Suriyelilerin güvenli ve gönüllü geri dönüşü, çatışmanın çözümlenmesinde ana unsur olarak kabul edilse de SACD, “güvenli ortam” kavramının Suriyeliler tarafından nasıl tanımlandığında dair geniş kapsamlı bir araştırma yürüten ilk kuruluştur. Cenevre Konferansı’nın ikinci paneli, SACD raporu üzerinden, “güvenli bir ortamın” varlığı ve bunun için beklenen koşulların nasıl gerçekleştirilebileceği konusunda Suriyelilerin attığı somut adımlara odaklandı. Aynı zamanda, farklı sebeplerden dolayı ülkelerine dönen Suriyelilerin karşılaştıkları ve erken geri dönüş sürecinin oluşturabileceği potansiyel zorluklara da değinildi. BMMYK temsilcileriyle şeffaf bilgi alışverişinde bulunabilmeleri açısından Suriyelilere büyük bir fırsat sunulmuş oldu.
Panelin başlığı “Suriyeye Güvenli ve Onurlu Dönüş: Bölgede Barış ve İstikrarı Sağlamanın Kilit Noktaları” olarak belirlenmiş, moderatörlüğünü Avrupa Barış Enstitüsü Barış Uygulamaları ve İnovasyon Birimi Başkanı Paul Seils yapmıştır. Panelde mültecilerin geri dönmeleri için baskı vaya zorlamaya maruz bırakılmaması gerektiği netleştirilmiştir. Bugün Suriye’deki koşulların kalabalık bir Suriyeli mülteci grubunun geri dönmesine elverişli olmadığı konusunda hemfikir olunmuştur. Ayrıca, Suriyeli mülteciler ve BMMYK gibi uluslararası kuruluşlar arasında güven bağı kurulması ihtiyacına da dikkat çekilmiştir. Son olarak, geri dönüş için ön koşul olarak siyasi bir çözümün kesinleşmesi hususunda fikir ayrılıkları olsa da panelistlerin tamamı, geri dönecek mültecilerin gözaltı veya siyasi zulüm görmeyeceklerinin kesinleşmesi gerekliliğini kabul etmiştir.
SACD’dan Dr. Marwan Nazhan, SACD’ın Suriye’de Güvenli Bir Ortam için Yol Haritası raporuna genel bir bakış sunarak konferansın geleneksel açılışını yaptı. Belgenin giriş bölümünde, belge boyunca kullanılan çeşitli terimlerin tanımları ve Suriyelilerin geri dönüşünün önündeki mevcut engeller açıklanmaktadır. Rapor ayrıca Suriye halkının geri dönüşü için Suriye’de güvenli bir ortam sağlamak amacıyla yapılması gerekli olan reformları da açıklamaktadır: geri dönmeleri için Suriyelilere güven verecek geri dönüş öncesi önlemler, dönüşü kolaylaştırmak için gerekli önlemler ve dönüş sonrası önlemler. Dr. Nazhan, ortam hazır olmadan Suriyelilerin geri dönmeye zorlanmasının, genç erkeklerin işsizlik nedeniyle uyuşturucu ticaretine ve hatta teröre yönelebileceği göz önüne alındığında bunun, bölgede birçok açıdan karmaşaya neden olacağını açılış konuşmasında belirtti. Ayrıca, geri dönmeye çalışan bir arkadaşının hikayesini anlatarak, geri dönenlerin büyük risk altında olduğunu kaydetti:
Ben bir tıbbi doktorum. Çok sayıda arkadaşım var ve onlardan biri hiçbir harekete katılmamış. Kişisel olarak kendini geliştiriyor ve tıp kariyerini sürdürüyordu. Birkaç ay önce evine dönme kararı aldı. Dönüşünden yalnızca 20 gün sonra, hiçbir sebep gösterilmeksizin gözaltına alınarak 4 ay boyunca cezaevinde kaldı. Sanıyorum 4 ay kalmasına rağmen 6000 dolar ceza ödedi. Orada fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kaldı. Sonrasında onu görenler durumunun bir daha normale dönmediğini söylüyordu. Bunu söyleyenler onu şahsen tanıyanlar.
