Yaklaşık 33.000 kilometrekarelik yüz ölçümüne sahip olan Deyrizor vilayeti, doğu Suriye’nin en büyük ve Suriye genelinin ikinci en büyük şehrini kapsamaktadır.
Ülkenin Nüfus İstatistik Dairesinin bildirdiğine göre, bu vilayette 2007 yılında yaklaşık bir buçuk milyon insan yaşamaktaydı.
Fırat Nehri, bu vilayeti batısında Şamiye ve doğusunda Cezire olmak üzere iki kısma ayırır.
IŞİD’in bölgeyi ele geçirmesinden yaklaşık üç yıl sonra ve muhalif güçlerin çekilmesinin ardından, Suriye rejim güçleri 2018’in başlarında, Rus güçleri ve yabancı milislerin desteğiyle batı kesimi üzerindeki kontrolünü artırdı.
Deyrizor, hakim olan kabile temelli yapısı sebebiyle Suriye’nin diğer bölgelerinden demografik açıdan ayrılır. Bu sistem, bölgede aktif olan tüm güçler tarafından neredeyse son yedi yıldır istismar edilmeye çalışıldı.
Suriye’nin diğer bölgeleriyle bu bölge arsındaki mevcut farkın, burada faaliyet gösteren ve bölgeyi kontrol eden güçlerde olduğu görülmektedir.
Uluslararası koalisyona bağlı Suriye Demokratik Güçleri (SDG), bölgede bulunan İslam Devleti (IŞİD) ile nehrin doğu tarafını kontrol etmektedir.
Karşı cephe olan Şamiye’de ise iktidarı paylaşan birçok güç bulunmaktadır. Bu güçlerden bazıları; Suriye rejiminin yanı sıra ona bağlı yerel milisler, yabancı milisler, özellikle İran’ın İslam Devrim Muhafızları (IRGC), ona bağlı milisler ve ayrıca Lübnan Hizbullahı’dır.
Rus güçleri, Deyrizor şehrinde bulunan bazı hassas bölgeleri kontrol ediyor.
Görünen o ki, İranlı milisler, Irak sınırındaki Ebu Kemal şehrinin kontrolünü elde etmek konusunda Suriye ordusunun katılımını kabul etmediğinden, mevcut kuvvetler arasındaki güç paylaşımına IŞİD’i şehirden çıkaracak askeri operasyonlar başlamadan karar verildi.
Daha sonra milisler tarafından baskı ve operasyonlar için bu şehir ana merkez olarak seçildi. Bunun nedeni başta Irak olmak üzere, Suriye-Ürdün sınırına yakın olması ve Suriye’nin merkezinde bulunan Humus şehrine ve oradan da Suriye-Lübnan sınırındaki Şamiye Çölüne uzanan bir geçit olarak görülmesiydi.
Deyrizor şehri, diğer Suriye şehirlerinden daha iyi durumda değildi. Suriye rejim güçleri kontrolü ele alır almaz adeta bir intikam olarak kalanları tutuklamaya ve orada yaşayanların mülklerine el koymaya başladı.
Bununla birlikte Suriye hükümetinin bu bölgedeki ortakları daha fazlasını hedefliyordu.
Şimdi daha net fark edildiği üzere İran ve İran bağlantılı milisler, kısa sürede hizipçi eksenli planlarını ortaya koydular.
Nüfusu %95 oranında Sünnilerden oluşan bu vilayetin bölgesel başkenti Deyrizor’da demografik değişim devam ediyor.
Bölgenin bazı kesimlerinin kontrolünü ele geçirmesinden sonraki ilk aylarda İran’ın rolü belirginleşti. Milisler bölgede kalan sivillerle yakınlıklarını artırmaya çalışarak güvenlerini kazanmak ve gelecekte aleyhlerine söylenebilecek şeyleri asılsız kılmak çabasıyla yardım eli uzattılar.
