Danimarka’nın Şam ve kırsalından olan Suriyeli mülteciler için korumayı geri çekme kararı, Avrupa Komisyonu’nun resmi tutumuyla doğrudan çelişmekte ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK)’nin koruma sürecini ihlal etmektedir.
Danimarka Göç ve Entegrasyon Bakanı Mattias Tesfaye, bu kararı uygun bir şekilde gerekçelendirmede ve dahi Danimarka’yı Suriyeli mültecileri bu güvensiz durum karşısında ve Esad yönetimi altında hayati tehdidin sürdüğü bölgelere dönmeleri için baskı yapan ülkeler arasında zikreden bazı temel soruları yanıtlamada, Suriye Kardeşlik Sosyalleşme ve Yardımlaşma Derneği (SACD) ile olan doğrudan temasında başarılı olamadı. Bununda ötesinde bilgilerimize göre Danimarkalı yetkililer, Şam ve kırsalından gelen Suriyeli mültecilerin korumasını reddetmek adına “artık güvenlik koşulları geri dönüşe imkan sağlayacak şekilde ve büyük ölçüde iyileşmiş durumda” şeklinde sundukları gerekçeyi Haseke ve Halep bölgeleri için de uygulamayı düşünüyor.
SACD Derneği’nin Uyarıları Dikkate Alınmadı
Danimarka hükümetinin böyle bir karar verebileceğine dair ilk belirtilerin ortaya çıkmasıyla Suriye Kardeşlik Sosyalleşme ve Yardımlaşma Derneği (SACD), tehlikeli bir emsal haline gelebilecek durumu önlemek adına Danimarka makamları ve diğer ilgili kurumlarla iletişim kurmaya çalıştı. Bu durum, Suriye’de karşılaştıkları çatışmadan ve maruz kalınan baskıdan kaçmak için sığınılan ülkelerdeki sayısız Suriyeli mültecileri riske atabilirdi.
Hatta bunun öncesinde Danimarka’nın aktif üyesi olarak bulunduğu AB organları ile iletişime geçerek Suriye’de Esad’ın kontrolündeki bölgelere dönmek zorunda kalan Suriyeli mültecilerin tutuklama, cebri kaybolma, işkence, ölüm, zorunlu askerlik, şantaj ve tacizle karşı karşıya kaldıklarına dair belgeler ve kanıtlar sunduk.
Temmuz 2020’den bu yana elçilerle toplantılar düzenledik ve uluslararası insan hakları örgütleriyle çalışarak bu hatayı ve hatta Danimarka Mülteci Kurulu’nun (Refugee Appeals Board) Şam ve Şam’ın kırsalını, Suriyeli mültecilerin dönüşü için güvenli bölge olarak değerlendirmesindeki çelişkileri kamuya açık belgelerle sunduk. En nihayetinde bu yıl Nisan ayında Danimarka Göç ve Entegrasyon Bakanı’na, Dışişleri Bakanı’na ve Mülteci Temyiz Kurulu’na doğrudan Danimarka’nın kararının nasıl açıkça Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. Maddesini, BMMYK koruma sürecini ve Danimarka’nın Esad’ın kontrolü altındaki bölgelere yönelik önceki açıklamalarını ihlal ettiğini net bir şekilde gösteren bir açıklamada bulunduk.
Esad’ın kontrolü altındaki bölgelerde mevcut durumla ilgili sunumumuzu iki ek ile destekleyerek Danimarka Göçmenlik ve Entegrasyon Bakanlığı ve Danimarka Göçmenlik Bürosu tarafından 2018 yılına dayanan ve yakın zamanda– Ekim 2020’de – kendilerinin tekrar hazırladığı “Şam ve Şam’ın kırsalındaki güvenlik durumu büyük ölçüde iyileşti” yönündeki COI Rapor sonuçlarının yanlış ve aynı şekilde doğru olmadığı üzerinde durduk.
Danimarka Mülteci Temyiz Kurulu; “Şam’daki durum, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesine aykırı bir şekilde insanların sırf burada oldukları için gördükleri kötü muameleye maruz kaldıkları ölçüde değişti” sonucuna varmıştır.
Mülteci Temyiz Kurulu tarafından kullanılan bu raporların ve müteakip değerlendirmelerin, mültecilerin geri dönmeleri durumunda karşılaşacakları gerçek tehdidi belgelemede ve iletmede başarısız olduğu açıktır. Diğer bir ifadeyle, bu bölgelerde yaşayan insanların şu an devam eden baskı ve güvensizlik durumunu açıklamakta başarısız olundu.
Ayrıca Mülteci Temyiz Kurulu’nun değerlendirmesi içerdiği bilgiler ile nihai değerlendirmesi arasında derin tutarsızlıklar içeriyordu. Kendileri her ne kadar SACD ve Suriye İnsan Hakları Ağı gibi güvenilir kanalların raporlarını ana kaynak olarak kullandıklarını iddia etseler de sunulan bilgiler göz önünde bulundurulmamıştır.
Temyiz Kurulu kararında, Suriyeli bireylere yönelik korumanın kaldırılmasının temel dayanağı olarak Danimarka hukukuna, özellikle de Yabancılar Yasası’nın 7. Maddesinin 3. Fıkrasına atıfta bulunsa da SACD, böyle bir kararın aslında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz” içerikli 3. maddesini doğrudan ihlal ettiğini ispatlamıştır. Nitekim Bakan Tesfaye’ye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 3. madde uyarınca devletlerin işkenceye, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya cezaya maruz kalabilecek kişileri sınır dışı veya iade edemeyeceği yönünde aldığı karara ilişkin hatırlatmada bulunduk. Bu madde uyarınca, orada işkenceye maruz kalma olasılığı bulunan herhangi bir kişinin yabancı bir ülkeye iade edilmesi yasaklanmıştır.
Şam’a, Şam’ın kırsalına ve Suriye’nin geri kalanına mültecilerin keyfi gözaltı, işkence ve insanlık dışı muamele riski olmadan geri dönmeleri için durumun son derece güvensiz olduğu belgelenmiştir. Dolayısıyla, Suriyeli mültecilerin Şam’a veya Suriye’nin herhangi bir bölgesine, özellikle de Suriye rejimi tarafından kontrol edilen bölgelere iade edilmesi veya transferi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesinin ihlali anlamına gelmektedir.
Şam da dahil olmak üzere ülkenin herhangi bir bölgesinden olan bir Suriyeli mültecinin, bu tehditten ayrı tutularak bireysel bir şekilde değerlendirilmesi mümkün değildir.
Suriye’den yurtdışına kaçanların karşı karşıya kaldığı tehdit, kalanların ülke içerisinde karşı karşıya kaldıklarından çok daha fazladır.
Bu tehdit, Suriye rejimi Hava Kuvvetleri İstihbarat Başkanı Cemil Hasan’ın, rejimin Suriye’de sadece yandaşlarını istediğini açıkça dile getirdiği açıklamasında görülmektedir:” Rejimi benimseyen 10 milyon güvenilir insanla Suriye, 30 milyon bozguncuyu içeren Suriye’den daha iyidir. Sekiz yıl sonrasında Suriye bu bozgunculuğun mevcudiyetini kabul etmeyecek ve kalıcı olarak ortadan kaldıracaktır.”
Haziran 2019’dan bu yana dört kez Danimarka Temyiz Yönetim Kurulu’nun, Suriyelilerin koruma statüsünün kaldırılmasına ilişkin kararlarda ihtiyat ilkesinin uygulanması ve şüphe durumunda mültecinin çıkarlarının dikkate alınması gerektiğini vurgulaması da büyük bir çelişkidir. Ancak şu ana kadar kaldırılan koruma sayısı bu uyarının uygulanmadığını göstermektedir.
