Güvenlik Durumu - Haraç ve Tutuklamalar
Tutuklular ve çaresiz aileleri bir belirsizliğin içindeler ve rüşvet ve haraç ödemek zorunda kalıyorlar.
Suriye rejimi, kontrolü altındaki çoğu bölgede baskıcı keyfi gözaltı ve tutuklama politikasını sürdürüyor (Şekil 12). Buna, uzlaşma alanlarında ve başka yerlerde kişisel anlaşma belgelerini ("uzlaşma anlaşmalarını") imzalayan kişilerin tutuklanmaları da dahildir. Tutuklamalar, rejimi eleştiren ya da rejimin politikaları veya kötüleşen yaşam koşulları hakkındaki görüşlerini ifade eden kişileri de hedef alıyor. Suriye İnsan Hakları Ağı, 2020 yılında rejim güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen en az 908 keyfi tutuklama ve gözaltı vakası belgeledi.[1]
Bu özel anketteki katılımcıların yüzde 40'ı, akrabalarından en az birinin 2011 ile 2020 arasında keyfi olarak tutuklandığını doğruluyor. Bu oran, sevdiklerinin serbest bırakılmasını umut eden Suriyeliler açısından tutuklu meselesinin geniş çaplı etkisinin yanı sıra, gözaltına alınan veya zorla kaybedilenlerin akıbeti hakkında sağlanan bilgileri de göstermektedir.
Tutuklamaların neredeyse beşte biri (yüzde 19'u) daha önceki bazı af yasalarının ve rejimin yayınladığı kararnamelerin kapsamına giren kişilere yönelikti (Şekil 13). Tutukluların yaklaşık dörtte biri (yüzde 26'sı), rejimin daha büyük bir vaadini/garantisini içermesi beklenen kişisel veya toplu uzlaşma anlaşmalarını imzalamışlardı (Şekil 14).
Bu sonuçlar, rejimin kendi anlaşmalarına ve kararnamelerine uymadığını ve rejim kontrolündeki bölgelerde yaşayan (ya da geri dönmeyi planlayan) Suriyelilerin gelecekleri hakkında bilinçli bir karara varmalarının çok zor olduğunu doğrulamaktadır ve herhangi bir gerçek garantinin olmadığını tekrardan ortaya koymaktadır. Çatışmanın başlangıcından bu yana farklı zamanlarda tutuklanan kişilerin yüzdesi, katılımcılar arasında önemli ölçüde değişiklik göstermektedir, ancak bu durumun hala devam ettiği görülmektedir. (Şekil 15). Rejimin 2018'de İdlib ve Halep'e büyük askeri operasyonlar başlatmasına ve daha fazla toprak kazanmasına rağmen 2018'e kıyasla, 2019 ve 2020'de (Eylül ayına kadar) gözle görülür bir artış oldu.
Son 10 yılda tutuklanan kişi oranındaki düşüşün önemli bir nedeni, rejimin ilk birkaç yılda çok agresif ve ayrımcı bir tutuklama kampanyası yürütmesi neticesinde, rejim kontrolü altındaki bölgelerde muhalifleri ve aktivistleri hedef alarak, rejime karşı çıkan herkesi bu bölgelerden kaçmaya zorlamasıdır. Rejim kontrolündeki bölgelerdeki eylemcilerin büyük çoğunluğu öldürüldü, tutuklandı veya kaçmaya zorlandı. Bu uygulamalara paralel olarak, rejimin güç kullanarak daha fazla toprak kazanmasıyla özellikle rejim tarafından arandığını düşünen Suriyelilerin genellikle bu bölgelerden kaçması, rejim karşıtı görülen kişilerin yeni tutuklanma şansını azalttı. Rejim, muhalif sempatizanlarını "ortadan kaldırdığında", "uzlaşma anlaşmaları" imzalayan kendi yandaşlarına ve Suriyelilere saldırıya geçti. Bu gerçekler, güvenlik koşullarının ve gözaltı korkusunun, Suriyelilerin rejim kontrolündeki bölgelere geri dönmelerinin önündeki en büyük caydırıcı unsurlardan biri olduğunu açıklıyor. 2012 yılında 94. Kanun Hükmünde Kararname ile çıkarılan mevcut Suriye anayasasının 53. maddesinin keyfi gözaltı ve işkenceyi yasaklamasına rağmen, anket, katılımcıların veya yakınlarının yüzde 82'sinin tutuklanmasının mahkeme kararı olmadan gerçekleştiğini gösterdi (Şekil 16).