Başlıcaları Cihad ve İnşaat Teşkilatı ve Barış Teşkilatı olmak üzere Deyrizor Valiliği merkezinde bulunan birtakım kurum ve dernekler aracılığıyla onlara yardım etmeye başladılar.
Arazi edinimi süreci İran’ı avantajlı kılacak şekilde yönetildi.
Bir İslam Devrim Muhafızları (IRGC) askeri ve güvenlik görevlisi mensubu olan Hajj Askar, o dönemde değeri 400 milyon Suriye lirasını aşan birçok mülkü komisyoncular ve emlak ofisleri sayesinde kısa bir sürede satın alabildi.
Ancak İran bağlantılı milislerin bu faaliyetleri sadece gayrimenkul satın almakla sınırlı kalmadı ve Ebu Kemal, el Mayadin, el Aşara ve Mohasan gibi şehirlerde yerinden edilen insanların mülklerine de el koydular.
2020 yazında Suriye rejimi, bu yerinden edilen sivillerin muhalif güçler ya da Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kontrolündeki yerlere geri dönmelerini teşvik etmeye başladı.
Davet edilmelerinin ardından köylerine ve kasabalarına dönen sivillerin fotoğraf ve videoları, her zaman olduğu gibi sürecin medya boyutuna odaklanan Suriye rejimi tarafından devlet televizyonunda yayınladı.
Ancak daha sonra, bu bölgelere dönenlerin çoğunun, başlayan askeri operasyonlardan kaçan Suriye hükümet kontrolündeki bölgenin sakinleri olduğu ortaya çıktı.
Rusya tarafından Suriye’nin başkenti Şam’da 2020’de düzenlenen mülteci dönüşü konulu konferansın başlamasından kısa bir süre sonra, Suriye rejimi yerinden edilenlere topraklarına dönmeleri konusunda baskı yapmaya başladı.
Bunu baskının en göze çarpan şekli de “sahipsiz” oldukları iddiasıyla onların mal ve varlıklarına el koymaktı.
Bunun ardından hükümet bu mülklerin satılması ve paranın özel hesaplara yatırılması çağrısında bulundu.
Sivilleri kontrolü altında tuttuğu bölgelere dönmeye ikna edemeyen Suriye rejimi, Rusya’dan yardım istedi.
Rusya, yeniden yapılanma ile alakalı ekonomik nedenler sebebiyle uzun süredir ülke içinde yerinden edilen kişilerin (ÜİYOK) evlerine geri dönmesini istiyor.
Buna karşın ABD ve Avrupa, 2254 sayılı BM Kararının uygulanması ve yerinden edilen kişilerin gönüllü olarak ve güven içinde geri dönüşleriyle ilgili çağrılarında kararlı bir tavır sergiledi.
Rusya’nın himayesi ve güvencesinde yürütülmekte olan sözde ulusal uzlaşmanın Suriye’nin güneyindeki Dera kentinde sona ermesiyle uzlaşmanın odak noktası Deyrizor vilayetine kaydı.
Bununla birlikte Suriye rejimi kontrolünü, şu anda SDG’nin elinde bulunan Fırat’ın doğusundaki bölgelere genişletme fikrini destekledi.
Vilayetin toplam nüfusunun yaklaşık %70’i bu kısımda yaşamaktadır.
Doğu Fırat’ın batı kesiminde devriye gezerek buna destek veren Rus kuvvetleri, yöre halkının gözüne girmek için bazı aşiret mensuplarını rejim güçleri ile yerinden edilenler arasında arabulucu ve aralarındaki anlaşmalar için de garantör olarak kullandı.
Devlet haber ajansı SANA’nın aktardığına göre, Baggara aşiretinden Şeyh Nawaf Al-Bashir, “Bu, kandırılan tüm evlatlarımız için adeta bir mesajdır” dedi.
Uzlaşma sürecini “geniş kapsamlı ve nihai” olarak nitelendiren Al-Busraya aşiret şeyhi Muhanna Al-Fayyad, Suriye’de ve yurtdışında bulunan tüm vilayet halkına “bu fırsatı değerlendirme” çağrısında bulundu.
