Almanya, politikaları yerinden edilmiş Suriyelileri doğrudan ve dolaylı olarak önemli ölçüde etkileyen Avrupa Birliği’nde birçok sebeple kilit role sahip bir devlettir. Almanya, AB’de en fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan ve Fransa ile birlikte AB’nin Suriye’ye yaklaşımını şekillendiren bir ülkedir.
2002-2004 yılları arasında Şam’daki Alman büyükelçiliğinde görev yapan, Suriye ve krizin siyasi boyutları hakkında kapsamlı yazılar yazan Heinrich Böll Derneği Ortadoğu Şubesi Direktörü Bente Scheller ile bu konu hakkında görüştük. Dr. Scheller, Refik Hodzic ile yaptığı kapsamlı ve samimi röportajda, Suriyeli mültecilerin Almanya’ya entegrasyon sürecinden, Almanya’nın yerinden edilmiş Suriyelilerin güvenli ve onurlu bir şekilde geri dönüşüne yönelik görüşlerinin analizine kadar geniş yelpazede konulara değindi.
“Esad orada olduğu sürece Suriyeli mültecilerin geri dönüş olasılığı yok. Çoğunun Suriye’yi terk etmesinin temel nedeni rejimdir, o halde rejim değişmedikçe nasıl geri dönebilirler? Rejimin merhametsizliği, afların uygulanmaması ve adaletsizlikler sebebiyle Suriye’ye dönmenin hiç kimse için güvenli olmadığını açıkça ortaya koyan çok fazla hikaye var. İnsanlara geri dönmenin güvenli olduğunun garantisini verecek hiçbir şey yok” diyen Dr. Scheller, Almanya’nın oradan kaçan Suriyelileri geri göndermeyi düşünmemesi gerektiğini de sözlerine ekledi. “Yakın zaman içerisinde yeniden yerleşimin mümkün olacağını söyleyemeyiz. Ama Almanya gibi Avrupa devletleri durumu bu kadar iyi idare ederken neden geri dönüşe bu kadar odaklanıyoruz? Bence odak noktası entegrasyon ve buraya sığınan insanlara neler yapabileceğimizi düşünmek olmalı. Neden onları geri göndermeye bu kadar kararlıyız? Burada kalmak istiyorlarsa onları burada tutmanın yollarını aramalıyız.”
Dr. Scheller röportajda, geniş bir kesim tarafından Angela Merkel’in olası halefi olarak görülen Almanya Hristiyan Demokrat Birliği lideri Armin Laschet’in Suriye’yle ilgili tartışmalı açıklamaları hakkında yorumda bulundu. Dr. Scheller, “Laschet’in belirttiği bu görüş oldukça şahsi, çünkü bir propagandaya dayalıydı, yani Esad adına konuşuyor gibiydi. Ama umarım daha fazla bilgiye ve daha çeşitli bir tabana sahip olur, böylece politikası da farklı olabilir ama bunu zaman gösterecek. Onun bir politikacı olduğunu unutmamalıyız ve söylediklerinin bilgi birikimine mi dayandığını yoksa siyasi hesap mı olduğunu bilmiyoruz” ifadelerini kullandı.
Dr. Scheller, geçiş sürecinin yeniden inşa edilme de dahil olmak üzere Suriye’deki her şeyin ön koşulu olduğu yönündeki AB tutumunun Almanya tarafından sürdürüleceğine inanıyor. Ancak Rusya’nın bu fikir birliğini bozmaya ve AB’yi Suriye rejimini normalleştirmesine ve yeniden inşa için fon sağlamasına yönelik çabalarının arttığının farkında. “Rusya bu fikir birliğini değiştirmek için baskı yapıyor ve AB’den yeniden inşa etme parası alma karşılığında mültecilere Suriye’ye dönüş teklifinde bulunuyor. Neyse ki rejim bunu baltaladı, çünkü Rusya bunu teklif eder etmez rejim, mültecilerin mallarına el konulmasını sağlayan 10 Sayılı Kanun ve 66 Sayılı Kararname gibi yasalar çıkararak, mültecilerin geri dönmelerini zorlaştırdı. Yani rejimin Rus politikalarını bozduğunu düşünüyorum ama tabii, bu yine de Rusya’nın vazgeçtiği anlamına gelmiyor. Şam konferansı Rusya tarafından yapıldı çünkü Rusya, mültecilerin geri dönüşünün birçok Avrupa ülkesinde tartışılan bir konu olduğunu biliyor. Rusya, bazı AB ülkelerinin durumu normalleştirip mültecileri Suriye’ye geri gönderip göndermeyeceklerini görmek için onların güvenini kazanmaya çalışıyor.”
Merkel’in bir milyon Suriyeli mülteciyi ağırlama kararı:
Aşırı sağcı olmamalarına rağmen bu adımı çok eleştiren birçok insan var. Şansölye Merkel, bu kararı nedeniyle siyasi alandan birçok kişi tarafından eleştirildi. Bunun büyük bir nedeni aşırılık yanlılarına çok fazla yer verilmesidir, çünkü onlar o kadar gürültücü, velveleci ve saldırgandırlar ki birçok insan onlarla konuşmaya cesaret edip “bakın, bu söyledikleriniz doğru değil” diyemez. Öyle ki Alman ekonomisi, mültecilerin buraya gelmesinden sonra büyüdü. Tamamen buna bağlantılı olmayabilir, ancak mültecilerin Alman ekonomisi üzerinde olumsuz etkisi olmadığı çok açıktır. Dolayısıyla, Almanya bu göçten yararlanıyor, çünkü nüfusumuz küçülüyor ve iş gücümüz giderek azalıyor. Her zaman bazı çevrelerde Almanya’nın dışa açılması ve daha fazla insanı ağırlaması gerektiği konusunda tartışmalar olmuştur. Bu insanlar buraya sadece ayrıcalıklardan yararlanmak için gelmediler. Hayır, burada buldukları imkanlarla bir şeyler yapmaya çabaladılar. Çok çalıştılar, okullarda ve üniversitelerde başarılı oldular. Burada iş yerleri açtılar. Buna pek dikkat edilmiyor, çünkü mültecilerin karıştığı bir suç vakası veya şiddet olayı olduğu anda hemen manşetlere çıkarılıp daha katı bir politikayı haklı çıkarmak için örnek gösterilirken tüm başarı öyküleri politikada yer dahi almıyor. Göçmenlerden yana olanlar bile oylarına mal olabileceğini bildikleri için bunu yüksek sesle dile getirmiyor.
Suriye rejimine yönelik AB yaptırımlarının kaldırılması kampanyası:
Yaptırımları kaldırma kampanyasını destekleyenler neden bazı muafiyetler ve revizyonlar talep etmiyorlar ve neden Suriye rejiminin büyümekte olan insani krizle mücadele etmek için tam olarak ihtiyacı olan şeylerin bir listesini hazırlamasını istemiyorlar? Kendilerinden defalarca Sezar Yasası ve diğer yaptırımlar sebebiyle ithal edilmelerinin ve elde edilmelerinin imkansız olduğunu iddia ettikleri eşyaların bir listesini vermeleri istendi. Hiçbir zaman cevap vermediler, eğer listeleri verselerdi o zaman bahsettikleri malların hiçbirinin yaptırımlar kapsamında olmadığı açığa çıkacaktı. Yaptırımları hafifletmeye veya kaldırmaya çalışanların, Suriye halkının çektiği acıların nedenlerini gerçekten anlamadan sadece yaptırımların kaldırılmasını isteyen yeni akıma kulak asmak yerine, bu yaptırımları araştırıp etkilerini anlamaya çalışmasını umuyorum. Neticede mallar hala aynı rejime ulaşıyor ve insani yardım erişimi kesinlikle kısıtlanmadı. Rusya’nın vetosu nedeniyle Suriye’ye malların girebileceği tek bir sınır kapısı var ve rejim malların nereye gideceğini böylece kontrol ediyor. İnsanların neden acı çektiğine ve aç kaldığına baktığınızda bunu göz önünde bulundurmanız gerekir. Apple iPhone telefonları ithal etmek mümkünse, nasıl buğday ve diğer mallar ithal edilemiyor?
Almanya İçişleri Bakanlığı’nın suç eylemlerinde bulunmakla itham edilen Suriyelileri sınır dışı etme kararı:
Buna ilk karar veren Danimarka makamlarıydı. Almanya’da durum farklı çünkü Dışişleri Bakanlığı’nın söyledikleri ile içişleri bakanlıklarının verdiği kararlar arasında bir tutarsızlık var. Dışişleri Bakanlığı, kamuoyuna açıklanmayan ancak en başından beri bilinen bir raporda Suriye’nin güvenli olmadığını belirtiyor. Suriye’nin farklı bölgelerinde neler olup bittiğine dair çok detaylı bir bilgiye sahipler ve bence gördükleri ve oradaki insanlardan öğrendiklerine dayanarak bunu söylüyorlar. Oysa İçişleri Bakanlığı kendi iç siyasetlerinde olmasını istedikleri şekilde ve tabii ki yaklaşan seçimlere bakarak konuyu ele alıyor. Ama özellikle Dışişleri Bakanlığı’nın, Suriye’nin hiçbir yerinin güvenli olmadığı, işkencenin yaygın olduğu ve Suriye’nin sadece son birkaç yılda bile on binlerce kişinin işkence altında öldüğü bir devlet olduğu mesajı gerçekten önemli. Oraya nasıl insanları geri gönderebilirsiniz? Böyle bir şey yapılması, Alman anayasasına ve tüm insan hakları anlayışına aykırıdır.
