Yerinden edilmiş Suriyelilerin asgari geri dönüş koşullarıyla ilgili olarak yapılan tüm anketlerde dile getirdikleri ana endişelerden biri, kalıcı etkileri olan kimyasal silah kullanımı da dahil olmak üzere Suriyelilere karşı cezadan muaf olarak işlenen savaş suçları ve insani suçlarla bağlantılıdır. Bu suçlar için hesap sorulup sorulamayacağı, esas olarak uluslararası forumlarda ve sivil toplum forumlarında bazen de yerinden edilmiş Suriyelilerin güvenli ve onurlu bir şekilde geri dönmesi için gerekli olan güvenli ortam bağlamı dışında tartışılan bir konudur. Fakat yerinden edilmiş Suriyelilerin sürdürülebilir bir geri dönüş adına herhangi bir umut besleyebilmeleri için bu suçlardan hesap sorulabilmesinin önemi çok nettir.

SACD tarafından yürütülen istişarelerde açıkça görüldüğü gibi, çatışma esnasında ortaya çıkan uluslararası insan hakları kanunlarının ihlallerine karşı sorumluluk mekanizması geliştirme süreci, geri dönen topluluklarda suç faillerini ve hakları ihlal edenleri yetkili konumlarından uzaklaştırmak için bir güven artırıcı tedbir olarak ele alınmalıdır. Elbette bu “Suriye’de Güvenli Bir Ortam için Yol Haritası” başlıklı Cenevre Konferansı’nda tartışılan temel meselelerden biriydi.

Cenevre Konferansından:

Özgür Suriyeli Avukatlar Derneği'nden Yaser Alfarhan, BM Suriye Araştırma Komisyonu'ndan Linnea Arvidsson, Özgür Suriyeli Avukatlar Derneği'nden Asyad Al-Mousa, Uluslararası Adalet ve Hesap Verebilirlik Komisyonu'ndan (CIJA) Nerma Jelacic ve Dr. Abdul Hamid Suriye'de eski bir yargıç ve bir anayasa hukuku profesörü olan SACD'den uyanın.

Konferansta, Suriyelilerin bir gün büyük çaplı kovuşturmalarında kullanılabilecekleri ayrıntılı suç delillerini bir araya getirme gayretleri ele alındı. Bugüne kadar Avrupa mahkemeleriyle sınırlı olan ve hala sınırlı olmayı sürdüren kovuşturma yolları tartışıldı. Son olarak, güvenli bir ortam oluşturmak için Suriye’de gerekli olacak yasal reformlar tartışıldı.

Özgür Suriye Avukatlar Birliği üyesi moderatör Yaser Alfarhan, adaletin güvenli bir ortamın sağlanmasının ayrılamaz bir parçası olduğuna dikkat çekerek konuşmasına başladı. Rejimin güvenli olmayan bir ortam oluşturmak ve nüfusun %50’den fazlasını kasıtlı olarak yerinden etmekte kullandığı yöntemler olduğunu ve bu yöntemlerin de bir adalet arama süreci tarafından ele alınması gerektiğini belirtti.

İlk konuşmacı, BM Suriye Araştırma Komisyonu üyesi Linnea Arvidsson, komisyonun 2011’den beri Suriye’de iddia edilen uluslararası insan hakları hukuku ihlallerini soruşturma ve faillerin hesap verme çabalarını destekleme yetkisini ele aldı. Komisyonun yaklaşık 10.000 Suriyelinin ifadesini bir araya getirdiğini ve çatışmanın her yerinden 3.200’den fazla, fail olduğu iddia edilen kişi hakkında bilgi topladığını belirtti. Özellikle Suriyeli mülteciler arasında bu tür cesur tanıkların, çatışmanın yaygın dezenformasyon kampanyalarının üstesinden gelinmesi açısından çok önemli olduğunun altını çizdi ve Suriyeliler kendilerini baskı altında hisseder veya geri dönmeye zorlanırlarsa bu tür çabaların tehlikeye gireceğini açıkladı.

Ancak, Suriye’de suçların işlenmeye devam ettiğini, failleri sorumlu tutmak için çok az çaba harcandığını ve cezasızlığın hüküm sürdüğünü de belirtti. Suriye dışında ise Suriyelilerin ve müttefiklerinin adalet aramak için evrensel yargı yetkisini kullandıklarını ve bunun 15 ülkede 180’den fazla farklı cezai soruşturmayla sonuçlandığını ifade etti. Ayrıca Suriyelilerin gelecekte Suriye rejimini sorumlu tutmak için İşkenceye Karşı Sözleşme’nin 30. maddesi gibi yenilikçi yaklaşımları kullanabileceğini ekledi. Bu tür çabaların son yıllarda arttığını ve yayıldığını ama yine de sinir bozucu derecede yavaş ilerlediğini söyledi.

Arvidsson, “Güvenli Bir Ortam İçin Yol Haritası” raporunda yerlerinden edilmiş Suriyeliler tarafından belirlenen adımlarla tamamen uyumlu olarak, güvenli bir ortam oluşturmak için Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin tüm gözaltı tesislerine erişiminin olması, önemli güvenlik ve yargı reformları yapılması ve diğer önlemlere ek olarak on binlerce Suriyelinin yerlerinin belirlenmesi gerektiğini belirtti. Son olarak BM Genel Kurulu’nun, Suriye’deki kayıp ve kaybedilmiş kişilerin akıbetini netleştirmek için harekete geçme çağrısında bulunma kararını destekledi.

Özgür Suriye Avukatlar Birliği üyesi Asyad Al-Mousa, yasal işlemlerde kullanılmak üzere delilleri korumanın ve muhafaza etmenin zorluklarını ele aldı. Çatışma suçlarını belgeleyen milyonlarca video toplanmasına rağmen birçoğunun delil olarak kabul edilemediğini söyledi. Ayrıca Özgür Suriye Avukatlar Birliği’nin 1800’den fazla hayatta kalan kişi ve mağdurların aileleri ile adalet ve hesap sorulabilirlik tercihleri hakkında iletişim kurmak için düzenlenen 180’den fazla duruşmadaki rolünü anlattı.

Al-Mousa; mağdurların, faillerin affına karşı olduklarını ve intikam ya da adalet talep ettiklerini belirterek Suriye yargı sistemine olan güvensizlik nedeniyle adaleti uluslararası düzeyde aramayı tercih ettiklerini belirtti. Bildirilen başlıca suçların keyfi gözaltına alma ve ardından mülke zarar verme olduğunu açıkladı. Ayrıca iddia edilen suçların yaklaşık %81’inin Suriye rejimi tarafından, geri kalanının ise diğer silahlı gruplar tarafından işlendiğini söyledi. Sonunda, bir kurbanın dokunaklı ifadesini okudu:

Adım Maha. Ma’arretü’n Nu’manlıyım. Humus’taki kontrol noktalarından birinde gözaltına alındım. Bir teröristin eşi olmakla suçlandım. Bir ceza güvenlik merkezine götürüldüm. İlk andan itibaren hakaretlere, sözlü tacize ve müstehcen, cinsel imalar içeren küfürlere maruz kaldım. Beni dövmeye başladılar. Hepsi benim gibi şiddete, dayağa, cinsel, fiziksel ve sözlü saldırıya maruz kalan 25 kadınla birlikte sıkışık, yeraltında bir yere konuldum. Bana anlatmışlardı. Şimdi de kendi gözlerimle görüyordum. Bu sebeple bugün psikolojik ve fiziksel sıkıntılar yaşıyorum. “Sorgulardan” birinde, bu suçları itiraf ettirmek için kablolarla ısıtma, elektrik verme ve soğuk su gibi işkence yöntemleri kullandılar.

“…Üzgünüm, bunlar benim için ve dinleyenler için çok zor sözler. Devam edemeyeceğim.”

 

Uluslararası Adalet ve Hesap Verebilirlik Komisyonu (CIJA) üyesi Nerma Jelacic Suriye’deki çatışmanın Özgür Suriye Avukatlar Birliği gibi kuruluşların çabaları sayesinde son derece iyi belgelendiği konusunda önceki konuşmacılarla hemfikir olduğunu belirterek sözlerine başladı. Bu tür belgelerin uzun vadeli adalet arayışı için çok önemli olduğunu belirtti. Faillerin ve askerlerin suçlarını siyasi liderliğin en üst düzeylerindeki sorumlulara bağlayan “bağlantı kanıtları” toplamanın öneminin Eski Yugoslavya ve Ruanda Mahkemeleri gibi geçmişteki çatışmalara bakarak anlaşılabileceğini belirtti. Bu tür kanıtları belgeler şeklinde toplamak ve faillerin kendilerinden doğrudan alıntılar yapmanın Uluslararası Adalet ve Hesap Verebilirlik Komisyonu’nun görevi olduğunu dile getirdi.

Bu tür bilgileri toplamanın ilk amacının UCM’ye yönlendirmek olduğunu ancak davayı UCM’ye iletmeye veya Suriye için bir mahkeme oluşturmaya yönelik uluslararası bir irade olmadığını hatırlattı. Bu nedenle de bu tür kanıtların esas kullanımının Anwar Raslan davasında olduğu gibi Avrupa mahkemelerine yapılan yönlendirmeler olduğunu belirtti. Fakat Avrupa mahkemelerindeki savaş suçları birimlerinin aşırı yetersiz personel ve finansmana sahip olduğunu ve birçoğunun hala Bosna’dan gelen davalarla ilgilendiğini açıkladı. Bu sebeple Avrupa mahkemelerini Suriye Savaşı hususunda adalete olan bağlılıklarını yenilemeye davet etti.

Son konuşmacı ise önceden Suriye’de yargıçlık yapan ve Güvenli Ortam İçin Yol Haritası raporuna önemli katkıları bulunan anayasa hukuku profesörü Dr. Abdul Hamid Awak idi. Dr. Awak konuşmasına Suriyelilerin güvenli bir ortamın koşullarını kendilerinin belirlemesine izin vermenin önemini vurgulayarak başladı. Suriye yargı kurumlarında yüksek bir mevkide bulunduğunu ve keyfi tutuklama veya gözaltına almaların yasa dışı olduğunu belirttiğinde tutuklanmakla tehdit edildiğini anlattı. Suriye anayasasının bağımsız bir yargıya izin vermediğini ifade etti. Bunun yerine Suriye’deki hakimler tamamen yürütme organı tarafından kontrol edilen Yüksek Yargı Konseyi tarafından atanmakta ve kontrol edilmekte. Yargıçların güvenlik devletinin sürekli baskısı ve denetimi altında olduğunu ve rejimin, yargıyı tarih boyunca devletin düşmanı olarak gördüğünü anlattı.

Profesör, Suriye’de 1980’lerden beri süregelen olağanüstü halin doğasını ele aldı. Acil durumun geçici ve askeri bir önlem olmaktan nasıl kalıcı ve genel bir yasal önlem haline geldiğini açıkladı. Yargının güvenli bir ortam oluşturmakla hiçbir ilgisi olmadığını ve yargıçlar vatandaşları korumaya çalışırsa kendilerinin ve ailelerinin büyük tehlike altında olacağını belirtti. Bu sebeple, nihayetinde güvenli bir ortam sağlayacak yargı, ordu ve diğer kurumları oluşturmak için Güvenli Ortam İçin Yol Haritası raporunda özetlenen reformların gerekli olduğunu ifade etti.

Linnea Arvidsson, bilgileri sağlayan kaynaklardan izin aldığı takdirde, Komisyon’un toplanan kanıtları uluslararası veya yerel savcılarla paylaştığını açıkladı. Talep üzerine, uluslararası hukukun yasal süreç ve adil yargılama ilkelerine uyan her uluslararası mahkemeyle bilgileri paylaştıklarını belirtti. Fakat suçsuzluk ilkesi nedeniyle kanıtları veya şüphelilerin isimlerini kamuoyuna açıklayamadıklarını söyledi.

Nerma Jelacic de aynı şekilde topladıkları kanıtları 15 ülkedeki araştırmacılarla ve de doğrudan güvenlik güçleri ile paylaştıklarını belirtti. Bunun şu anda sadece faillerin bulunabileceği, yargılanabileceği ve kanıtların sunulabileceği için Avrupa’da uygulandığını aktardı. Ayrıca dava sayısını artırmanın ve özellikle üst düzey kişileri hedef alan stratejik bir yaklaşımın önemine dikkat çekti. Bu tür davalar aracılığıyla suçların, yukarıdan aşağıya sistematik bir işkence ve taciz harekâtı olarak gösterilebileceğini açıkladı. Fakat, Rusya’nın 2014’teki müdahalesinden bu yana birçoğu ülkeyi terk etmediği için Avrupa’da sınırlı sayıda potansiyel Suriye rejimi faili bulunduğuna dikkat çekti. Son olarak, adalet ve Suriye’de işlenen suçların hesap sorulabilirliği meselelerine diplomatik müzakerelerde ve diğer tartışmalarda yeterince ilgi gösterilmediğinden duyduğu endişeyi dile getirdi. Toplumsal uyum ve uzlaşma yeniden sağlanacaksa bu meselelerin de dikkatli bir şekilde ele alınması gerektiğini savundu.