Herhangi bir geri dönüş hamlesi yapılmadan önce, makalede tartışılan siyasi ve insani reformların yapılmasının önemini yineleyerek sözlerini noktaladı.
SAWA Yardım ve Kalkınma Derneği’nden Dr. Rouba Mheissen gönüllü geri dönüşün ne olduğunu açıkladı. Lübnan’daki Suriye kamplarının yeterli altyapıya sahip olmadığını ve sürekli fiziksel ve yasal tehditlerle, kötü ekonomik şartlarla ve Suriyelilere geri dönmeleri için baskı yapan bir hükümetle karşı karşıya olduğunu anlattı. Ülkelerinin güncel durumundan habersiz oldukları da göz önünde bulundurulduğunda bu, bilinçli ve gönüllü bir geri dönüş süreci olarak kabul edilemez. Bu şartlar altında ülkelerine dönmeye zorlanan Suriyelilerin çoğu bir kez daha Suriye’den kaçmayı tercih ediyor.
Ayrıca, Suriye Rejimi’nin mültecileri geri getirmekteki arzusunu sorgulayarak bunun nedeninin mültecileri meşrutiyeti elde etmek ya da ayrıcalık ede edebilmek için siyasi bir destek olarak görmesi olabileceğini belirtti. Suriye’deki halkın aldığı fon ve yardımlara değinerek, burada bir denge sağlanması gerektiğini açıkladı: “Rejimin oradaki vatandaşlarına yardım ve fon sağlamasını engellemeliyiz, Suriyelilerin çoğu rejimin yönettiği bölgelerde zor koşullarda yaşamakta.” “Buradakiler bizim kardeşlerimiz. Geride durmak tek başına bir siyasi duruş değil, onlar da insan ve onları savunmamız gerekiyor.”
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ofisinden Alexander Tyler, özellikle 2001 sonrası Afganistan’a olmak üzere mülteci dönüşlerine ilişkin bazı tarihi örnekler vererek başladı. “İnsanların geri dönmesi için siyasi bir anlaşma gerekli olmasa da, anlaşmalar ilişkinin yeniden inşa edilebileceği bir mekanizmadır. İnsanlara geri dönüş kararlarında güven verir”, diyerek insanların geri dönmek için teminata ihtiyacı olduğuna dikkat çekti. Ayrıca, BMMYK’nin niyet anketinin SACD’ın kendi niyet anketine benzer sonuçlar gösterdiğini açıkladı: Suriyelilerin çoğu eninde sonunda geri dönmek istese de, “gerçekçi ve sistematik herhangi bir kontrol yapmamıza olanak sağlayacak bir çerçevemiz yok.”
Tyler, geri dönüşte BMMYK’nın üzerine düşen sorumluluğu da belirtti:
BMMYK’nin geri dönüş ve iltica açısından genel konumunu yeniden ifade edeyim. Bugüne kadar, BMMYK’nın geri dönüşü zorladığına veya bizim, Suriye içinde geri dönüşü teşvik edecek erken iyileşme gibi faaliyetlerde bulunduğumuzu öne süren pek çok makale okudum. Ama şimdilik sadece şuna cevap vereyim. BMMYK’nın öncelikli amacı ve odak noktası iltica edilen yerlerde ve mültecilerin yaşadığı komşu ülkelerdeki güvenliği sağlamaktır çünkü, tüm dünyada sığınma kararı verilmesini öneren resmi yasal belgelerimize göre, Suriyelilerin büyük çoğunluğunun uluslararası korumaya ihtiyacı bulunmakta, aynı zamanda sığınma haklarının korunması ve istedikleri ülkeye sığınma talebinde bulunma haklarının sağlanması gerekmektedir. Nokta. Bu, ana unsurdur.
Şimdi, iltica hakkının yanı sıra insanlar, istedikleri zamanda ülkelerine geri dönme hakkına da aynı derecede sahiptir. İsterlerse ülkede tam güvenlik sağlanmadan dönmeyi de seçebilirler. Biz bu kişileri aksine ikna edecek tavsiyelerde bulunmayız. Sadece orada yüzleşecekleri riskleri anlatır ve tam bilgi sahibi olarak karar verdiklerine emin oluruz.
