacağı bir ülkeye iade edilmemelidir”[19] ve Lübnan, tüm bu sözleşmeleri ihlal etmektedir.
Ayrımcılık yapan bu önlemler, insandışılaştırma ve Suriyeli mültecilerin Lübnan’da herhangi bir onurlu varoluşa sahip olmalarını sağlayacak yasal bir statüye sahip olmalarına izin vermeme, Suriyeli mültecileri Suriye’ye güvenli olmayan bir şekilde geri dönmeye zorlama amacı taşıyan, ortak çabanın bir parçası gibi görünüyor. Hiçbir siyasi süreç izlenmeden, yerinden edilmiş tüm Suriyelilerin Lübnan’dan gönderilmesini hızlandırma amacıyla 15 Temmuz 2020 tarihinde “Yerinden Edilmiş Kişilerin Geri Dönüşüne İlişkin Genel Politika” başlığı altında yerinden edilmiş Suriyelilerin Lübnan’dan gönderilmesine ilişkin bir karar bildirisi yayımlanmıştır. Bildiri, Lübnan hükümeti içindeki istişareler ve görüşmeler sonrasında ortaya çıktı ve Suriyeli mültecileri, en başta kaçtıkları rejim kontrolü altındaki bölgelere geri dönmek ya da üçüncü bir ülkeye kaçmaya çalışmak arasındaki bir seçimle karşı karşıya bırakmaktadır. Birçok insan hakları kuruluşu, bidiriyi Lübnan hükümetinin yerinden edilmiş kişilerin haklarına ilişkin tüm uluslararası anlaşmaları ve özellikle şimdiye kadar Suriyeli mültecilere yapılan yardımı düzenleyen anlaşmaları hükümsüz kılmasının açık bir kanıtı olarak görüyor. Bu politikaya göre Lübnan hükümeti, Rusya’nın Şam’da düzenlediği ve AB’nin ve diğer birçok ülkenin boykot ettiği son “dönüş konferansında” tekrarlandığı gibi, “Suriye’nin çoğu bölgesi güvenli hale geldiğinden, Suriye’deki güvenlik durumunun iyiye gittiğini” [20]düşünüyor. Suriye’deki güvenlik durumuna ilişkin bu değerlendirme bariz bir şekilde yanlış [21]ve mültecileri zorla geri gönderilmeye karşı koruyan ve fail hala iktidardayken mültecileri kaçtıkları ülkeye geri dönmeye zorlama girişimlerini suç sayan [22]uluslararası sözleşmeleri ve anlaşmaları ihlal ederek, Suriyeli mülteciler için bir geri dönüş planına dönüşmektedir. Çok daha önemlisi bu politika, yerinden edilenlerin geri dönmeye zorlanmaları halinde yaşamları için gerçek bir tehdit oluşturmasının yanı sıra, Miniye’deki gibi saldırıların artmasıyla birlikte mülteci karşıtı söylemin teşvik edilmesine ve yükselmesine katkıda bulunmaktadır.
Yukarıdakilerin tümü, kaçınılmaz olarak buradaki hedef mülteciler grubunun insandışılaştırılmasına yol açan sistematik bir politikaya ve bununla ilgili devam eden prosedürlere açıkça işaret etmektedir. Ayrıca, onları doğrudan hedef alarak sonuçlarına veya ayrımına bakılmaksızın temel insan haklarının çoğunun ihlal edilmesine izin verilmektedir
Lübnan’ın insan hakları raporu 18 Ocak’ta İnsan Hakları Konseyi’nde tartışılırken, Lübnan hükümetine ülkedeki Suriyeli mültecilerin içinde bulunduğu korkunç insan hakları durumunu ele almak ve kararlı adımlar atması gerektiğini açıkça belirtmek için, uluslararası toplum harekete geçmelidir. Tehlikeli politikalardan ve ayrımcı önlemlerden vazgeçilmesi ve Lübnan’ın uluslararası yükümlülükleriyle ve mülteci haklarını düzenleyen uluslararası işleyişlerle uyumlu hale getirilmeleri gerekmektedir. Hükümet, siyasi ve kamusal söylemde Suriyeli mültecilerin gittikçe artan insandışılaştırılmasını durdurmak için harekete geçmeli ve Suriyeli mültecileri hedef alan şiddet olaylarını kararlılıkla araştırmalı, kovuşturmalı ve Suriyeli mültecilerin insandışılaştırılmasına ve onuruna yönelik saldırıları azaltacak birtakım caydırıcı önlemi yürürlüğe koymalıdır.
Uluslararası toplum ve Birleşmiş Milletler kuruluşları, Lübnan’daki Suriyeli mültecilerin karşı karşıya olduğu durumun ciddiyetinin farkına varmalı ve mülteci koruma ilkelerine bağlılıklarını göstermelidir. Lübnan’a taahhüt edilen herhangi bir yardım, uluslararası hukuka ve Lübnan Hükümeti’nin yetkisi altındaki mültecilerin haklarına tam saygı gösterilmesi şartına bağlı olmalıdır. Hükümet, gerçek uluslararası bir denetim altında, onurlu, güvenli ve gönüllü geri dönüş için uygun koşullar sağlanana kadar, sivil barışı sağlama ve yerinden edilmiş kişilerin haysiyetini koruma rolünü üstlenmelidir.
[1] İnsan Hakları Konseyi’nin 5/1 sayılı karar ekinin 15 (a) paragrafı uyarınca sunulan Lübnan Cumhuriyeti ulusal raporu
[2] https://www.facebook.com/mdheiby/posts/10164524971500075
[3] Lübnan’daki isyan, Suriyeli mültecilerin içinde bulunduğu zor duruma ışık tutuyor, 25 Kasım 2020, https://www.trtworld.com/magazine/lebanon-riot-shines-light-on-precarious-situation-of-syrian-refugees-41787 Bişarri Kasabası Olayları, https://enabbaladi.net/archives/434086 [Arapça]
[4] BMMYK, Lübnan’daki Suriyeli mültecileri geri gönderilmeye karşı korumalıdır. 8 Ocak 2021 https://www.achrights.org/2021/01/08/11760/?fbclid=IwAR1rG3Mi6HnlG440EsbVPdgao5yh67SQxbPJEL4dd_HDNTqQb9n2XpGxJJA
[5] Covid-19’un Lübnan’daki Suriyeli mülteciler üzerindeki etkisi, 15 Mayıs 2020, https://syacd.org/impact-of-covid-19-on-syrian-refugees-in-lebanon/
[6] Lübnan: COVID-19 Müdahalesinde Risk Altındaki Mülteciler, İnsan Hakları İzleme Örgütü: https://www.hrw.org/news/2020/04/02/lebanon-refugees-risk-covid-19-response
[7] Lübnan: COVID-19 pandemisi kapsamında Suriyeli mültecilerin durumunun araştırılması, İnsan Haklarına Erişim Merkezi(ACHR), Nisan 2020: https://bit.ly/2XKtZR3
[8] Lübnan: COVID-19 Müdahalesinde Risk Altındaki Mülteciler, İnsan Hakları İzleme Örgütü: https://www.hrw.org/news/2020/04/02/lebanon-refugees-risk-covid-19-response
[9] https://www.hrw.org/news/2020/04/02/lebanon-refugees-risk-covid-19-response Lübnan: Covid-19 Müdahalesinde Risk Altındaki Mülteciler, Suriyelilere ve Lübnanlılara Zarar Veren Ayrımcılık Riski,
[10] Suriyeli Mülteci Krizine İlişkin 101 Gerçek & Rakam, II. Cilt, Issam Fares Kamu Politikası ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, sayfa.52: https://bit.ly/3cCOR2h
[11] a.g.e.
[12] Ağrı kesici satın almak belediye soruşturmasına ve bir ailenin sınır dışı edilmesine neden oluyor: Suriyeli mülteciler, Koronavirüs ve yoksulluk arasında sıkışıp kalıyor [Arapça], Yasal Gündem, 8 Nisan 2020: https://www.legal-agenda.com/article.php?id=6663
[13] Lübnan: COVID-19 pandemisi kapsamında Suriyeli mültecilerin durumunun araştırılması, İnsan Haklarına Erişim Merkezi(ACHR), Nisan 2020: https://bit.ly/2XKtZR3
[14] SACD’ın Lübnan’daki Suriyeli mültecilerle yaptığı görüşmelerden
[15] Suriyeli mülteci Beyrut’taki BMMYK ofisinin önünde kendini ateşe verdi, InfoMigrants, Kasım 2020, https://www.infomigrants.net/en/post/28365/syrian-refugee-sets-himself-on-fire-in-front-of-unhcr-office-in-beirut
[16] Lübnan Ordusu Suriyeli bir mülteciyi rejime teslim etti, Şam’ın Sesi, 7 Ocak 2021, https://damascusv.com/archives/33929
[17] https://www.almodon.com/arabworld/2019/6/20/لبنان-يرحل-سوريين-منشقين-بالتنسيق-مع-السفارة-السورية
[18] https://www.ohchr.org/EN/ProfessionalInterest/Pages/CAT.aspx
[19] BMMYK, 1951 Mülteci Sözleşmesi: https://www.unhcr.org/1951-refugee-convention.html
[20] Önceki kaynak
[21] Suriye’de 2020’de en az 1883 keyfi tutuklama vakası belgelendi, Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR), https://sn4hr.org/blog/2021/01/02/55793/
[22] SACD’ın, Rusya Savunma Bakanlığı tarafından Kasım 2020’de Şam’da düzenlenen geri dönüş konferansı ile ilgili görüşü, https://syacd.org/position-of-the-syrian-association-for-citizens-dignity-about-the-conference-that-the-russian-ministry-of-defence-is-organizing-on-refugee-return-in-damascus-on-the-11th-of-november/
Kapak fotoğrafı: Lübnan’daki Suriyeli mültecilere yönelik Al-Miniyah kampından yakıldıktan sonra çekilmiş bir resim. [İbrahim Chalhoub/AFP]