Asyad Al-Mousa, “Kapılar yüzümüze çarpıldı.” diyerek Suriyeliler için, Avrupa mahkemeleri dışında uluslararası yargı yetkisine sahip çok az uluslararası mekanizma bulunduğunun altını çizdi. Fakat Özgür Suriye Avukatlar Birliği’nin ifade ibraz ettiğini ve Uluslararası Adalet ve Hesap Verebilirlik Komisyonu (CIJA) ve Uluslararası, Tarafsız ve Bağımsız Mekanizma (IIIM) gibi kuruluşlarla çalıştığını açıkladı. Son olarak Suriyelileri bu çabada bizzat öncü olmaya; sivil, siyasi ve yasal örgütleri ifade almak, failleri kovuşturmak ve Suriye’de gözaltına alınanlar hakkında bilgi toplamak için bu yasal çaba üzerinde birlikte çalışmaya davet etti.

Dr. Awak Güvenli Ortam raporunda talep edilen bazı yasal reformları özetledi: Bağımsız bir yargı ve bunu garanti etmeye yardımcı olacak politikacılardan ziyade hakimlerden oluşan bir Yüksek Yargı Konseyi. Ek olarak, Suriye anayasasındaki istisnai ve saha mahkemelerinin kaldırılması ve tüm yargı makamlarının yukarıda belirtilen Yüksek Yargı Konseyi’ne devredilmesi, askeri mahkemelerin de askeri meselelerle sınırlandırılması. Ek reformların Güvenli Ortam raporunda ayrıntılı olarak planlandığını kaydetti.

Daha sonra sorular kısmına geçildi. Birçok kişi, şimdiye kadar herhangi bir kovuşturma veya UCM’ye yönlendirme olmamasından duyduğu hayal kırıklığını dile getirdi ve Arvidsson’a BM Soruşturma Komisyonu’nun daha fazla adım atıp atmadığını sordu. Suriyelilerin işlenen suçları daha iyi belgelemek için şu anda atabilecekleri adımlara yönelik sorular da yöneltildi. Son olarak bir katılımcı Güvenli Ortam İçin Yol Haritası raporunun reform taleplerinde siyasi engelleri ve uluslararası siyaseti dikkate alıp almadığını sordu.

Linnea Arvidsson katılımcılar ile aynı hayal kırıklığını yaşadığını dile getirdi. Ancak devletin kendisi UCM yargı yetkisine başvurmadıysa yalnızca BMGK’nın davaları UCM’ye havale edebileceğini belirtti. BM komisyon üyesinin mahkumların tecrit edildiği yerlere erişimi olmadığı gibi Uluslararası Kızılhaç Komitesi ve bağımsız gözlemcilerin Kuzey Suriye de dahil olmak üzere ülke genelinde erişiminin olmadığını kaydetti. Son olarak 2011-2015 yılları arasında işlenen suçlara ilişkin muazzam bir belgeleme olmasına rağmen mülteci akışları azaldıkça bu tür ihlalleri belgelemenin çok daha zor hale geldiğini belirtti. Dolayısıyla daha yeni suçların güvenli ve etkili bir şekilde belgelenmesi gerektiğine dikkat çekti.

Nerma Jelacic hesap sorulabilirliğin, daha geniş çapta tartışılan failleri yargılama ve tutuklama sürecinin yanı sıra kayıtları toplayıp gerçeği ortaya çıkarmaya ve anlamaya yönelik uzun vadeli bir süreç olduğunu hatırlatarak sözlerini bitirdi. Ayrıca Suriyeli faillerin yargılanması başladığında, bu kişilerin bulunup yargılanmasının onlarca yıl sürecek uzun bir mücadele olacağını da ekledi.

Son olarak Dr. Awak mevcut siyasi gerçeklik kasvetli olsa da, Güvenli Bir Ortam İçin Yol Haritası’nın amacının, Suriyelilerin bu konuda uluslararası topluma takdim edebilecekleri birleşik bir pozisyon sunmak olduğunu söyledi ki bu, onlarla bir müzakerenin temeli olabilir.

 

Güvenli Ortam raporunun tüm ilgili etkinliklerini ve materyallerini burada bulabilirsiniz: