Suriye’nin merkezindeki Hama vilayetinde, şehrin kentsel gelişiminde onlarca yıl durgunluk yaşanması nedeniyle ortaya çıkan birçok gecekondu yerleşimi bulunuyor.
1982 yılında Hama kentindeki kapsamlı kamulaştırma, medya ve insan hakları savunucuları tarafından yeterince ele alınmadı. Bunun nedeni de tarihi şehrin merkezine yapılan askeri saldırı sonrasında arazi üzerinde hak sahibi olanların çoğunun zorla ortadan kaybedilmesidir.
Şubat 1982 tarihinde, Suriye ordusunun Müslüman Kardeşler’in ayaklanmasını bastırmak için Hama kasabasını 27 gün boyunca kuşatması sırasında Hama katliamı gerçekleşti. İlk raporlar 1000 kişinin öldürüldüğü yönündeydi, ancak sonra yapılan bazı araştırmalar, çok daha fazlasının belki de on binlerce kişinin öldürüldüğünü ortaya koydu.
Bu katliam, modern Ortadoğu’daki tüm Arap hükümetlerin kendi halklarına karşı yaptıkları katliamlar içinde en çok ölüme yol açan eylemlerden biri olarak anılıyor.
Kamulaştırmayı kanıtlayan belgelerin ve resmi kararların olmaması, Suriye rejiminin bu konuyu karartmak istediğini göstermektedir.
Hükümet güçlerinin Hama kentinde çıkan silahlı ayaklanmayı bastırmak amacıyla Şubat 1982’de gerçekleştirdiği askeri operasyonlardaki aşırı güç kullanımı, Hama’nın yerleşim, ticari ve tarihi mahallelerinin bir kısmının yoğun bombardımanda yıkılmasına neden oldu.
Hama şehir merkezinde geniş bölgelere yayılan el Kilani, Ben el Hareen, Zenbaki, el Şarkiye ve el Barudiye mahalleleri tamamen yıkılan bölgeler arasındaydı. el Kilani ilçesi, tarihi saraylarıyla ünlü bir arkeolojik bölgeydi.
Bu mahalleleri yerle bir ettikten sonra hükümet, bu konutların inşa edildiği araziyi kamulaştırdı ve orada yaşayanların tekrar evlerini inşa etmelerine engel oldu. Orada yaşayanlara başka mahallelerdeki akrabalarının evlerine taşınmaları söylenip, onlara ne kalacak bir yer ne de tazminat verildi.
Devam eden nüfus artışıyla birlikte, yukarıdaki sebeplerin tümü de şehir içindeki gayrimenkul ve daire fiyatlarında önemli bir artışa neden oldu. Tüm bu yaşananlar, insanları şehirden uzaktaki müşterek arazilerin üstüne Hama sakinlerinin “Maşa’a” olarak adlandırdığı “gecekondu yerleşimleri” inşa etmek gibi alternatif seçenekler bulmaya sevk etti.
1983 tarihli 20 Sayılı Kamulaştırma Kararnamesi’ne dayanarak bölgeyi kamulaştırmak için çıkarılan 2462 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın yayınlandığı Ekim 1986 tarihine kadar, hükümet güçleri mahalleleri ele geçirmeye devam etti. Bu karar aynı zamanda mülk sahiplerinin hükümet karşıtı siyasi eğilimlerine ilişkin şüpheler iddiasıyla, şehir içinde yıkılan mahallelerin dışında bulunan hasarsız onlarca mülkü de etkiledi.
20 Sayılı Kararname, Savunma Bakanlığı da dahil olmak üzere tüm bakanlıklara, başkanlıklara ve kamu kurumlarına kamu yararına özel mülkiyeti kamulaştırma hakkı verdi.
Bölgenin kamulaştırılmasının nasıl bir kamu yararı oluşturacağı belirtilmeyen kamulaştırma kararı, bu mahallelerin yıkılmasından dört yıl sonra, yani ancak 1986’da resmi olarak ilan edilerek ertelendi. Oysa mülkler 1982’nin başlarından itibaren kamulaştırılmasıyla, hükümet güçlerine arkeolojik değere sahip kalıntılar da dahil olmak üzere bölgeleri yağmalamak için yeterli zaman verildi.
Güvenilir bir insan hakları kaynağına göre, 2462 sayılı kamulaştırma kararında, kamulaştıranın kim olduğu veya gerekçelerinin neler olduğu açıkça belirtilmiyor. Kamulaştırma kararı, hayatta kalanlara veya asıl maliklerin mirasçılarına tazminat ödemek için gerekli bütçeyi bile ayırmadı. Şehirdeki yıkımın boyutunu fiilen örtbas eden 2462 sayılı karar “güvenlik nedenleriyle” yayınlanmadı.
el Kilani mahallesinin arazileri, kamulaştırmanın ardından Hama Polis Komutanlığı, Baas Partisi Şubesi ve Apamea Oteli gibi kamu ve siyasi kurumlar tarafından kullanıldı. el Hareen, el Şarkiye ve el Barudiye arasındaki mahallelerin topraklarının bir kısmı Nüfus Kayıt Departmanı için ayrıldı. Bir postane, sokak pazarı, okul, halk otobüsü durağı ve 2003’ten sonra da bir gençlik konut projesi eklendi.
Beşar Esad geç de olsa şehirle uzlaşma yapmak için geldiği düşünülen ilk ziyaretin ardından, 2000 yılında Resmi Gazete’nin 32 Sayılı birinci bölümünde yayımlanan ve 2000 tarihli 123 Sayılı Kararname’yi yayınladı. Kararnamede, daha sonra kısmen veya tamamen kamulaştırılan şehirdeki yapılaşmamış bölgelere yayılmış olan yüzlerce gayrimenkulün kamulaştırma kararının geri alınması belirtiliyordu. Bu karar sonrasında, birçok aile alternatif mülk veya barınma tazminatının verilmesi ve 18 yıldan beri gecikmiş olan haklarını geri almak için dava açtı.
2011 yılında Suriye ayaklanmasının başlamasıyla birlikte, bu gecekondu yerleşimlerinden bazıları, göstericiler için toplanma yerleri ve yetkililer tarafından aranan güvenlik personelinin saklanması için güvenli alanlar olarak kullanıldı. Bu amaçla tercih edilmelerinin başlıca nedeni, konutların düzensiz dağılımı, nüfus yoğunluğu ve coğrafi olarak ayaklanma ihtimali olan bölgeler olmaları yüzünden güvenlik güçlerinin bu bölgelere girmekten korkmasıydı.
2012 yılında hükümet, Hama şehrinin kontrolünü tamamen ele geçirdikten sonra, tüm Erbain gecekondu yerleşimi (tahmini yıkılan alan: 10 hektar) ve Vadi el Coz (tahmini yıkılan alan: 10 hektar) şehrin kentsel planlamasına dahil edilmediği için yıkıldı. Ancak yıkımın arkasındaki asıl neden, ayaklanma için kuluçka olarak ayrılan bölgeler oldukları için siyasi ve güvenlik amacı taşıyordu. el Erbain’in hemen yanındaki mahallede yaşayan bir kadın şunları söyledi: “Yıkımdan sonra ordu mahallemize geldi ve hoparlörlerden, buradan tek kurşun atılması halinde Vadi el Coz ve el Erbain’i yok ettikleri gibi mahallemizi de yok edeceklerini söylediler.”
Erbain mahallesinin kuzeyindeki Erbain gecekondu yerleşimi, Hama’nın kuzey girişi boyunca 3 kilometrelik bir mesafeye yayılıyordu. Hizmetten tamamen yoksun tek katlı evlerde yaşayan yaklaşık 40.000 kişiye ev sahipliği yaptığı için şehrin en büyük bölgelerinden biri olarak kabul ediliyordu. Yerleşimler, özel mülkiyetteki tarım bölgeleri olan ve resmi şehir planlama belgelerinde yer almayan araziler üzerine inşa edildi. Aynı durum şehrin kuzeyindeki Masaken el Daheriye’nin önündeki “Vadi el Coz” olarak bilinen Halep Yolu yerleşimi için de geçerli.
Evi yıkılan bir ev sahibi şunları ifade etti: “Mahallemize yaklaşan buldozerler gördük ama bütün evleri yıkacaklarını aklımıza hiç getirmediğimiz için evimizde kaldık. İki gün sonra sıra bizim evimize geldi. Tüm eşyalarımızı orada bıraktık. Bir dakika bile kalmaya korktuk çünkü buldozerler yakınlardaki evleri yıkarken evimiz sallanıyordu. Buldozerler evimize yaklaştığında kocam askerlerle konuşmak için dışarı çıktı. Kocam evimizi yıkmamaları için yalvarıp durdu ama onlar ‘yıkacağız, yıkacağız’ diye bağırdılar. Bize sebebini bile açıklamadılar.”