Konuşmasını sonlandırırken, Dr. Mheissen’in de bahsettiği Lübnandaki mültecilerin baskı altında olmasının ana nedeninin finansmandaki düşüş olduğunu belirtti. Bağışçı ülkeleri Suriyeli mültecilere odaklanmaya çağırdı ve mülteciler geri dönmeleri için baskı altına alınırsa bunun ev sahibi ülkelerde istikrarsızlık ve yoksulluğa yol açabileceğini ve Avrupa’da telafi edilemeyecek büyük ölçülü dış yönlü harekete yol açacağını belirtti.
Son olarak, Avrupa Barış Enstitüsü’nden Refik Hodzic, “Geri dönüş için siyasi anlaşma kesinlikle şart,” dedi. “Vereceğim örnekler bunu destekler niteliktedir ya da koşullardaki değişikliklerle sonuç vermeyi garanti etmektedir.” Geçen yıl Suriye’ye geri dönen sayısının yerinden edilen kişi sayısından düşük olmasının bölgede hâlâ geri dönüş için güvenli ortamın sağlanmadığına işaret ettiğini belirtti.
Hodzic, Bosna ihtilafı sonrasında yapılan siyasi anlaşmayla ilgili tecrübelerini şu şekilde aktardı:
Dayton Anlaşması Kasım 1995 yılında imzalandığında Bosna’dan çok uzakta, Yeni Zelanda’da yaşıyordum. Kasımda anlaşma imzalandı ve ben aralıkta evime dönüyordum. Neden mi? Çünkü artık benim haklarımı koruyacak bir anlaşma mevcuttu. O andan itibaren eve dönmem yedi yıl sürdü. Yedi yıl sonra yürürlüğe konan ve aslında genel hatlarıyla yazılmış olan anlaşma, bizim deyimimizle güvenli bir ortam anlaşmasıydı. Sizlerin sahip olduğunuz bilgiye ve tecrübeye biz sahip değildik. Fakat haklarımızı geri alabilmek için bir temele sahip olmuş olduk. Böylelikle, Mart 1996’da, şehrimden bizi kovan, bizleri öldüren, toplama kamplarına hapseden o kişilerle müzakere etmeye giden ilk delegasyonun bir parçasıydım. Müzakerelerde görüştüğümüz kişilerden üçü sonrasında savaş suçlarıyla yargılandı: emniyet müdürü ve belediye başkanı ve yönetimi.
Fakat o zaman elimizde haklarımızı koruyan bir anlaşma mevcuttu. Görüşmelerimizden sonra bize istenmediğimiz mesajını vermek için mezarlıklarımızı kazdılar. Fakat anlaşmamız bize geri dönebilmemiz için temel sağlıyordu. Bizi durduramayacaklardı. Çünkü bu anlaşmayla bizler şunu söyleyebiliyorduk: “Ya anlaşmaya uyun ya da biz savaşmaya devam edeceğiz.” Bildiğiniz gibi yapılan bir anlaşmaya uymamanın sonuçları vardır. Eğer bir anlaşma yoksa, Alexander’ın da dediği gibi, güvenliği birilerinin temin etmesi gerekir. Kosova’da bunu NATO yaptı. NATO: “Geri dönebilirsiniz çünkü biz buradayız, artık sizi tehdit edemeyecekler çünkü sizi koruyacağız!” dedi.
Hodzic sonrasında, anlaşmanın sosyal güveni sağlamadığını, ülkeye zulmedenlerin hala gücü ellerinde tuttuğunu ve yaptıkları anlaşmanın uluslararası anlamda güvence sağlamaması nedeniyle tam anlamıyla yürürlüğe konulamadığını ekledi. Sığınma talebinde bulunanları korumanın önemine dikkat çekerek mülteci kamplarındaki milyonlarca Suriyeli için siyasi anlaşma yapılması dışında başka bir alternatif olmadığını belirterek sözlerini noktaladı.
Tyler, konuşmasının devamında siyasi anlaşmanın ne derece gerekli olduğuna dair soruları yanıtladı:
Bence burada hepimiz ortak bir paydada buluşuyoruz. Demek istediğim, siyasi bir anlaşmaya gerek olmadığı düşüncesi oldukça popüler. Bu, insanların, dönüp dönmemek konusunda kendi seçimlerine saygı duymak ve bunu siyasi bir meseleye dönüştürmemek gerektiğine dair anlayıştan geliyor. Fakat ben bunun yapılabilmesi için bir güvence sağlanması ve bunu sağlayacak bir zemin belirlenmesi gerektiğine inanıyorum. Bunu yapmanın en iyi yolu da genellikle siyasi bir anlaşma yapılmasıdır. Size bunun arka planını kısaca anlatmak isterim. Hatırlarsanız 2018’de Rusya Devlet Başkanı Putin, yanlış hatırlamıyorsam yaklaşık bir milyon insanın Aralık 2018’de ülkelerine dönmeleri gerektiğini açıklamıştı.
BMMYK ise bu açıklamadan önce Şubat ayında kapsamlı bir koruma çözümü stratejisi yayınlamıştı. Uluslararası standartlara ve mültecilerin konumlarına ilişkin tartışmalara dayanan eşikler vardı. Bu belge, gerekli koşulları bildiren, birincil modeldi. Ayrıca affın gerekli olduğunu, hakların güvence altına alınması gerektiğini, bunları belirleyecek bir mekanizmanın oluşturulması ihtiyacını belirtmekteydi. Rusya tarafından bakıldığında bu, politik gündem nedeniyle birçok insanın geri dönmesi için mültecilerin geri dönüşlerinin siyasallaştırılmasıydı fakat sonrasında (bunu söyleyen ben olmak istemezdim ama) Batılı devletlerden gelen tepki “siyasi anlaşma yoksa geri dönüş de yoktur” oldu.
Bu ikisini eşit tuttuğum anlamına gelmiyor. Ama söylenenler politik ifadelerdir. Bunlar belirli bir bakış açısından kaynaklanmıyordu. Rusya ile bir siyasi oyuna ve yeniden yapılanmaya girmek istememekle ve aynı kefeye koyamadığım diğer meselelerle ilgiliydi. Biz burada devreye girerek en başından beri söylemek istediklerimizi söyledik. Bu, Rusya’nın veya Batı’nın ne düşündüğüyle ilgili bir şey değil, bu mültecilerin düşünceleriyle ilgili. Suriyeliler ne düşünüyor? Tam bu noktada sistematik araştırmalarımıza başladık çünkü yapmak istediğimiz şey, insanların hayatlarını etkileyen kararları onlar adına politik gündeme dayanarak yönlendirmeye çalışan siyasi tartışmaları bir kenara bırakıp, “bu artık kişinin sığınma talebinde bulunmak veya ülkesine geri dönmek arasında kendi seçimine bırakılmalıdır” anlayışıyla hareket etmekti. Fakat bahsettiğimiz bu seçim, hayati önem taşımakta ve her daim korunmalıdır. Tüm bunları politize etme tartışmasına geri dönmek istemediğim için siyasi bir anlaşmaya varmanın tek şart olmadığı anlayışıyla hareket ediyorum. Ama tabii ki ülkenin ve vatandaşlarının durumunu yeniden tanımlamak ve bunu güvence altına almak daha etkilidir. Tercihimiz bu olsa da vardığımız konumda şahıslara ve onların tercihlerine odaklanmaya çalışmalıyız.
Tyler sözlerini BMMYK’nin, uluslararası aktörlerden ziyade Suriyeli mültecilerin görüşlerini anlamayı öncelediğini belirterek noktaladı.
Tyler’a cevap olarak Dr. Mheissen mülteci sorununun politikleştirilmesini önlemeye çalışmanın bir sonuç vermeyeceğini çünkü zaten tüm Suriye Rejimi, komşu ülkeler, Avrupa ve Rusya gibi tüm aktörlerin bu konuyu politikleştirdiğini savundu. Ayrıca, siyasi anlaşmanın şart olmasının yanında siyasi süreç durgunken sivil toplum aktörleri ve izleme mekanizmaları oluşturmak veya geri dönüşleri takip etmek gibi başka önlemlerin alınabileceğini belirtti.
Daha sonra sorular ve yorumlar kısmına geçildi. Sorular özellikle BMMYK’dan Alexander Tyler’a yöneltildi. Soruların bir kısmı Alexander Tyler’ın mültecilerin çoğunun ekonomik nedenlerle ülkesine dönmekten çekindiğine dair iddiasına karşı çıkmaktaydı. Diğer sorular Suriye’deki mevcut siyasi koşullar göz önüne alındığında gönüllü geri dönüşlerin mümkün olup olmayacağı üzerineydi. BMMYK’nın mültecilerin sesine kulak verip vermediğini sorgulayanlar da oldu.
Tyler sorulara yönelik şu cevapları verdi:
Sanıyorum birçok soru BMMYK’ye yönelik önyargılar taşımakta veya BMMYK’nin bir şekilde mültecilerin çıkarlarından ziyade bazı hükümetlerle yapılan iş birlikleri ya da gizli anlaşmalarla karar almakta olduğu fikriyle sorulmuş. Bakın, bu görüşleri değiştirebileceğimi sanmıyorum. Eğer bu görüştüyseniz de buna anlayış gösteriyorum. Tek söyleyebileceğim 10 yıldır bunlar üzerine çalışıyorum ve CPSS yani Kapsamlı Üretim Çözümü Stratejisi makalesini yazdım. Ev sahibi hükümetlerle birçok yakın görüşmede bulunmaktayım. Bu 10 yıllık süreçte hiçbir zaman BMMYK’nın mültecilerin çıkarları etrafında oluşturmadığı bir çözüm önerisine rastlamadım. İnanmayabilirsiniz fakat tecrübelerim bu şekilde. Bununla beraber, hatalar yapıyor muyuz? Yanlış iletişim kuruyor muyuz? Evet, muhtemelen.
Bunların hesabını tutmalı ve daha iyi bir iş çıkarmalıyız. Ama eylemlerimizin arkasında kötü bir strateji yatmıyor. Aksine bizler çok karmaşık bir mekanizmayı yönlendirmeye çalışıyoruz. Politik anlamda, biz politik bir örgüt değiliz. Bence bulduğumuz doğru yaklaşım, mevcut ahlaki yaklaşımımız, mültecilerin bize bildirdiği isteklere odaklanmak ve bunları uluslararası standartlar çerçevesinde detaylandırmak fakat aynı zamanda hükümet tarafından meydana gelebilecek değişimleri göz önünde bulundurarak bunlara mültecilerin istekleri doğrultusunda çözüm üretebilmektir.
Geri dönmek isteyen mülteciler hem Suriye’deki durum hem de olası riskler konusunda bilgilendirilmeli fakat bunun dışında karar özgürlüğüne sahip olmalılar. BMMYK’nın Suriyeli mültecileri dinlemek ve odaklarını mültecilerin çıkarlarına göre düzenlemek üzerine büyük efor sarf ettiğini belirtti.
Sr. Mheissen, kapanış beyanında görev aldığı örgütün BMMYK üzerindeki şüphelerinden şu şekilde bahsetti:
2019 yılında, bu koruma belgesini oluşturmaya çalışan az sayıda örgütten biriydik. Birden dosyanın büyük bir kısmı değiştirildi ve biz görüşmelere çağırılmamakta ve dosyadaki ilerlemeyi görememeye başladık. BMMYK’da birçok iyi insanla karşılaştığımı ve bu nedenle örgütün bu yönde ilerlediğini anlayamadığımı her daim söylerim. Çünkü açıkçası, iyi niyetlerle hareket ettiğinizi biliyorum fakat şunu da unutmamak gerekiyor ki BMMYK, Lübnan’da ve Suriye’de hükümetlerin insiyatifiyle hareket etmektedir. Bildiğim kadarıyla birkaç yıl önce BMMYK dönüş için ortam oluşmadığını söylemeye çalıştığı sırada Lübnan’da çalışma izinleri iptal edildi. Durum buyken BMMYK’nin bağımsız olduğunu veya Suriyelilerin isteklerini gözettiğini söyleyemeyiz çünkü tüm ülkelerde devletin verdiği yetkilerle faaliyet gösterdiğini biliyoruz.
Alexander Tyler’ın cevabı:
Bunlar belki de yanlış adım ve yanlış bilgilendirme örnekleridir. Yanlış bilgilendirme açısından değerlendirecek olursak, bir bakıma devletlerin baskısı altındayız diyebilirim. Dört belki beş yıl önce oturma izinlerimiz konusunda Lübnan hükümetinin baskısıyla karşılaştık, orada da son zamanlarda yaşadığımıza benzer bir durum oluştu. Geçtiğimiz altı ayda yine aynı şeyi yaşadık. Bu bizim için hiçbir şeyi değiştirmez. Durum, uluslararası çalışanlarımızdan bazılarının oturma izni belgelerini almakta problem yaşamasıydı. Bu bizim için hiçbir şeyi değiştirmedi özellikle de uluslararası koruma ilkeleriyle ilgili bir konuyla ilgilendiğimiz sırada personelimiz ve teşkilatımız hükümet tarafından hedef alınıyor, bu durum gücümüzü sarsıyor, üzgünüm, bu durumda bir değişiklik olmadı.
Ben bundan sorumluyum, bu durumların hepsinden… çünkü bence… Açıkçası, ülkeler arasında istenmeyen kişi olmak BMMYK’da eskiden bir onur nişanıydı. Özellikle de ilkelerinizi savunduğunuz için istenmiyorsanız. Biz bunun arkasında duracağız. Açık konuşmak gerekirse, ikisini aynı kefeye koymak pek adil değil çünkü geçtiğimiz süre zarfında bu ölçütlerde hiçbir değişiklik olmadı. Şimdi. BMMYK’da yanlış atılan adımlar da oldu. 2018’de kapsamlı koruma çözümü stratejisini yazdım o sırada başkaları tarafından bölgesel operasyonlar çerçevesi yazılmıştı. Burada örgütümü savunmaya çalışmıyorum. Etraflıca düşünmeden alınan bir karar sonucu koruma adımlarını kitabın sonundaki ekte özetlediler ve ben bunun kötü bir karar olduğunu anladım, değil mi? Bu kasten yapılmış bir durum değildi yalnızca baskı öncesinde yapılmış bir hataydı. Özetlemek amacıyla yazının kısaltılmasına karar verilmiş ve sonrasında bu BMMYK’nın duruşunda yapılmış kasıtlı bir değişiklik olarak yorumlandı. BMMYK açısından korkunç bir iletişim hatasıydı. Açıkçası, belki sizler üzerinde ama bence en çok mülteciler üzerinde karışıklığa sebebiyet vermemek gibi bir sorumluluğumuz var, mültecilerin bunlarla ilgili soruları olduğunda karışıklık yaratmamalıyız. Mültecilerin bu belgeleri okduğunu düşünmüyorum fakat mesajımızın açık, net ve tutarlı olmasını sağlamak bizim vazifemizdir. Lütfen bir hata veya bu gibi şeyler yaptığımızda bunu bize söylemekten çekinmeyin. Ama bir değişiklik olmadı. Kesinlikle olmadı. Kapsamlı Koruma Çözümü Stratejileri yol göstericidir.
Kapanışta, diğer konuşmacılar da aynı benzer tavırdaydı: Paneldeki konuşmalar, Suriyeli mülteciler ve mültecilerin refahından sorumlu olan BM ana organı BMMYK arasında bir güven ve itimat boşluğu olduğu üzerineydi. Suriyeli mültecilerin büyük ölçekli bir dönüşü gerçekleşmeden önce gözaltı ve siyasi zulümden korunmak da dahil olmak üzere güvenlik önlemleri alınmasının gerekliliği konusunda ittifaka varıldı.