24 Kasım 2021’de ise çatışma sırasında ordudan ayrılanlar ve yetkililerce arananlar için Baas Partisi Merkez Komitesi üyesi ve Genel Sekreteri Raid Al-Ghadban, Beşar Esad’ın cumhurbaşkanlığı genel affını ilan etti.
Bu şartlara sahip kişilere, Suriye rejiminin kontrolündeki topraklarda hareket serbestisi sağlayan bir “uzlaşma kartı” veriliyor.
Suriye rejimi daha önce Suriye rejimi ordusundan ayrılan tüm subay ve askerlerle birlikte zorunlu askerliklerini yapmayanlara ve Suriye rejimi ile İran bağlantılı milisler ve Rus güçleri de dahil olmak üzere müttefiklerine karşı silahlı çatışmalarda yer almayanlara “statü uzlaşması” uygulayacağını açıklamıştı. Uzlaşmaya tabi olanlar ise komite huzuruna çıkmalarının ardından “uzlaşma” sürecinin gerçekleştiğine dair bir belge alırlar. Ayrıca 7-10 gün içinde düzenlenmesi gereken ve yetkili makamlarca aranmadıklarını teyit eden bir belge alana kadar vilayet dışına çıkmamaları konusunda uyarılırlar.
Rejimin kontrolü altında olsun olmasın bu süreçten sonra kişi dilediği yerde ikamet etmekte serbesttir.
Suriye Kardeşlik, Sosyalleşme ve Yardımlaşma Derneği üyesi Suriyeli Gazeteci Ahed Slebi, çalışmalarında doğu Suriye’ye odaklanan biri olarak, Deyrizor’da devam etmekte olan uzlaşmalarla ilgili olarak: “Deyrizor’daki uzlaşmalar Rusya’nın bu hükümeti meşrulaştırma hilesidir” dedi ve şunları ekledi: “Rejim, Suriyelileri kontrol altındaki bölgelere dönmeleri için güvenli bir sığınak ve tüm Suriyeliler için sıcak bir kucaklaşma olacağı iddialarıyla ikna etmeye çalışıyor. Hükümet şimdi kuzeydoğuda bulunan insanları rejim bölgelerine dönmeye teşvik için Deyrizor uzlaşmalarını elde etmeye çabalıyor.”
Rusya konusunda ise Slebi, “Rusya’nın amacı, Suriye’nin kuzey doğusunda, Türkiye’nin yöneteceği bir savaştan faydalanmak ve SDG’nin kontrolündeki topraklardan kazanım elde etmek” dedi. Aynı zamanda SDG ne yapacağını şaşırmış vaziyette, bazen hükümete yaklaşıyor, bazen uzaklaşıyor. Rusya, kısa vadeli olacağını düşündüğüm bu savaştan elde edebileceği her türlü kazanımı istiyor. Amacı ise güçlü ve kontrollü bir şekilde döndüğü izlenimini yaratmaya çalıştığı hükümeti yeniden meşrulaştırmak ve insanları hükümet bölgelerine dönmeye teşvik etmek. “Makruma” (Arapça’da bir çeşit ayrıcalık, imtiyaz anlamına gelir) olarak adlandırılan uzlaşma projesi yalnızca Deyrizor’a özel olup geri kalan bölgeleri içermiyordu, bu nedenle vilayetler birbirinden ayrı tutuldu. Ayrıca her semtin kendi uzlaşı merkezine sahip olmasına başlandı. Rusya’nın takviye kuvvetler ve [tanınmış askeri şahsiyetler] göndererek İdlib savaşını başlatmaya ve İdlib’i ele geçirmeye çalışması oldukça çarpıcıydı. Ama sonra aniden İdlib operasyonu durdu ve doğuya doğru bir başka operasyon başladı. Açıkça ifade etmek gerekirse, Rusya Suriye’nin kuzeybatısını doğuya ve kuzeydoğuya kaydırdı ve SDG’nin zayıflığından yararlanarak