Suriye çatışmasının zorlu ve benzersiz bir şekilde yıkıcı doğası herkesçe malumdur. Suriyeli mültecilerin güvenli ve gönüllü olarak geri dönüşünün, krize karşı sürdürülebilir bir çözümün önemli bir bileşeni olduğu defalarca vurgulanmıştır. Ancak bunun gerçekleşmesi için gereken güvenli ortamın detayları ve Suriye halkının bu kavramı nasıl tanımlayacağı Suriye siyasi sürecinde hiçbir zaman ciddi bir şekilde tartışılmamıştır. Cenevre Konferansı’nın “Suriye’de Güvenli Bir Ortam İçin Yol Haritası” isimli ilk oturumu, SACD’ın Suriye’de Güvenli Bir Ortam İçin Yol Haritası belgelerinin merkezinde yer alan ve acil bir politika sorunu sayılan güvenli ortam konusuna odaklandı.
Politika Zorunluluğu Olarak Suriye’de Güvenli Bir Ortamın Oluşturulması başlıklı oturumda, kalıcı bir çözüme ulaşılması konusunda güvenli bir geri dönüşün nasıl ve neden bir politika önceliği olması gerektiği araştırılarak, politika sorunu ve güvenli bir geri dönüşün sonuçları analiz edilmeye çalışıldı. Oturumda, Suriyelilerin geri dönüşünden önce güvenli bir ortam sağlanmasının ve soruna yönelik kapsamlı ve kalıcı bir siyasi çözümün önemi konusunda anlaşmaya varıldı. Bu tür bir geri dönüşün uluslararası hukuka ve uluslararası insani hukuka uygun olması ve Suriyelilerin seslerinin sürecin merkezinde yer alması gerektiği konusunda ortak bir karar verildi. Ayrıca, böyle bir ortamın oluşturulması amacıyla çok daha fazla uluslararası bağlantının gerekeceği konusunda anlaşmaya varıldı. Tartışma konuları öncelikle Suriyelilerin bu sürece şimdiye kadar sınırlı bir düzeyde dahil olmasına ve çözüme ulaşmaya yönelik mevcut yaklaşımın mahiyetine odaklandı.
Moderatör Refik Hodzic, savaş nedeniyle yerinden edilmiş bir Boşnak olarak kişisel deneyimlerinden yararlanarak Suriye’de güvenli bir ortamın tesis edilmesinin sadece insani bir mesele olmadığını, aynı zamanda uluslararası paydaşların tartışmaya kesinlikle dahil edilmesini gerektiren bir politika zorunluluğu olduğunu belirtti. Bu paydaşlar; Yerinden edilmiş Suriyelilere ev sahipliği yapan ülkeler, Avrupa ülkeleri, AB ve bölgede bulunmuş veya çıkarı olan diğer devletlerdir. Bosna’daki çatışmanın ardından var olduğu haliyle bu tür bir bağlantı, kendi çıkarları için olduğu kadar nihayetinde Suriye’de adaleti ve güvenli bir ortamı sağlamak için de çok önemlidir.
Oturumun ilk konuşmacısı SACD’den Dr. Hala el-Ghawi, Suriye’de “güvenli ortam” kavramının sadece uluslararası hukukun ve BMGK’nin 2254 sayılı kararının yerine getirilmesi olduğunu belirterek sözlerine başladı. Uluslararası toplumdaki pek çok kişinin aksine Suriyeliler için “güvenli bir ortam”ın yalnızca bombardımanın veya doğrudan fiziksel zararın olmaması anlamına gelmediğini, aynı zamanda keyfi gözaltına alma veya açlık gibi olayların yaşanmamasını ve ifade özgürlüğü gibi insan haklarını da içermesi gerektiğini belirtti. Ayrıca, SACD ve başkaları tarafından yapılan ankete katılan Suriyelilerin %82’sinin rejim değişikliğini geri dönüşlerinin şartı olarak gördüklerini açıkladı. Bunun nedeni mevcut rejimin siyasi bir slogan olarak varlığı değil, daha ziyade, hepsinden önce Suriyelileri evlerini terk etmeye zorlayan yasal, güvenlik, askeri ve ekonomik durumu ile ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olmasıdır. Mülteci kamplarındaki korkunç koşullara rağmen, Suriyelilerin genel olarak geri dönmek istemediklerini, çünkü yerlerinden edilmelerine neden olan faktörlerin hala devam ettiğini ve aslında Suriye’de bulunanların çoğunun Suriye’den ayrılmanın yollarını aradığını da ifade etti.
Daha sonra, ülkelerin güvenli bir ortamın kurulmasını kendi çıkarlarını (güvenlik, iktisadi veya iç siyaset çıkarları) ilerletmek olarak görmeleri gerektiğini açıklayan Avrupa Barış Enstitüsü(EIP) Yöneticisi Michael Keating söz aldı.
Keating, SACD’ın ”Suriye’de Güvenli Bir Ortam İçin Yol Haritası“nın önemine dikkat çekti:
Bazen en büyük siyasi çıkmazın yaşandığı anlarda bile, yine de siyasi bir çıkış olasılığına hazırlıklı olmanız gerekir. Bunun Suriye’deki çözümle ilgili üst düzey siyasi tartışmaları nasıl besleyeceği tam olarak belli olmasa bile, konuyu herkesin önünde masaya yatırmanın hem psikolojik bir etkisi var hem de engellerin kaldırılması konusunda son derece yararlı olacaktır Olmasa bile oldukça tuhaf şeyler yaşanmıştır. Jeopolitik ilişkiler açısından çok değişik bir zamanda yaşıyoruz. Ukrayna savaşının nasıl gelişeceğinden, gelişmelere bağlı olarak garip yeni koalisyonlar ve fırsatlar oluşup oluşmayacağından tam olarak emin değiliz. Tabii ki, Ukrayna savaşının Suriye’deki kadar uzun ve zorlu olacağına dair bir endişe mevcut, ancak başka olasılıklar da masada. Ayrıca Suriye sivil toplumundan bu bilgilerin alınması, Suriye içindeki siyasi bir yerleşimin unsurlarının nasıl görünmesi gerektiği konusunda pratik öneriler sunması açısından çok ama çok önemlidir.
BM Suriye Özel Temsilcisi Vekili Dr. Najat Rochdi, BM’nin siyasi çözümü kolaylaştırmadaki rolüne değindi. Rochdi, Suriyelilerin görüşlerinin duyulması gerektiği konusunda genel olarak önceki konuşmacılarla hemfikirdi ve “Özel Elçilik Dairesi’nin var olma nedeni, nerede olurlarsa olsunlar Suriye halkının sesini gerçekten duymak ve duyurmaktır,” diye belirtti.
Dr. Rochdi, BM’nin Suriye’de ülke çapında ateşkes talebini savundu:
Müzakereler her zaman tüm beklentileri karşılamasa da yine de gerekliler. Uluslararası toplumun yaptıklarına, Birleşmiş Milletler’in yaptıklarına, belki de tüm ihtiyaç ve beklentileri karşılamamasına rağmen hala ihtiyaç duyulmaktadır. 2254 sayılı kararı (BMGK 2254) uygulamak için ne yapıyorsak yapalım buna hala ihtiyacımız var. Şimdiye kadar sivilleri korumak için başka bir alternatif olmadı. Sivilleri korumak bir misyon değil, bir görevdir. Nerede olurlarsa olsunlar, işlevleri ne olursa olsun, ülkeleri ne olursa olsun bu herkes için müşterek bir görevdir. Koruma herkesin görevidir.
Herhangi bir geri dönüşün tek seferlik bir olay olmayacağını, her adımda daha genel olarak uluslararası hukukun yanı sıra BMGK’nin 2254 sayılı kararını takip etmesi gereken bir süreç olacağını belirtti. Geri dönüş öncesi, geri dönüşün gönüllü ve baskısız olduğundan emin olmak gerekir. “Bu gerçek bir zorunluluktur. Aksi takdirde Birleşmiş Milletler asla bu sürecin bir parçası olmayacaktır.” Geri dönüş sırasında, “güvenli bir şekilde vardıklarından emin olmak için gerçek bir koruma prosedürü” var olmalıdır. Ayrıca geri dönüş sonrası süreç, “geri dönüşün güvenli olduğunu ve hiç kimsenin tutuklanmayacağını” garanti altına almalıdır. Son olarak, “İnsanları dikkate almadan, sürecin bir parçası ve mimarı olmadan, kalıcı bir barışın veya kalıcı bir siyasi sürecin var olacağına inanmıyorum.”
Suriyelilerin siyasi süreçte yeterince temsil edilip edilmediği sorulduğunda, Dr. Rochdi şunu söyledi:
Size söyleyebileceğim şu ki, farklı kuruluşlar aracılığıyla, bilirsiniz, gerçekten takdir etmem gereken Kadın Danışma Kurulu, Sivil Toplum Dairesi var. Ayrıca Suriyelilerin bağlılık düzeyine ve aynı zamanda uzmanlık düzeyine olan hayranlığımı gerçekten ifade etmeliyim. Gerçekten seslerini duyurabilecekleri bir yer var. Eğer sorunuz anayasa komitesi ile ilgiliyse, bu konu onun ötesinde. Biliyorsunuz, bunun bir anlaşma olduğu tartışma konusuydu. Orada herkes temsil ediliyor mu? Hayır, çünkü hükümetten ve muhalefetten temsilcilerin olması şeklinde kararlaştırıldı. Yani, şimdi, bunun muhalefet olduğunu kabul ediyor musunuz, bu başka bir hikaye.
Oturumun son konuşmacısı, Türkiye’nin eski Suriye Büyük Elçisi Ömer Önhon, Türkiye’nin Suriye sorunundan en çok etkilenen ülke olduğunu ve Türkiye olarak soruna uzun vadeli, kapsamlı ve sürdürülebilir bir çözüm getirildiğini görmek istediğini belirterek konuşmasına başladı. BMGK’nin 2254 sayılı kararının zaten tüm taraflarca doğrudan veya dolaylı olarak onaylanan bir siyasi anlaşmanın çerçevesini sağladığını sözlerine ekledi. Eksik olan şey, uluslararası aktörlerin böyle bir anlaşmayı uygulama konusundaki siyasi iradesidir. Rusya’yı siyasi çözümü engelleyen bir ülke olarak nitelendirerek, “Rusya Suriye’de son derece yıkıcı bir rol oynadı” sözlerini kullandı. Ayrıca, tıpkı 2011’de olduğu gibi, Esad rejiminin herhangi bir siyasi reform yapmak istemediğini ve sadece ekonomik bir yük olarak gördüğü mültecilerin geri dönmesini bile istemeyebileceğini belirtti.
Özellikle Türkiye’nin Suriyeli mültecilerle ilgili planları sorulduğunda şöyle söyledi:
Şimdi Türkiye, 3,7 milyon, hatta belki daha fazla Suriyeliye ev sahipliği yapmakta. Bildiğiniz gibi Açık Kapı politikası olarak adlandırılan bir politika uyguladık ve bugün Türkiye’de 3,6 veya 3,7 milyon hatta daha fazla Suriyeli var. Bazen Türkiye Suriyelileri otobüslere bindirip Suriye’ye geri gönderecekmiş gibi bir izlenim oluşuyor. Durum hiç de öyle değil. Ancak dikkat etmemiz gereken şey şudur.
Şimdi Türkiye’deki Suriyeliler geçici olarak oradalar, Türkiye’ye yerleşmek, Türk vatandaşı olmak ve hayatlarının sonuna kadar Türkiye’de yaşamak için Türkiye’ye gelmediler. Hayır, mevcut şartlar nedeniyle geçici olarak geldiler. Kendi ülkelerindeki koşullar geri dönmelerine imkan verirse ki bu konuda birçok farklı görüş olduğunu biliyorum, sonunda geri dönecekler. 3,7 milyonun hepsi dönecek mi? Tabi ki hayır. Bazıları dönmeyecek. Ancak bence Türk siyasetçiler ve yetkililer şu noktaya değinmeye çalışıyorlar: Bu durum geçici. En sonunda geri dönecekler. Belki aylar, belki iki yıl, belki üç yıl, belki dört yıl içinde. Şimdi Mayıs ve Haziran seçimlerinin eşiğindeyiz. Türkiye’de seçimler gerçekleştirilecek. Bazı politikacıların farklı anlaşılabilecek bazı kelimeler kullanmaları normal. Ancak Türkiye’nin Suriyelilerden kendi istekleri dışında Suriye’ye dönmelerini istemesinin ya da buna zorlamasının imkanı yok. Demek istediğim, bu, en başından beri uyguladığımız prensiplerimize fazlasıyla aykırı bir şey olurdu. Bu durumun, hükümet değişikliği olsa bile değişeceğini sanmıyorum.
Büyükelçi sözlerini şöyle tamamladı: “Çözüm Türkiye’de değil, çözüm İsviçre’de değil, çözüm Suriye’de, çözüm kaynağında.”
Açılış konuşmalarının ardından Dr. Ghawi, Özel Temsilci Vekili Rochdi’ye uluslararası toplumun neden güvenli bir ortam oluşturmak için ek önlemler almadığını sordu. Dr. Rochdi, BM’nin statüko kapsamında ve BMGK’nin 2254 sayılı kararının sınırlamaları dahilinde çalışması gerektiğini söyledi. Ayrıca, daha geniş bir çözüme ortam hazırlamak için uluslararası aktörler ve Suriyeliler arasında güven ve işbirliği alanları oluşturma ihtiyacına da dikkat çekti.
Daha sonra sorular kısmına geçildi. Aşağıdakiler de dahil olmak üzere sorular, özellikle Suriye Özel Temsilci Vekili Dr. Najat Rochdi’ye yöneltildi:
- BMGK’nin 2254 sayılı kararı uygulanırken kimin “güvenli ortam” tanımına uyulacak?
- BM neden uluslararası izlemenin de dahil olduğu 2012 Kofi Annan Barış Planı gibi adımlar atamıyor?
- Adım adım yaklaşımı neden Suriye halkını değil de sadece Suriye rejimini ve uluslararası toplumu kapsıyor?
- Uluslararası toplum, neden kamplara yapılan yardım dağıtımının, açlığı silah olarak kullanan Esad rejimi üzerinden yapılmasına izin veriyor?
- Rejim zaten “uzlaşma anlaşmaları” imzalamış 221 kişiyi öldürmüşken, Esad rejiminin hala yürürlükte olduğu güvenli bir dönüşten nasıl bahsedebiliriz?
- BM’nin mültecilere güvenli olmayan bölgelere geri dönmeleri için baskı yapmasına doğrudan veya dolaylı olarak katkıda bulunmayacağından nasıl emin olabiliriz?
Dr. Rochdi, mültecilerin geri dönüşünün uluslararası insani hukuka ve uluslararası hukuka uygun olması gerektiğini vurgulayarak, BM’nin bu gerekliliklere uymayan mültecilerin geri dönüşüne razı olmayacağını da sözlerine ekledi. Ayrıca, BMMYK’dan meslektaşı Alexander Tyler’ın konuşmacı olarak bir sonraki konferansa katılacağını ve bu endişelerin bazı özel yönlerini ele alabileceğini belirtti. Özellikle, sözde “Adım Adım” yaklaşım ve yerinden edilmiş Suriyelilerin girişime dahil edilmemesi hakkında şunları söyledi:
Yerinden edilmiş Suriyeliler henüz olaya müdahil edilmiş değil. Yani, sadece çok açık, çok samimi ve çok net olmak için, sizi mutlu edecek cevabı veremeyeceğim. Size gerçeği söylüyorum ama bunun iyi bir nedeni var. Bu gerçekten bir sürecin başlangıcı. Ayrıca adım adım kavramını anlamalısınız. Orada var olan herhangi bir mekanizmanın yerini almıyor. Anayasa Komitesinin yerini almıyor. Dolayısıyla, Anayasa Komitesinde bir çıkmaz veya tıkanıklık olduğu için Özel Elçinin bunu devam ettirdiği algısı doğru değil. Onun yerini alacak bir şey değil bu. Bildiğiniz gibi, 2254 Kararı’nın bir takım bileşenleri var. Adım adım ise çok önemli güven artırıcı önlemlerin bir parçası. Sadece sorduğunuz sorular bile çok büyük bir güven açığı olduğunu açıkça gösteriyor ki bunu tamamen anlıyoruz ve bunu ele almak gerçekten önemli. Başlangıç noktası, güven açığını gerçekten nasıl azaltabilir veya yok edebileceğimizdir. Aslında güvenin bir kısmını geri kazanmaya yardımcı olma potansiyeline sahip adımlar veya konular nelerdir?
Michael Keating, kapanış konuşmasında Suriye Vatandaşlık Onuru ve Hakları Derneği’nin “Suriye’de Güvenli Bir Ortam İçin Yol Haritası” isimli konferansta önerdiği önlemlerin önemine vurgu yaparak, şunları söyledi:
Bu gerçekten önemli bir yol haritası. Siyasi süreçlerin bu kadar sıkıştığı bir zamanda ve dediğiniz gibi Güvenlik Konseyi ve karşılaştığımız tüm sorunlar. Bu, hem Suriyeliler arasında hem de Suriyeliler ile birlikte ve buna en çok sahip olan devletler arasında bir çözüm bulmaya çalışma tartışmaları için bir giriş noktası sağlıyor. Büyükelçinin Suriye sorununu çözme niyeti açısından burada bir grup iyi insanla karşı karşıya değiliz algısı var. Bu yüzden SACD’ı bir kez daha takdir ediyorum ve hak ettiği kaynağı ve ilgiyi almasını ve siyasi tartışmalara daha fazla yoğunluk katmak için ondan faydalanılmasını umuyorum.
Son olarak Büyükelçi Önhon, uluslararası toplumun son yıllarda Suriye’ye olan ilgisini kaybetmesine rağmen sorunun hala devam ettiğini ve sadece Türkiye gibi sınır ülkelerinin yükü olamayacağını söyleyerek oturumu kapattı. Bu nedenle uluslararası toplumun BM garantörleriyle kapsamlı bir çözüm oluşturmak için birlikte çalışması gerektiğini tekrar hatırlattı.