Eylül 2018’de Hama Valiliği konseyi, ihlal edilme bahanesiyle izinsiz yapılar da dahil olmak üzere Hama’nın güneyindeki Nakarna mahallesinin tamamını ve daha önce konut idaresi tarafından kurulan organize konut bölgesini yıkmaya karar verdi. Yıkım işlemleri tam bir hafta sürdü. el Nakarna, 1983 yılında rejim yararına kamulaştırılan tarım arazileri üzerine inşa edilmişti.
55 yaşındaki Hamalı vatandaş Ebu Muhammed, “12 yıldır ev sahibi olmayı bekliyordum. Dün iş makinaları temelleri kazıp inşa ederken bugün evleri yıkıyor” dedi. Neler olduğunu sorduğumuzda şu ifadeleri kullandı: “Kararı hükümeti aldı. Belediye meclisine mahalleyi tamamen yıkma emri verildi.” Ebu Muhammed sözlerine şöyle devam etti: “Bunca yıldır beklediğim, maaşımla taksit taksit ödediğim, çocuklarıma barınacak bir yer olmasını hayal ettiğim evi işte böyle yıktılar. Bu ev için kendimi ve ailemi birçok temel ihtiyaçtan mahrum bıraktım.” Ebu Muhammed’in eşi, tek hayallerinin “şehrin caddelerine bakan evlerinin balkonunda her sabah bir fincan kahve içmek” olduğunu söyledi.
Mahallenin bir diğer sakini Abdul-Latif, şunları ekledi: “Vadi el Nakara gecekondularında yaşayanların yarısından fazlası şehri kurtarılmış bölgelere veya komşu ülkelere terk etmiş durumda ve döndükleri anda tutuklanacakları için geri dönme ve haklarını savunma olanağına sahip değiller.”
Daha önce bahsedilen gecekonduların aksine, çoğunlukla hükümete sadık olanların yaşadığı ve içinde onlarca Ulusal Savunma Kuvvetleri mensubunun bulunduğu el Tab ve el Tayyar yerleşimleri ise yıkılmadı. Hama valiliği ve belediyesi, bu iki yerleşim yerindeki yıkım kararlarını görmezden geldi ve hatta içinde önemli yollar inşa etti. Bu iki yerleşim yerinde son yıllarda kentsel büyüme gerçekleştiriliyor.
2011’de Suriye ayaklanmasının patlak vermesinin ardından Hama’daki protestolara katılan halk temsilcilerinin taleplerinden bazılarının, tüm gayrimenkuller için 2462 sayılı Kamulaştırma Kararnamesi’nin iptal edilmesi ve hak sahiplerine tazminat ödenmesi olduğunu belirtmekte fayda var. Tabii ki bunlar yerine getirilmedi.
Bu konuyla ilgili son olarak, Hama Kent Konseyi’nin kentteki 430 evi yıkma ve orada yaşayanları bu sert kışın ortamında yerinden etme kararının oldukça acımasız olduğunu vurgulamak gerekir. Meclis üyesi Muhammad Abdul-Karim, 16 Aralık’taki meclis oturumunda Halk Meclisi’ne bir itiraz dilekçesi sunarak, Hama Kent Konseyi’nin polis ve çalışanlarının 430 evi yıkmak ve orada yaşayanları evsiz barksız bırakmak üzere olduğunu doğruladı.
Abdul-Karim, bu yıkımın amacının “1600 dönümlük kamulaştırılmış araziyi içeren Hama Üniversitesi’nin çevre duvarını yeniden inşa etmek” olduğunu açıkladı.”
Ayrıca, yıkımla tehdit edilen evlerin Hama Üniversitesi’nin henüz inşaatı tamamlanmayan duvarının hemen yanında olduğuna dikkat çekti. Metresi 35 Suriye lirası karşılığında el konulan bu evlerin yıkılmaması için, üniversitenin imar sorumluları, inşaat planını 50 metre öteye kaydırabilirdi.
30-40 yıl önce arazilerin kamulaştırılması nedeniyle yerinden edilmiş olanlar, şu anda hiçbir adalet yolu bulamamakta, çünkü çoğu sadece hayatta kalmak için mücadele veriyor.
Kapak fotoğrafı: Hama Valisi, Hama’daki evlerin yıkımını denetlerken