doğudan hareket etti. ABD güçlerinin, Rus konvoyuna ait askerlerin önlerinden geçişini, mevcut kalabalığa ve geçen konvoyu protesto etmelerine rağmen hiçbir tepki göstermeden izlemesi oldukça garip ve şaşırtıcı bir durum. Uzlaşma Kasım ayı başlarında, uzlaşmaya katılımın ilk günü olan 14 Kasım itibariyle başladı. Tüm Deyrizor şehri için tek bir yer vardı, bir spor salonu. Yakın olmaları ve yaşadıkları zorlukların avantajından yararlanmak için SDG’nin kontrolündeki bölgelerdeki vatandaşlar ana hedef gibi gözüküyordu. Sadece Salhiya’da bir geçiş açıldı. Uzlaşma sürecinin başlamasından sonraki ikinci gün, Şuail bölgesinden Bukrus’a sadece 4 kişi geçti ve hepsi tutuklandı. İkisinin kadın olduğu bildirilen bu grup için tek bilinen, uzlaşma amacıyla geçmedikleri ve tutuklandıkları […..] Tek yol bu geçitti ve Rusya buradan geçen herkesi spor salonuna giderek kaydolmaya zorladı.”
Aynı zamanda, batı kırsalında bulunan Salhiya kapısında, uzlaşmayı reddetmek ve halkın rejim karşıtı tutumunu açıklamak için Cuma gösterileri yapma çağrıları yapıldı. Deyrizor şehrine giden Rus konvoyunu durdurmak için sabahleyin bir gösteri düzenlendi. 4 araç ve 4 helikopterden oluşan konvoya taş atan protestocular helikopterlere ateş açtı. Yakınlardaki Konoko gaz sahası üssünde bulunan ABD kuvvetleri ise müdahale etmedi. SDG bölgelerinden ilk günlerde hiç kimse gelmedi, ancak daha sonra bazı insanlar geldi. İçlerinde birkaç gencin de bulunduğu bu insanlar, hükümetle ilgili herhangi bir sorun nedeniyle gelmedi; gelenler, ayrım gözetilmeden yapılan bombalama korkusuyla hükümet bölgelerini terk eden ve çoğunluğu yaşlı olan insanlardı. Uzlaşma süreci 11 gün sürdü.
Deyrizor şehrinde sözde uzlaşma sürecinde yer alan insanlara ait fotoğraflar yayılmaya başladı. Ancak bunların hepsi İran bağlantılı milislere bağlı Afganlardı. Rejim, aşiret önderlerini ve din adamlarını uzlaşmayı teşvik için kullandı ve son Cuma vaazında, hükümet bölgeleri dışında ikamet eden akrabalarını uzlaşma için geri dönmeye ikna etmeleri konusunda insanlara çağrıda bulunuldu. Hükümet, vatandaşları geri dönmeye ve uzlaşmaya ikna etmek için kimse üzerinde yetkisi olmayan kabile şeyhlerini sürekli olarak kullandı. Bunlardan biri de Almanya’da iki mülteci oğlu olan ve insanların başkalarını ikna etmeden önce iki oğlunu dönmeye ikna etmesi gerektiğini düşündükleri Fawaz Al-Waqaa’ydı.
Bir diğeri herhangi bir şekilde itiraz olmadan Rus subaylar eşliğinde SDG’nin kontrolündeki bölgelerde helikopter turu yapan Şeyh Nawaf Al-Beşir’di.
Güvenlik ve Askeri Komite Şefi Salih Mahmud Yunus, Suriye’nin üst düzey istihbarat Subayı Husam Luqa ve hükümet güçleri tarafından arandığı söylenen milis liderlerden Firas Al-Irakiya’nı el Mayadin şehrindeki uzlaşmanın ilk gününde hazır bulundukları bildirildi. Al-Irakiya’nın şu anki konumu bu söylentilerin yayılmasına sebep oldu.