Bu sarsıcı yüzde, af kararnameleri ve uzlaşı anlaşmalarını acımasız önlemler ve tutumlarla yoğun bir baskı takip ettiğinde, güvenlik ve adalet konularında kademeli iyileştirmeler ve politika değişiklikleri sağlamanın zor olduğunu göstermektedir. Rejimin güvenlikle ilgili faaliyetlerinin çoğu, hiç bir yasal çerçeveyle bağdaşmıyor. Bu bulgular, eksiksiz bir güvenlik sektörü reformuna ihtiyaç olduğunu doğrulamaktadır.
Katılımcıların gözaltına alınan akrabalarının yarısından fazlası (yüzde 53) bilinmeyen yerlerde tutuluyor (Şekil 17). Bu tutukluları ziyaret etmeye izin verilmiyor ve davaları (veya tutuklanma sebepleri) hakkında bilgi alınamıyor. Bu yasaklar, tutukluların haklarını güvence altına alan uluslararası yasaları ve sözleşmeleri ihlal ediyor. Örneğin, Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Uluslararası Bildiri'[2]ye göre: “Özgürlüğünden yoksun bırakılan bir kişi, yalnızca resmi olarak tanınan ve kontrol edilen bir yerde hapsedilmelidir”. Ayrıca, aşağıdakilerin önemini de belirtir: “Özgürlüğünden yoksun bırakılan herkesin, kanunda öngörülen şartlara uygun olarak ailesi, avukatı veya dilediği herhangi bir kişiyle görüşme ve ziyaretçi kabul etme iznine sahip olmalıdır.”
Tutukluların bilinmeyen yerlerde tutulma vakaları da son 10 yılda farklı bir dağılım sergilemektedir. Fakat bu vakalarda, çatışmanın ilk yıllarında tutukluların sadece yüzde 21'inin bilinen yerlerde tutulduğu daha barizdi (Şekil 18). Son yıllarda bilinmeyen yerlerde tutulan tutukluların yüzdesi yaklaşık olarak üçte birlik bir orana düşse de hala çok yüksek bir oranda olup, sistematik temel insan hakları ihlalleri içermekte ve Suriyeliler arasında korku faktörünü artırmaktadır.
Rüşvet ve Gözaltılar
Tutuklamalar aynı zamanda önemli sayıda rüşvet vakasının başlangıç noktası oldu. Birçok tutuklama, yukarıda bahsedildiği gibi herhangi bir yasal emir ve görünürde bir sebep olmaksızın gerçekleştirilmektedir. Tutuklama vakalarının çoğu, kimlikleri doğrulanmayan milisler veya ajanlar tarafından gerçekleştiriliyor. Sonuç olarak, tutuklu ailelerinin büyük bir yüzdesi, tutuklamayı kimin yaptığını bilmiyor. Bu uygulamaların amacı, tutukluların ailelerini resmi ve gayri resmi görevliler ve şahısların rüşvet taleplerine karşı daha zayıf hale getirmektir. Çaresiz tutuklu aileleri, yakınlarının nereye götürüldüğünü öğrenmek ve onları ziyaret etmek veya onlarla iletişim kurmak için genellikle rüşvet vermeye hazır oluyor. Anket, akrabaları gözaltında olan katılımcıların yüzde 72'sinin, tutuklanan kişinin nerede olduğunu öğrenmek için para ödediğini (veya ödemesinin istendiğini) ortaya koydu (Şekil 20). Tutukluların akrabalarından rüşvet alma vakaları sistematik olarak
Aynı rüşvet olayları tutukluların serbest bırakılması için de geçerli. Görüşülen kişilerin yüzde 60'ı, gözaltına alınan kişiyi serbest bırakmak için ödeme yaptı veya ödeme yapmaları istendi.
Tutuklu haklarının sistematik olarak suistimal edildiği ve rejimle bağlantılı milislerin ve yetkililerin, gelir aracı olarak tutukluların ailelerinden zorla para almak için yasadışı tutuklamalar yaptığı hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar açıktır. Bu uygulamaların, rejim kontrolündeki bölgede faaliyet gösteren avukatlar, hakimler, güvenlik şube başkanları ve milislerden oluşan bir ağ tarafından da desteklenmesi, gücü kötüye kullanma ve rüşvet alma çemberini daha da genişletiyor.
Raporun tamamını buradan okuyun: