Kitlesel yerinden edilme, toplumlar için büyük bir trajedi haline gelmiştir. Çoğunlukla herhangi bir silahlı anlaşmazlığın doğrudan sonucu olarak doğar. Bu bağlamda Suriye bir istisna değildir.

Buradan yola çıkarak SACD, bir dizi kısa brifing ile zorla yerinden edilmenin Suriye toplumunun çeşitli bileşenleri üzerindeki etkisi ve onların yerinden edilmesinde farklı etken faktörlerin rolü ve hedeflerini inceleyecektir. SACD, bu analizlerin, arka planlarına ve zorunlu göç sebeplerine bakılmaksızın yerinden edilmiş yaklaşık 13 milyon Suriyelinin güvenli, gönüllü ve onurlu bir şekilde geri dönüşünü sağlamaya çalışan her türlü uygulanabilir çözüm için gerekli olduğuna inanmaktadır.

Suriye çatışmasına katılan tarafların çoğunun çeşitli şekillerle zorunlu yerinden etme konusuyla meşgul olduğu bir zamanda Suriye rejimi ve müttefikleri İran ve Rusya için 2011 yılından beri milyonlarca Suriyelinin zorunlu yerinden edilmesinin, yalnızca çatışmanın bir sonucu olmadığı açıktı. Bilakis, Beşar Esad’in bizzat belirlediği stratejik hedefleri gerçekleştirmek için sistematik bir politikadır.  Gündemi takip edenlere göre Suriye rejiminin bu suç politikasının temel amacı, rejime karşı ana tehdit olarak görülen ve 2006 yılı Uluslararası Dini Özgürlük Raporu’na göre çatışma öncesi nüfusun yaklaşık %74’ünü oluşturan Sünni Müslümanların çoğunluğunun hedef alınmasıydı. Buna rağmen, bu politikayı uygulamak için rejim, farklı gruplara ve kimliklere mensup Suriyelileri zorla göç ettirdi. Bu makale için görüşülen kişilerden biri, “Esad rejiminin yaptığı demografik değişim din temelli görünmüyor. Bilakis kendi destek toplumunu “Faydalı Suriye”sini inşa etmek için yöneticiye siyasi bağlılık ve sadakat temelinde tasarlamaktadır.” dedi.   Bunun yol açtığı yerinden edilme oranı ve politikanın sistematik olduğu gerçeği göz önünde bulundurulduğunda; bu sistematiğin incelenmesinde bir boşluk olduğunu görüyoruz. Nitekim bu durum, bu politikaya yönelik uluslararası söylemi, sahada kalıcı bir durum haline getirmek amacıyladır.

2016 yılında Esad, Faydalı Suriye’den bahsederken bu stratejinin hedeflerini açıkça ve alenen ifade etti. Ülkenin bu bölgesi, Esad’ın iktidarını sürdürmesi için gerekli coğrafi ve demografik önemi taşıyan bölgedir. Bu bölgede stratejik öneme sahip olduğu düşünülen alanlarda konuşlanmış ve kendisine sadık insanlar yaşamaktadır. Bu hedefi gerçekleştirmek için Suriye rejimi, bugüne kadar çeşitli biçimlerde devam eden bir zorla yerinden etme ve zorla mübadele kampanyası başlattı.

Zorla yerinden etme yöntemleri; kitlesel tutuklamalar, işkence ve reform taleplerini dile getiren insanlara gözdağı verme arasında değişiyordu. Suriye rejimi bununla yetinmeyerek sivil nüfusa kimyasal saldırılar ve altyapının tahrip edilmesi de dahil olmak üzere kuşatma ve rastgele saldırı politikasını kullandı. Buna ek olarak zorla göç ettirilmiş kişilerin arazilerine ve mülklerine el konulmasına izin veren mevzuatlar çıkararak önlemler aldı; dönüşlerini engelledi; yabancı milis unsurlarının ve ailelerinin Suriye vatandaşlığı almalarını kolaylaştırdı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün İdlib’e yönelik zorla göç ettirme politikasının bir parçası olan saldırıların detaylarıyla belgelendiği son raporunda bu politika, bu makalenin yazıldığı tarihe kadar süregelmektedir: “İdlib saldırısının sonuçlarından biri kitlesel yerinden edilme oldu. Birleşmiş Milletler’e göre, bu raporun kapsadığı dönemde İdlib genelinde yaklaşık 3 milyon insanın neredeyse 1,4’ü evlerini terk etti. Birçoğu, yerleşim bölgelerine tekrarlanan saldırılar nedeniyle ya da bölge Suriye rejim güçleri tarafından geri alınırsa kötü muameleden korktukları için kaçtıklarını söyledi. Suriye-Rus ittifakının askeri hedeflerin olmadığı yerleşim yerlerinde sivil altyapıya tekrar tekrar saldırması, bu saldırıların hukuksuz ve kasıtlı olduğuna işaret etmektedir. Belki de amaç, yerel halkı kendi geçim araçlarından yoksun bırakmak, sivil halkı kaçmaya zorlamak, Suriye kara kuvvetlerinin toprak kontrolünü kolaylaştırmak veya yalnızca zafer elde etmenin bir yolu olarak sivil halk arasında korku salmaktı. İnsan Hakları İzleme Örgütü raporuna göre, Suriye-Rus ittifakının bu hedeflere uluslararası hukuka pek aldırmadan ulaşmayı amaçladığı açıktır.”

Hedeflenen bölgelerde rejim tehdidi olarak görülen nüfusu kalıcı olarak ortadan kaldırmak için, zorla yerlerinden edilmelerinin ardından tahliye edilen bölgeleri yabancı milisler ve Suriye rejimine sadık olduğu düşünülen dini grup mensuplarıyla doldurma kampanyası gelmektedir. Bu gruplar temel olarak, İran’a bağlı Şiiler ve çoğunluğu Beşar Esad’a sadık olan Alevilerdir. Diğer deneyimlere baktığımızda, Bosna Hersek’te ve başka yerlerde görülen bu politikaların, eski demografik çoğunluğu veya bir kısmını kalıcı olarak ortadan kaldırarak hükümdara sadık bir nüfus yapısı oluşturma yoluyla yeni bir gerçeklik yaratmayı amaçlayan etnik temizlik politikalarına çok benzediğini görmekteyiz.

Bu analiz, bu politikaların bazı temel unsurlarına ışık tutmayı ve zarar gören Suriye toplumu üzerindeki etkisini açıklamayı amaçlamaktadır.

Aşağıdaki bağlantıda tam brifing:

Kapak sayfası: İran Savunma Bakanı Amir Hatami Eski Halep’te, 2018, Kaynak: Fars Haber Ajansı.