Rejim güçlerinin amacı, en önemli alanlardaki Deyrizor, el Mayadin ve Ebu Kemal gibi şehirlerde üç uzlaşma noktası açmaktır. Uzlaşma sürecinde yer almak isteyenler bu üç bölgeden en yakın olanı seçmek zorundaydı.
el Mayadin’de en büyük güç Rusya’ya ait olmakla birlikte, İranlı milislerle hükümet güçleri de bulunuyor.
Ancak asıl ikilemin görüldüğü yer İran bağlantılı milislerin kontrolü altında bulunan ve Rusya tarafından uzlaşma girişiminin öne sürüldüğü ve İran’ın karşı çıktığı yer olan Ebu Kemal’dır.
el Mayadin’deki uzlaşma dönemi on gün ya da daha az sürebilirse, Rusya Ebu Kemal’da bir merkez açmak zorunda kalacak. Bu yapılmazsa, mevcut durum Rusya’yla İran’ın Deyrizor’daki hatta tüm Suriye’deki arzularına yönelik çatışmayı ortaya çıkaracaktır.
Vilayette bulunan ve K.M. olarak adlandıracağımız üniversiteli bir kız öğrenci, uzlaşma ve yerinden edilenler konusunda Suriye Kardeşlik, Sosyalleşme ve Yardımlaşma Derneği’ne verdiği röportajda şunları söyledi: “Ne dönüşünden bahsediyorlar! Vilayette, bu cehennemden kaçmak için en yakın fırsatı kollayan kadınlar, yaşlılar ve yerel milislerden başka hiç kimse kalmadı.” K.M. Hanım, spor salonuna (uzlaşma merkezi) gidenlerin çoğunun Milli Savunma mensuplarından oluştuğunu, fotoğraf çektirmek ve Fırat’ın doğusundan döndüklerini göstermek için oraya gittiklerini sözlerine ekledi.
Suriye Kardeşlik, Sosyalleşme ve Yardımlaşma Derneği ile yapılan bir başka röportajda, Deyrizor’un doğu kırsalındaki yerel milislerden birinde gönüllü olan ve T.F. olarak adlandıracağımız bir kişi şunları söyledi: “Bize uzlaşma merkezlerine, en yakın uzlaşma merkezine (el Mayadin şehri) gitmemiz gerektiği söylendi. Kameralar önünde bizim Fırat’ın doğusundan dönen siviller olduğumuzu göstermeye çalıştılar. Bazı sivil hükümet dairelerindeki çalışanlarda da ceza almamak için katılanlar olduğu bildirildi. T.F. sözlerini “Bana Türkiye’ye kaçmama yetecek kadar para verin, söz veriyorum bugün kaçarım ama sadece ben değil, onlarca, yüzlercesi gider” diyerek bitirdi.
Deyrizor’da ikamet eden Aktivist Z.A., Suriye Kardeşlik, Sosyalleşme ve Yardımlaşma Derneği ile Deyrizor kentindeki uzlaşmaların gerçekliğine yönelik yaptığı röportajda: “Esad hükümeti 14 Kasım Pazar sabahı Deyrizor’daki spor salonunda sözde ulusal uzlaşma sürecini başlattı ve bu Beşar Esad’ın Deyrizor halkına tanıdığı ‘ayrıcalık’ olarak gösterildi. Hükümete sadık aşiret şeyhlerinin çağrılarıyla benzeri görülmemiş bir medya kalabalığı ve muazzam bir propaganda vardı. Operasyon, SDG’ye yönelik Türk askeri operasyonunun yankılarının ardından başladı. Hükümetin Deyrizor (Cezire) bölgelerine girmek üzere olduğuna yönelik pek çok söylenti Rusya’nın SDG ile yakınlaşmasında ve SDG kontrolündeki doğu Suriye topraklarında büyük ölçüde yayılmasında etkin bir rol oynadı. Söylentiler adeta bir orman yangını gibi hükümet bölgelerinde yayıldı. Bu bölgelerde hükümetin yakında oradan geçeceğine dair birçok söylenti halk arasında yayıldı, ancak daha sonra olanlar ve Türkiye’nin operasyon için yeşil ışık yakmaması buna engel oldu.”
Ayrıca sözlerine, Cezire’ye daha fazla insanı çekmek için koordine edilen ve hükümet başkanı tarafından yayınlanan kararnamenin özellikle Deyrizor (Cezire) halkına yönelik olduğunu da ekledi. Baggara büyüklerinden olan Nawaf Al-Bashir, kabilenin gençlerini uzlaşmaya ikna etmek ve hükümet bölgelerine göndermek için Cezire’de pek çok Baggara ileri geleniyle bağlantıya geçmeye çalıştı ve milis üyelerinin onları korumasıyla ilgileneceğini ve hükümetin onlara zarar vermeyeceğini taahhüt etti.
Uzlaşma pazar sabahı, hepsi Cezire’de yerlerinden edilen yaklaşık 60 kişilik yaşlılardan oluşan küçük bir kalabalıkla başladı.
Esad rejiminin medyası oradaydı. Çok sayıda Ulusal Savunma, Askeri Güvenlik mensubu ve Bashir’e bağlı aşiret milisleri, uzlaşma için Cezire bölgelerinden gelen genç adamlar olarak gösterildi ve fotoğraflandı. Bu tiyatro gösterisi birkaç aktivist tarafından ortaya çıkarıldı. Videoda görünen kişilerin çoğu aslında hükümete bağlıydı.
Belki de en göze çarpan olay, Marat kasabasında ikamet eden, Esad hükümetinin kendisini kutladığı ve dönüşünü bir başarı olarak nitelendirdiği için bu uzlaşmayla dönenlerin en önde geleni olan Khalaf Al-Asaad’ın dönüşüydü. Eski SDG Yasama Konseyi Başkanı olan Asaad, 2020’de 5 milyon Suriye sterlininin zimmete geçirilmesine yönelik yolsuzluk suçlamasıyla Özerk Yönetimdeki görevinden alınmıştı.
Bu kişi daha önceden Suriye’nin doğusu IŞİD’in kontrolündeyken Diwan Al-Da`wah’da (IŞİD Davet/Tebliğ Divanı) bulunmuştu.
Bildirilenlere göre, uzlaşma yoluyla geri dönenler arasında Deyrizor’da büyük bir uyuşturucu satıcısı olan Shukri Al-Jasser Abu Dabbah ile bazı eski IŞİD üyeleri de bulunuyor.
Kaçakçılık yoluyla Fırat’ın karşısındaki Cezire bölgelerinden dönen 5 sivilin Bukrus kasabasında üç günü aşkın bir süre boynca tutuklandığı hükümet güçlerince belgelendi. Aralarında kadınlar da vardı.
Uzlaşmanın başlangıcı olmasına rağmen Dördüncü Tümen güçleri onları Deyrizor’a götürdü.
Özet olarak, geri dönenlerin çoğu, Cezire bölgesinde ve kuzey Suriye’de acı bir şekilde ülke içinde sürgün edilen yaşlı vatandaşlardı.
Çok az genç geri döndü ve yetkililer tarafından arananların çoğu petrol kaçakçıları, uyuşturucu tacirleri ve muhbirler olarak biliniyordu ve çoğunlukla hükümetle işbirliği içerisinde olup bölgelerine geri döndüler.
Cezire halkı hala uzlaşma girişimlerini ciddiye alamıyor ve Şamiye bölgesindeki yerinden edilen kişilerin (ÜİYOK) pek çoğu hala geri dönmeyi reddediyor.
Kapak Fotoğrafı: Deir ez-Zor’daki spor salonunda bulunan Uzlaşma Merkezi (Sosyal Medya)