Avrupa Komisyonu Sivil Koruma ve İnsani Yardım Operasyonları Genel Müdürlüğü ise tavrı ile Danimarka’nın ihlalini doğrulamıştır
Nitekim Danimarka’nın kararı ülkeyi küresel olarak ilginç bir duruma soktu; zira şimdiye kadar hiçbir hükümet resmi olarak Suriye’nin kişiler üzerindeki geniş çaplı korumanın kaldırılacağı kadar güvenli olduğu sonucuna varmadı. Bu durum bölgede, Lübnan gibi Suriye rejiminin müttefikleri arasında bile henüz gerçekleşmedi. Nitekim en son düzenlenen beşinci Brüksel toplantı sonuçlarında alınan Avrupa Birliği’nin ortak tutumuyla, dışişleri bakanlıklarının açıklamalarıyla ve SACD’ın Avrupa Komisyonu Sivil Koruma ve İnsani Yardım Operasyonları Genel Müdürlüğü’nden aldığı net açıklamalar ile çelişmektedir.
Avrupa Komisyonu Sivil Koruma ve İnsani Yardım Operasyonları Genel Müdürlüğü (ECHO)’nden üst düzey bir yetkili Suriye Kardeşlik Sosyalleşme ve Yardımlaşma Derneği (SACD)’ne gönderdiği yazıda açıkça; “Avrupa Birliği, mültecilerin Suriye’ye geri dönüşünün zorunlu olmamasını, gönüllülük ilkesinin göz önünde bulundurulmasını ve uluslararası hukuka uygun olarak gönüllü, güvenli, onurlu ve sürdürülebilir bir şekilde gerçekleşmesi gerektiğini defaatle vurguladı.
AB’nin mültecilerin geri dönüşüyle ilgili tutumu değişmedi. Nitekim geri dönenler hala zorunlu askerlik, keyfi gözaltı, cebri kaybolma, işkence, fiziksel ve cinsel şiddet gibi birçok engelle ve tehditle karşı karşıya kalmaya devam ediyor” ifadelerine yer verdi.
Bunun beraberinde Danimarka’nın Suriyeli mültecilerden korumayı geri çekme kararı, ülkenin Suriye ile ilgili dış siyasetiyle çelişmektedir. Aynı zamanda durum, güvenlik durumunun tehlikeli haliyle ve Suriye cezaevlerindeki tutuklular hakkında hesap verilebilirliğin ve adaletin zorunluluğuyla ilgilidir. Tüm bu uygulamalar devam etmekte ve dosya hiçbir çözümü olmadan açık bırakılmaktadır.
Danimarka hükümetinin bu kararı, şu anda Suriyeli mültecilere koruma sağlayan Avrupa Birliği bünyesindeki ülkelere ve diğer ülkelere emsal niteliğinde ve tüm Suriyeli mülteciler için büyük bir endişe kaynağıdır. Daha da endişe verici olan ise Danimarka Göç İdaresi’nin Halep ve Haseke dahil olmak üzere Suriye’nin diğer bölgelerine de kararını uygulamayı düşünüyor olmasıdır.
Tekrar ifade ediyoruz ki bu durum, Suriye rejiminin kontrolü altındaki bölgelerde Suriyelilerin karşı karşıya kaldığı baskının devam ettiğine dair mevcut tüm verilerle çelişmektedir.
Tüm bunlara binaen SACD, Danimarka Göç ve Entegrasyon Bakanlığı’ndan aşağıdaki soruları yanıtlamasını talep etmiştir:
- Şam’dan ve Şam kırsalından olan Suriyeli mültecilerin korunmalarının yenilenmeme veya korumayı iptal etme kararının nedeni nedir?
- Şam’dan ve Şam kırsalından bir mültecinin korumasının geri çekilmesinin ve Suriye’ye dönmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. Maddesini hangi durumlarda ihlal etmeyeceğini belirlemek için kullanılan kriterler nelerdir?
- Neden korumanın kaldırılmasıyla ilgili kararların gerekçesi olarak, Yabancılar Yasası’nın 7.maddesinin 3.fıkrası kullanılmaya devam edilmektedir?
- Göç Bakanlığı değerlendirmesini, Suriye meselesinde Suriye’de zorunlu askerlikten kaçan kişilerin AB’de mülteci statüsü talep edebileceğini açıkça belirten 19 Kasım tarihli Avrupa Adalet Divanı kararı ışığında yeniden gözden geçirecek mi?
- Şam, Şam kırsalı ve diğer bölgeler hakkında ülke raporlarını incelerken hangi konunun, alt başlıkların ve araştırma sorularının ele alınması gerektiğine nasıl karar verdiniz? Aynı zamanda neden Suriyelilerin Suriye içinde ve hatta geri döndüklerinde karşı karşıya kaldıkları emniyet korkularına yer verilmiyor? Danimarka hükümeti bu raporların kapsamını gözden geçirmeye, meselenin uzmanları ve Suriyeli mültecilerin kendileri ile işbirliği içinde görev tanımlarını belirlemeye açık bir pozisyonda mı?
- Göç Bakanlığı, Şam ve Şam kırsalından gelen Suriyeli mültecilerin korumasını geri çekmeye yönelik son kararların temelini oluşturan ve Soruşturma Komisyonu tarafından Ekim 2020’de yayınlanan raporda yer alan çelişkileri nasıl değerlendiriyor? Öyle ki sunulan nihai değerlendirme ile raporda geçen bilgiler doğrudan çelişmektedir.
- Neden bakanlık, Suriye İnsan Hakları Ağı ve SACD gibi güvenilir uluslararası ve Suriye menşeli kuruluşların “ana kaynak” hükmündeki raporlarında açıkça, Suriye rejiminin ihlalleri sunulurken bu raporları görmezden gelmekte ve bu raporların aksi bir rapor sunmaktadır?
- Danimarka Göçmenlik Bürosu neden vaka incelemelerinde ihtiyat ilkesini uygulamadı?
- Danimarka Göç Bakanlığı, Danimarka’daki Suriyeli mültecilerin kendilerine gönderilen iltica red mektuplarının içeriği nedeniyle ya da hissettikleri koruma endişelerini hiç düşündü mü? Peki, reddedilen taleplerde kötü koşullarına rağmen göçmen gözaltı merkezlerinin uzun süreli kalışlar için kullanılma önerisinde mültecilerin duyduğu endişeleri göz önünde bulundurdu mu?
Bakan Tesfaye’nin cevabının görmezden gelinmesi
Mayıs ve Haziran aylarında SACD Bakan Tesfaye’den dönüş aldı. Bakan dönüşünde; “Şam ve Şam kırsalından gelenlerin ikamet izinlerinin yeniden değerlendirilmesi kararı, Mülteci Temyiz Kurulu’nun Şam ve Şam kırsalındaki genel güvenlik durumuna ilişkin vardığı sonuca dayanıyordu. Kurulun kararları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesi dahil Danimarka’nın uluslararası yükümlülükleriyle uyumlu olan Danimarka Yabancılar Yasası ile tutarlılık göstermektedir” iddiasında bulunarak kararın sorumluluğunu bir nevi Mülteci Temyiz Kurulu’na devretmişti.
Ancak Bakan Tesfaye’nin yanıtı, Suriyeli mültecilerden korumanın geri çekilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesine uygun olduğu yönündeki iddiasının nedenlerini hiçbir şekilde açıklamamaktadır. Ayrıca, bu karar nedeniyle hayatları tehlikeye giren Danimarka’daki Suriyeli mülteciler adına sorduğumuz ilgili soruların çoğunu da ele almamaktadır.
Bakan Tesfaye, “Göç ve Entegrasyon Bakanlığı, sığınmayla ilgili davaların değerlendirilmesine katılmaz. Danimarka Göç İdaresi ilk etapta tüm vakaları değerlendirir ve ikincil olarak Mülteci Temyiz Kurulu değerlendirmesi yer alır”.
Aslında Danimarka Göç İdaresi, Göçmenlik ve Entegrasyon Bakanlığı’na bağlı bir müdürlüktür. İdarenin “Suriyeli mültecilerin Şam ve Şam kırsalına dönmeleri güvenlidir” şeklindeki değerlendirmesi birinci sırada yer almaktadır ve bu
değerlendirme Mülteci Temyiz Kurulu tarafından da onaylanmıştır. Biz de aynı mesajı kurula yöneltmiş olsak da onlar yanıt verme zahmetine girmediler.
Danimarka hükümetinin, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu kararının ve BMMYK’nin koruma sürecinin ihlaliyle sonuçlanan politika değişikliğinden ve Şam ve Şam kırsalından gelen Suriyeli mültecileri tehlikeye atmadaki siyasi sorumluluğu aşikar olmasına rağmen Bakan Tesfaye, bu kararların tüm yükünü kendi bakanlığında bir daire olan Danimarka Göç İdaresi’ne yüklüyor gibi görünmektedir. Nisan ayında France-Press Ajansı’na, “Hükümet politikası hala yürürlükte ve asla gözden geçirilmeyecek.
Suriyeli mültecilere oturma izinlerinin geçici olduğunu ve koruma ihtiyacının ortadan kalkması halinde oturma izninin iptal edilebileceğini açıkça belirtmiştik.” dedi.
Suriye Kardeşlik Sosyalleşme ve Yardımlaşma Derneği’ne son mesajında ise Tesfaye, bu politikanın tüm sorumluluğunu Danimarka Göç İdaresi ve Mülteci Temyiz Kurulu’na şu sözlerle yöneltmişti: “Hükümet, sığınma davalarında kararların Danimarka Göç İdaresi ve Mülteci Temyiz Kurulu tarafından verildiğini gösteren eşitsizlik ilkesine bağlı kalmaktadır. Bunun siyasi süreçle bir alakası yoktur. Bu nedenle Danimarka Göç İdaresi veya Mülteci Temyiz Kurulu’nun kararlarına veya uygulamalarına müdahale edemem veya bunlar hakkında yorum yapamam.”
Bakanın bu sorunlu politikadan sorumluluğu başka yöne çevirme girişimi; Mülteci Temyiz Kurulu’nun nihai kararlarına Tesfaye’nin bakanlığına bağlı bir kurumun ve hükümetin belirttiği
politikaya uygun olarak gerçekleşen bir değerlendirme olduğu gerçeğini değiştirmez; ki bu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesinin açık bir ihlalidir.
Bakan, yanıtında kararların “elbette Danimarka’nın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesi de dahil olmak üzere uluslararası yükümlülüklerine uygun olduğunu” iddia etti. Ancak, hükümet politikasının AB’nin özel değerlendirmesiyle doğrudan çeliştiği açıktır. Bu değerlendirme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne, BMMYK koruma süreçlerine, Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün değerlendirmelerine ve SACD veya Suriye İnsan Hakları Ağı gibi kuruluşlara dayanmaktadır. Bu kuruluşlar birlikte Şam ve Şam kırsalı da dahil olmak üzere Suriye’de hiçbir yerin mültecilerin dönüşü için güvenli olmadığına dair muazzam kanıtlar sunmuştur. Sadece kararın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne uygun olduğunu söylemek, bu kararı uzlaşılmış kılmaz ve mevcut kanıtlara karşı koymak için yeterli değildir.
Bakanlık, Danimarka Göç İdaresi ve Mülteci Temyiz Kurulu tarafından hala görmezden gelinen ana sorular:
- Bu durumlarda Şam ve Şam kırsalından gelen mültecilerin olduğunu belirlemek için hangi kriterler kullanılıyor? Korumanın geri alınması ve Suriye’ye iade edilmesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesini ihlal etmez mi?
- Bu kararların gerekçesi olarak Yabancılar Yasası’nın 7. kısım 3. fıkra uyarınca korumanın kaldırılmasını kullanmaya devam etmenin gerekçesi nedir?
- Soruşturma Komisyonu’nun Şam, Şam kırsalı ve komşu bölgeler hakkındaki raporları için görev tanımı oluşturulurken ele alınması gereken herhangi bir konu, alt başlık veya araştırma sorusu nasıl belirlendi? Bu, Suriyelilerin Suriye içinde veya geri döndüklerinde karşı karşıya kaldıkları güvenlik endişelerini neden içermiyor?
Danimarka hükümeti bu raporların kapsamını gözden geçirmeye, meselenin uzmanları ve Suriyeli mültecilerin kendileri ile işbirliği içinde görev tanımlarını ve kapsamını belirlemeye açık bir pozisyonda mı?
Bakan Tesfaye yanıtında ayrıca “Mesajınızda bahsettiğiniz menşe ülke raporları “COI Raporları”
Danimarka Göçmenlik Hizmeti’ne bağlı Devlet Belgeleme Ofisi tarafından hazırlanmaktadır. Bakanlık bu raporların hazırlanmasında yer almaz. Dönüş şartlarının (ToR) oluşturulmasında ve nihai raporların içeriği üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Menşe ülke raporlarıyla ilgili soruların yanıtları için Danimarka Göçmenlik Hizmeti ile iletişime geçmenizi tavsiye etmeliyim” ifadelerinde bulundu.
Yine Danimarka Göç İdaresi, Göçmenlik ve Entegrasyon Bakanlığı bünyesinde bir müdürlüktür. Bakan Tesfaye’nin daha önce bu kararların bakanlığının politikasının bir sonucu olduğunu ileri süren açıklamalarına rağmen
, şimdi bunların bakanlığın yetki ve sorumluluğu dışındaki organlar tarafından alındığını göstermesi bizi hayrete düşürmektedir. Her ne kadar bu rapor Danimarka Göç İdaresi’nin değerlendirme temelini oluştursa ve Mülteci Temyiz Kurulu tarafından onaylansa da şimdiye kadar ne Bakan ne Danimarka Göç Dairesi ne de Mülteci Temyiz Kurulu, Suriye’ye ilişkin Ekim 2020 menşe ülke raporunda yer alan çok sayıdaki tutarsızlıkla ilgili sorularımıza yanıt vermemiştir:
- Bu tür çelişkiler, Şam ve Şam kırsalından gelen Suriyeli mültecilerden korumayı geri çekmeye yönelik son kararlara temel teşkil eden Ekim 2020 ayı Soruşturma Komisyonu Raporu’nda nasıl bulunabilir? Çünkü rapordaki bilgiler nihai değerlendirmeyle doğrudan çelişkilidir.
- Bu raporlar, menşe ülke raporundan farklı olarak Suriye rejiminin ihlallerini açıkça belgeliyorken Suriye İnsan Hakları Ağı, Suriye Kardeşlik Sosyalleşme ve Yardımlaşma Derneği ve diğer güvenilir Suriyeli ve uluslararası örgütler ve kuruluşlar gibi taraflardan alınan raporlar neden “ana kaynak” olarak alınmadı?
- Danimarka Göç İdaresi ve Mülteci Temyiz Kurulu davaları değerlendirirken neden ihtiyat ilkesini uygulamadı?
Son olarak Bakan Tesfaye, “Danimarka hükümeti zorla geri göndermelere katılmasa da bu Danimarka hükümetinin geçici koruma konusundaki tutumunu değiştirmez” diyerek politikasını savunmaya devam etti. Yasal ikametgahı olmayan kişiler Danimarka’yı terk etmek zorundadır. İlgili kişilerin gönüllü olarak geri dönmesi tüm taraflar için en iyi çözüm olacaktır. Danimarka makamları, Suriye’den gelen ve Danimarka’da bulunan kişilerin gönüllü geri dönüşlerini düzenlemeye ve geri dönmeleri durumunda mali yardım sağlamaya devam edecektir.” Danimarka hükümetinin, geri gönderme düşüncesinin mültecilerin belirli bir bölgeden fiziksel olarak çıkarılmasıyla sınırlı kalmayacağından eminiz. Ne yazık ki korumadan çekilmeye maruz kalan bu Suriyeli mülteciler için Danimarka hükümetinin son zamanlarda aldığı bu kararlar, yarattığı çaresizlik hissinin yanı sıra uygun olmayan koşullarda gözaltı, yeterli eğitime, istihdama ve yaratıcılığa erişimin engellenmesi dahil çeşitli zorlayıcı düzenlemeleri de içermektedir.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün aşağıdaki açıklaması Lübnan’a atıfta bulunsa da mevcut koşullarda tamamen Danimarka’ya uygulanabilir: “Bu zorlayıcı düzenlemeler, üst düzey politikacıların Suriyeli mültecilerin geri dönmesini talep eden ve Suriye’nin güvenli olduğunu iddia eden yabancı düşmanı söylemleri arasında yer almaktadır.” Bu durum da bizi tekrar şu soruya geri getiriyor:
- Danimarka Göç Bakanlığı, ret mesajlarının içeriği ve bu merkezlerin korkunç koşullarına rağmen reddedilen vakaların uzun süreli ikameti için göçmen gözaltı merkezlerinin kullanılma önerisi sebebiyle Danimarka’daki Suriyeli mültecilerin muzdarip olduğu koruma endişelerini dikkate aldı mı?
Peki sırada ne var?
Danimarka Parlamentosu’nun Avrupa Birliği kapsamı dışında mülteciler için “çözüm merkezleri” kurma yönündeki son kararına baktığımızda, Suriyeli mültecilere yönelik korumayı geri çekme kararının, kısa vadeli siyasi kazanımlar karşılığında güvenlik ve temel insan hakları arayışı içinde evlerinden kaçan ve en savunmasız durumda olan bu insanları, insanlıktan çıkarmayı amaçlayan siyasi bir yaklaşımın parçası olduğu açıktır. Bakan Tesfaye’nin yanıtından anlaşıldığı üzere, bu tür popülist politikaların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni, BM Mülteci Sözleşmesi’ni veya AB mülteci yasalarını ciddiye alacağı yanılsaması içinde değiliz.
Ancak Danimarka hükümetine, Suriyeli mültecilerin koruma haklarının ihlali konusundaki sorumluluğunun belirlenmesi ve bu tür ayrımcı politikaların başka yerlerde uygulanmamasını sağlamak için aynı soruları sormak özel AB kurumları, BMMYK, BMİHK, uluslararası insan hakları örgütleri ve Danimarka’daki ve başka yerlerdeki sivil haklar aktivistleri dahil olmak üzere tüm ilgili makamların görevidir.
“Nitekim geri dönenler hala zorunlu askerlik, keyfi gözaltı, cebri kaybolma, işkence, fiziksel ve cinsel şiddet gibi birçok engelle ve tehditle karşı karşıya kalmaya devam ediyor.” Avrupa Sivil Koruma ve İnsani Yardım Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan bu açıklama, Şam ve Şam kırsalından olan Suriyeli mültecilerden korumayı geri çekme kararının ne derece insanlık dışı ve kabul edilemez olduğunu hatırlatmalı ve Danimarka siyasi ve kamu söyleminde yankı uyandırmalıdır.
Defalarca belirttiğimiz gibi Danimarka hükümeti bu kararı, alındığı kusurlu temeli açıkça gösteren kanıtlara karşı gözden geçirmelidir. Bunu sağlamanın tek yolu, yerinden edilmiş kişilerin haklarını güçlü uluslararası garantilerle güvence altına alan kapsamlı bir siyasi çözümden geçmektedir. Bu konuda Danimarka Dışişleri Bakanı Kofod’un söylediklerini tekrar aktaralım: “Uzun vadeli istikrar, çatışmanın müzakere edilmiş bir sonudur ve rejimin davranışını değiştirmesini gerektirir. Suriye halkının ayaklandığı ihlaller artık sona ermeli.”
Buna katılıyoruz. Herhangi bir geri dönüşü düşünmeden önce, rejimin bu tür ihlallerine sadece Şam’da değil, Suriye’nin her yerinde son verilmelidir. Suriyeli mültecilerin dönüşü güvenli, gönüllü ve onurlu bir şekilde olmalıdır. İnsanları kaçtıkları aynı tehditlere maruz bırakan kısmi geri dönüşler de dahil olmak üzere diğer her husus, öncelikle Suriyelileri etkileyecek bir felaketin habercisidir. Ancak etkileri Suriye ve bölgenin ötesinde yankılanacaktır.
Kapak fotoğrafı: SACD ile Danimarka Göç ve Entegrasyon Bakanı Mattias Tesfaye arasında Nisan ve Haziran 2021 arasında yapılan bazı resmi yazışmaların ekran görüntüleri.