Mültecileri AB’nin dışında tutmaya yönelik AB-Türkiye anlaşması:
Mültecileri Avrupa Birliği dışında tutmayı amaçlayan politikaya karşıyım. Yunanistan’dan gelen bu şiddet görüntüleri insanı kahrediyor. Bu Avrupa değerleriyle bağdaşmıyor. AB ile Türkiye arasındaki anlaşma daha olumlu bir versiyonu ama buna kapı açtı. Mültecilerin buraya sığınmak için gelme hakları var, ancak insanların girmesine izin vermezseniz bu haklarını kullanamazlar. Bu büyük bir sorun ve bu anlaşmayla, Avrupa’nın mültecilere yönelik güvenlik politikası Türkiye üzerinden uygulanmaktadır. Bu sorunun çözülmesi kolay değil çünkü zaten Türkiye sınırını çok sayıda mülteciye açmıştı. Avrupa’nın sınırları açması gerektiğini düşünüyorum ama bunu yapmak istemiyorlarsa, sınırlarını açması için Türkiye’ye destek sağlamaları gerekir. Aksi takdirde insanlar muhtemelen en kötü seçenek olarak Suriye’de sıkışıp kalacaklar. Bu durum, Türkiye’ye Avrupa’ya şantaj yapma fırsatı verdi. Sonuç olarak da bu Putin’in AB’ye mülteciler üzerinden baskı yapmasını sağladı çünkü Rusya, bunun hassas bir nokta olduğunu biliyor.
Almanya’nın siyasi çözüm şansı hakkındaki görüşü:
Rejimin sunabileceği yüzeysel reformları kimsenin kabul etmeyeceğini düşünüyorum. Rejimin geri dönüş için sağlaması gereken temel konulara, yani asgari istikrar ve güvenlik sağlanmasına baktığımızda bunun hiçbir şekilde kabul edileceğini sanmıyorum. Rejim korkuyla yaşıyor ve vatandaşları da yıllardır öldürerek ve yerlerinden ederek korkutmak için keyfi kararlar almaya devam etmek zorunda. Binlerce kişi öldü ve milyonlarca kişi evlerini terk etti. Ama halk yine de rejime karşı gösteriler yapıyor. Dolayısıyla rejim, vatandaşlara yönelik vahşi ve keyfi zulmü sürdürmedikçe kendisinin güvende olmayacağını biliyor. Bu nedenle, ortada geri dönüş için gereken ve rejimin ortaya koyduğu şeylerin tam tersi bir durum var. Rejimin yerine getirmesi gerekenlere baktığımızda, samimi bir güven inşa etme ölçüsü olarak tutuklular serbest bırakılmadığı, kaybedilenlerle ilgili bilgiler verilmediği ve hiçbir şey düzelmediği sürece rejimi normalleştiremeyiz. Rejim, yeniden inşa etme parasını elde etmeyi ve insanların onu normalleştirmesini hak ettiğini ve karşılığında hiçbir şey sunmadan her zaman taleplerde bulunabileceğini düşünüyor. Dolayısıyla rejim yerindeyken Suriyelilerin geri dönüp, barış içinde yaşayabilecekleri bir Suriye’ye sahip olmalarının kesinlikle imkansız olduğunu düşünüyorum. Bence geçiş süreci, tüm Suriyeliler için yapıcı bir gelecek oluşturmaya yönelik tartışmanın başlangıç noktasıdır ve henüz o noktaya gelmedik.
Biden yönetiminden beklenenler:
Obama yönetiminin Suriye politikası için uzun vadede yanlış sonuçlara yol açacak bir yaklaşımın temellerini attığını düşünüyorum. Dolayısıyla, Suriye mevzusuna ve Ortadoğu’ya uzun süredir aşina olan bu insanlara ne kadar güvenmemiz gerektiğinden emin değilim. Yeni bir fikir ve yaklaşıma sahip olacaklarına çok fazla bel bağlamamalıyız. Çünkü artık uygulayabilecekleri birçok olasılık bu durumda mevcut değil. Bu yüzden sorunun bazı yönlerinde rol alıp daha yapıcı bir tasarı sağlamaya çalışabilirler ama hangi ölçüde gerçek bir çözüme ulaşmak istediklerinden emin değilim.
Röportajın tamamını buradan izleyebilirsin: